18

825 46 113
                                    

On sekizinci bölüm

Sevmek; güzel birinde aşkı aramak değil, bir başkasında kendini bulmaktır. -Dostoyevski

***

İki hafta sonra

Hayat değişkendir, bu yüzden hiçbir duygu kesinlik içermez. Bir konuda çok kırılmışsanız, kafaya çok takıyorsanız iki sene sonra o konu umurunuzda bile olmayabilir. Size söylenilen bir söz sizi paramparça ediyorsa, bir zaman sonra o sözü söyleyen taraf olabilirsiniz. Birini çok sevmişseniz, seneler sonra o kişi zihninizde sadece güzel anılardan ibaret olduğunu hatırlatabilir. Birinden nefret ediyorsanız, belki de zaman geçtikçe o kişiyi sevebilirsiniz.

Hisler değişebilir, zaman her şeyi değiştirebilme gücüne sahiptir. Fakat acılar, asla değişmez. Ne kadar zaman geçerse geçsin, içinizde bir yerde yaşamaya devam eder o acı.

Aylar önce hasta olduğumu ve ölüm riskimin çok yüksek olduğunu öğrendiğimde berbat bir durumdaydım, bunalıma girmiştim. Şimdiyse o kadar umurumda değildi ki, sanki hiç öyle değilmişim gibi yaşamaya çalışıyordum.

Özgür önceden benim için bir yabancıdan ibaretti mesela, ona karşı nötrdüm. Şimdiyse gün içindeki tüm iyi anılarımın sebebi olan kişiydi, gözlerimdeki parıltıydı.

Hastaneden çıktığımız gün boyunca başımdan bir an olsun ayrılmamışlardı, kovsam bile beni rahat bırakmamışlardı. Ertesi gün ve o bir hafta içerisinde bebek bakar gibi ne istesem onu yapmış, beni resmen beslemişlerdi. Televizyon bile açılmıştı evde, en çok buna şaşırmıştım çünkü burada geçirdiğim üç ay boyunca bir kez olsun açık görmemiştim.

Deniz bir komedi filmi açmıştı ama o kadar komik değildi ki filmin yarısında üçümüz de uyuyakalmıştık, sanırım bir daha asla komedi filmi izlemezdim.

Geçen haftanın başında ise artık iyi olduğumu onlara kanıtlamıştım, beni hiç salmayacaklardı resmen. Yalvar yakar spora tekrar başladık, fazla üzerime gelmeden antrenman yaptım onlarla. Evet, üçümüz birlikte yapmıştık antrenmanları çünkü Deniz evden neredeyse hiç çıkmamıştı. Hatta koltuğun çok rahatsız olduğunu bahane ederek Özgürle birlikte yatıyordu, bunu gerçekten yapmıştı.

Kabuslarım neredeyse tamamen bitmişti, artık tek başıma uyuyabiliyordum ama bazen rol yapasım geliyordu çünkü onunla uyumaya alışmıştım. Hastanede birlikte uyandığımız o sabahtan sonra bir daha hiç yakınlaşmamıştık, sözde daha fazlasına alışmam gerekiyordu ama ortada icraat yoktu.

Düşüncelerimi savurmak için kaşlarımı çattım, ne diyordum ben?

Özgür ne kadar daha erken olduğunu söylese de görevlere kaldığımız yerden devam etmemiz için çok dil dökmüştüm, en sonunda pes etmişti. Şu an uçaktaydık, yeni hedefimiz için rota değiştiriyorduk.

Resmiyette eşim olan Deniz, tam yanımda uyukluyordu. Başı omzumdaydı, koluma panda gibi sarılmıştı. Ön koltukta oturan Özgür, arada bize baksa da pek hareket etmiyordu. Deniz'in yanındaki koltuk alındığı için yanımıza oturamamıştı, ne de üzücüydü aman.

Saatlerdir uçuyorduk, bir uyanıp bir uyuyordum. Sıkılmıştım, Deniz hep uyumuştu çünkü. Bir şey izleyip okumaktan da sıkılmıştım, gökyüzünü seyretmek tek eğlencemdi.

Sıradaki görevler aslında ülkemizdeydi ama ani bir değişiklikle iki üç hedefi atlamıştık, gideceğimiz yerde hem büyük hem de acil bir durum çıkmıştı. İsveç'teydik, Malmö şehrinde.

Özgürlüğe Aşık GökyüzüWhere stories live. Discover now