35

268 22 142
                                    

Otuz beşinci bölüm

Bir insanın görünüşte birtakım şeyleri özgürce seçtiğini sandığı şeyler, aslında yaşantısındaki deneyimleri tarafından zorunlu kılındığını anlamadan yaptığı seçimlerdir.

-Voltaire

Size söz vermiştim, fazla bekletmeyeceğim demiştim. Gerçi yine bir hafta geçti ama olsun, en azından bir ay değil...

İyi okumalar.

***
Gökyüzü

Birine bağlanmak zincire benzer, iç içe geçmişsindir ve istesen de ayrılamazsın. Fakat zamanla veya bazı sebepler sonucu paslanır o zincir, bağın kopması daha muhtemeldir artık. Ama sen o zincire bakım yaparsan, paslarından arındırırsan bağ tekrar güçlenir.

Karşılıklı aşk da o zincirdir aslında...

Sen seversin, o da seni sever ve birbirinize bağlanırsınız. Araya olumsuz sebepler girer, aranızdaki bağ zayıflaşır ve kopma derecesine kadar gelir. Önemli olan, olumsuz sebepleri olumluya çevirebilmektir.

Özgürle birbirimize bir zincir misali bağlıydık, evinde geçirdiğim onca anıdan sonra fark etmiştim bunu. Ayrı kaldığımız bir ay boyunca da o bağın güçlendiğini düşünüyordum, gözden uzak olan gönülden ırak olmuyormuş bunu anlamıştım.

Fakat bugün o bağın paslanmak üzere olduğunu gördüm, aramıza büyük bir olumsuzluk girdi.

Güven.

En başta, onunla geçirdiğim ilk iki ayda onu asla güvenmeyeceğim diye kendimi şartlıyordum. Ve aslında güvenmiyordum da, yastığımın altında bıçakla uyuyordum hatta.

Evet, tanımadığım birine inanıp kimsenin bilmediği bir yerde onunla yalnız yaşamak aptallık gibi geliyordu düşününce. Ama ben, kendime güveniyordum. Zamanla ona da güvenmiştim, her ne kadar kendimi durdurmaya çalışsam da.

O ne zaman bana güvenmeye başladı, bilmiyorum. Belki de hiç güvenmemişti, bilemezdim.

Güveniyorsa bile, şu dakikadan sonra bana bir daha asla güvenmezdi. Kırgınlığını gözlerinden anlayabiliyordum, haklıydı üstelik.

Bana aylarca kendimi tehlikeye atmamam gerektiğini, planlara uymak zorunda olduğumu anlatıp durmuştu ama ben onu hiçbir zaman dinlememiştim. Hep kendi başıma buyruk hareket etmiştim, planlar içinde plan kurmuştum.

Beni defalarca uyarmıştı, gittiğimiz her yerde hem de.

Ama ben onu yine dinlememiş, o sergi gecesinde de kendi oyunumu kurmuştum. Bana kızsa da, küsse de hakkıydı. Ama böyle kırgın kırgın bakınca, içim burkuluyordu.

Elimden alıp açtığı kutudan çıkan şey, hem midemi ayağa kaldırmış hem de ürpermeme neden olmuştu. Ne de olsa ilk defa böyle bir şey görüyordum, Deniz daha normal karşılamıştı bu durumu.

"Abi, ananı avradını s-" diye küfre başlayan Deniz'e çevrildi bakışlarım. "Bir insana bu gönderilir mi? Travmalardan travmalara koşuyorum şu an," dediğinde gözlerimi kapadım ve gördüğüm şeyi hafızamdan silmeye çalıştım.

Ben en azından bakışlarımı oradan çekebilmiştim, Özgür gözünü bile kırpmadan öldürdüğü adamın kan içindeki kafasına bakıyordu.

"Özgür?" diye seslendim ama kirpiği bile oynamadı.

Deniz'e kutuyu gösterdim elinden alması için, omzunu silkti ve ağzını oynatıp "ben ne yapayım kafayı?" dedi sessizce. "Sok bir yerine," dedim ben de ağzımı oynatarak.

Özgürlüğe Aşık GökyüzüWhere stories live. Discover now