27

620 40 96
                                    

Yirmi yedinci bölüm

Özgürlük için savaşırken ölmek, hayatının her günü bir mahkum olmak daha iyidir. -Bob Marley

İyi Okumalar... Ne olur bana fazla sövmeyin :)

***

"Saman Ateşi adlı eser, Sayın Bakanımız Kandemir Bey'e otuz bin sekiz yüz dolara satıldı. Kendisini bir kez daha kutluyoruz," dedi müzayedeyi sunan kişi. Adına her ne deniliyorsa işte.

Bakışlarım önce tabloya, ardından ön çarprazımda oturan adama değdi. Yüzünde itici bir ifade vardı gece boyu, her şeye midesi bulanıyor gibi bakması onun ne kadar kibirli birisi olduğunu kanıtlar nitelikteydi.

Onun hakkında bu gece baya bilgi biriktirmiştim, hem burada öğrenmiştim hem de Deniz kulağımda anlatmıştı. Dedikleri gibi bir bakandı, yüksek mertebede olduğu için oldukça itibarlı birisiydi.

Bu durum bana bir şeyi hatırlatmıştı, itibar için her şeyi yapan annemi. Eminim bu herif de takıntılıydı buna, üstelik bu gece anladığım kadarıyla siyasette yüksek bir mertebede olmasını karanlık işlerinin perdesi olarak kullanıyordu.

Kendimi Kurtlar Vadisi'nin içinde gibi hissediyordum, her an bir yerlerden Memati çıkıp "ne bakıyorsun lan izmarit!" diyebilirdi.

Bu durumda ortamın Polat'ı olan Özgür, sağ taraftaki perdenin orada dikiliyordu bir saattir. Muhtemelen bana hala sinirliydi çünkü ne zaman ona dönsem, bakışlarını kaçırıyordu.

En son Didarla tablo kavgası yaparlarken anons yapıldığı için herkes yerine geçmek zorunda kalmıştı, eğer o anons yapılmasa Özgür kafa göz dalacak gibi duruyordu. Hala daha yanımdaki Didar'a dik dik bakıyordu, arada yakalıyordum bakışlarını.

"Saman Ateşi bir şifre, uyuşturucu kaçakçılığı yapılacak. Otuz bin sekiz yüz dolar da muhtemelen otuz ağustos anlamına geliyor, not ettim bunu. Ay Civciv, tabloya bir kez daha dönsene." diyen Deniz ile çaktırmadan biraz daha sola döndüm. Üzerimde hissettiğim bakışlarla yanıma baktım göz ucuyla, Didar bana bakıyordu sorgular gibi. Esniyormuş gibi yaptım, güldü.

"Sıkıldın mı?" diye sorduğunda gülerek başımı salladım. "Sorma, yığılacağım şimdi şuraya." dediğimde dişlerini göstere göstere güldü.

"Merak etme, birazdan eğleneceksin." dediğinde afalladım. Gözlerimi kırpıştırdım merak ettiğimi belli edercesine ve konuşmak için dudaklarımı yaladım, anlık bakışları oraya kaydı.

Özgür haklıydı, bordo ruj sürmemeliydim. Gerçi, rujun yarısını dağıtmıştı ama.

"Ne olacak ki?" diye sorduğumda yarım ağız sırıtarak önüne döndü. Cevap vermeyeceğini anladığımda bakışlarımı arkasındaki Özgür'e çevirdim, çatık kaşlarla bizi izliyordu. Elini kulağına götürdü, saçını düzeltiyor gibi yaparak çaktırmadan kulaklığını kulağına bastırdı. Muhtemelen Deniz ona bir şey söylüyordu, merak ettim istemsizce.

"Evet, karşınızda yeni eserimiz Mai'nin Sedası." diyen sunucuyla oraya döndüm. Açık arttırmada şimdiye kadar gördüğüm en güzel tablo olabilirdi, mavi tonlarındaydı. Antik Yunan karakteri gibi bir kadın vardı ortada, mavi çiçekler arasındaydı ve gökyüzündeki parlak sarı yıldızlara dokunmaya çalışıyordu.

"Bak şimdi, sıkıntın nasıl geçecek?" dedikten sonra elindeki sayı kartını elime tutuşturdu. Şaşkınlıkla ona baktım, gülümsedi ve kulağıma doğru eğildi.

Özgürlüğe Aşık GökyüzüHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin