ᥫ᭡ 36- Farklı İki Kişilik

56 10 1
                                    


Yine aynı hisle uyanıyordum, içimde bu sefer kan ve vahşet gezinmiyordu. Damarlarımda akan kan beni rahatsız etmiyordu ya da derin nefes sesleri duymuyordum. Uykumu almış olmam da beni gözlerimi açmaya zorluyordu, yattığım yer soğuk bir beton yerine sıcak bir yorganın üzeriydi. Yavaşça açtım göz kapaklarımı yüzümün önünde yüzü olan gözlerinin altı mosmor olmuş adama karşı. Dudakları kurumuştu ve saçları dağılmıştı, öylece sırt üstü yatmış başı da yanına düşmüştü bilinçsizce, elleri yanına açılmıştı. Mor saçlı adamın keskin çene hatlarını ve adem elmasını bir süre izlesem bile silik bir gülümsemeyle doğruldum yerimde.

Ellerimden destek alırken neden bu kadar yorgun gözüktüğünü ve öylece uyuyup kaldığını anlamıştım, dümdüz uzattığı bacaklarında yastığın üzerinde küçük bir bebek sessizlikle uyuyordu. Bu böyle giderse bel fıtığı olacaktı, eğilerek bacaklarında uyuyakalan bebeği kucakladım ve yanımdaki kırışmış pikeyi üzerine attım adamın.

Şimdi daha rahat ve sıcak gözüküyordu.

Kucağımdaki çocuğa bakarken bir anlığına gerçek olmadığını sandım, bir hayal ürünü gibiydi. Onun gerçekten benim hatta Minho'nun da olması akıl almaz bir düşünceydi, benim gibi bir katille yatmıştı Minho.
Benim gibi bir katile tereddütsüz sarılmış ve bana meydan okumuştu.
Fakat düşüncelerimi onun gözlerini açısı bozmuştu, bembeyaz tenliydi ve kirpikleri oldukça uzundu. Gözleri açık kahverengiydi ve güneş ışığında parlıyordu çocuğun, elleri minicikti.
Benim yüzümü gördüğü gibi aniden sebepsiz yere gülmeye başlamıştı ve şaşırmıştım tepkisine açıkça, ama onu süzmemi telefon sesi bölmüştü.

Ağlar gibi çalan telefonu moralim bozuk bir halde açtım ve sitem ettim karşımdakine.
'Ne var be?'
'Ulan ayıp oluyor, nezarethanedeyim o kadar insan ziyarete gelir.'
'Sabahın köründe mi geleceğim şarap saçlı? Git kocana söyle.'
'Demek bunu da yapacaktın Memati ha?'
'Sus bana sadece Minho Memati diyebilir.'
'Tamam be ne kızıyorsun, uyuz katil kılıklı seni..'
Ya sabır çekerek telefonu yüzüne kapattığımda aramayı bitirmeme rağmen telefona sövüyordum çatık kaşlarla, onu elimden bırakıp yanıma dönmemle bir anlığına nutkum tutulmuştu.

Mor saçlı adam uyanmış, bakıyordu bana kıstığı gözleri ve yukarı kıvırdığı dudaklarıyla. Etkilenmemiş gibi bir ifadeyle boğazımı temizledim ve ayağa kalktım hızla.
"Yürü hadi! Karakola uğramalıyız."
"Neden?"
"Sorma ve sadece takip et."
Adam dediğime uymuş ve ayaklanarak üzerine bir kazak, bir de ince bir gömlek geçirmişti hızlıca. Bense kucağımdaki bebeği yavaşça ona teslim ederek dolabımdan geniş, kalitesiz siyah bir hırka çıkartıp onu giymiştim sadece.
"Üşütme sonra?"
"Üşümem ben!" şuan üzerimdeki pijamaları çıkartmaya o kadar üşeniyordum ki..

"Üşürsen ısıtırım."

Başımı yanıma dönmüş ve derin bir nefes vererek bıkkın bir ifadeyle çıkmıştım karmaşık odadan, sonunda düzenin olduğu koridorda yürürken büyükannemi bulmaktı tek amacım. İç bahçeye vardığımda gözlerim yaşlı kadını aramıştı heryere bakarak, çamaşır katlıyordu merdivenlere oturmuş.
Mutlulukla Minho'nun gelip gelmediğine bile bakmadan ona doğru yürüdüğümde mutsuz suratında çiçekler açmıştı kadının, yanına oturmak yerine karşısında durduğumda Minho da memnun bir ifadeyle bir adım arkamda bekliyordu.

"Büyükanne, biz çıkıyoruz."
"Bekle!"
"Ne oldu?"
"Nereye? Hem o bebeğin neyin nesi olduğunu hala söylemediniz, üstelik ortalıklardan kaybolup bana haber vermiyorsun hiç!" ona söylemediğimiz zaman, benim karakolda bağıra bağıra ses tellerimi incittiğim zamandı.
Ne demeliydim ki bebek hakkında?..
Fakat ben kararsızlıkla konuşacakken Minho birden net bir ifadeyle lafa atlamıştı.
"Büyükanne, o bizim!"
Kadın anlamaz bir şekilde bakarken arkamı dönüp Minho'ya onu öldüreceğimi söylediğim bakışlar attım.

缘分: YUÁNFÈN -Minsung (Mpreg)-Место, где живут истории. Откройте их для себя