ᥫ᭡ 11- Bahar Festivali

109 22 5
                                    


Derste elimi şakağıma dayamış uflayarak test kitabını karalarken hocanın anlattıkları artık sıkıcı geliyordu, eskisinden fazla seçici davranıyordum konular arasında. Üstelik son zamanlarda 'LunaLee''den çokça mesaj gelmeye başlamış, artık rüyalarım ona doğru kaymıştı ki sürekli hoş tınılı müzikler veya şarkılar duyuyordum kan sesi yerine. Disipline gitmemiştik, aksine konuyu konuşarak halletmiştik ve üstünden bayağı bir zaman geçmişti; tam bir ay.
Minho ile güzel vakitler geçirsem ve psikolojime iyi geldiğini düşünsem de hala o iğrenç rahatsızlıkları çekiyordum, hala gözümün önüne geliyordu insan öldürme hırsından yanıp tutuşan gözü dönmüş Jisung. Herkes mutluyken ve 'Yuanfen'i' unutmuşken bir ay öncesinde Minho'ya söylediğim söz geldi aklıma; 'Peki katil ortadan kaybolursa ve işini tamamen bırakırsa, bu konuyu kapatabilir miyim?..'
Sanırım gerçekten artık benim dönemim bitmişti, onlar da olanları hatırlamak ve korkmak zorunda değildi her akşam. Fakat ben de iyi değildim, karnım ara ara ağrıyor, aç olsam bulanıyor, tok olsam bulantısını daha çok arttırıyordu. Neredeyse gözlerimi açamıyordum bu çukurun eşiğinde, insanlar katilin yok olmasıyla iyileşirken ben onların arasında daha da beter hala geliyordum sağlık açısından..

Yine iki büklüm halde tek elimle karnıma bastırmış sınıfta yürümeye çalışırken Minho ayak seslerimi fark etmiyordu bile, kulağına taktığı kulaklıktan dinlediği şarkı duyuluyordu ve kalitesiz kablolardan çıkan bu sözcükleri anlayabiliyordum. En sonunda kolundan tutup onu kendime döndürmemle kulaklığını çıkartmış ve merakla bakmıştı.
"İyi değilim ben.."
"Nasıl yani?"
"İnsanların cesetlerini görmeye alışıktım her akşam ama o şerefsiz yabancı yüzünden mahvoldu bilinç altım. Şimdi öldürmeyi bırakıp psikoloğa gideyim diyorum, bu sefer daha da kötüleşmeye ve rüya görmeye başladım."
"En azından artık hayal ve rüyayı ayırt edebiliyorsun?"
"Hayır, başka bir şey var. 'Luna' diye..Bir dakika ya sana niye anlatıyorum ki?"
Acı bir yüz ifadesiyle karşısından ayrılıp tekrar sırama oturacaktım ki arkamdan hayal kırıklığı dolu olduğu belli olan sesini duydum.
"Jisung, önüne gelene şerefsiz deme."
"Niyeymiş?"
"..."
"Bana cevap vermeyenlerden..."
"Nefret edersin."
"..."
"O zaman söyleyeyim, kimin ne olduğu hakkında bir bilgin yok. Aceleci davranma."
"Gecenin bir köründe cinayet işlemek üzereyken gelip bana tecavüz eden yabancı bir adamdan bahsediyoruz Minho, neyini koruyorsun?"
"Korumuyorum, sadece bil istedim.."
"Beni tanımasından çok o suç mahalinde yakalanmayı bile tercih ederdim!.."
Üstüne basa basa ve ortaya çıkan sinirimle söylediğim sözlere karşı buğulu gözlerle bakakalmıştı bana, ağzını açıp bir şey söyleyecek gibi oluyor ama hemen vazcayıyordu. Kırılmış gibiydi, tanımadığı yabancı kişilere karşı fazla nazikti işte yine!..

Tam ders başladı diye defter kitap çıkartmıştım ki Bay Kim sınıfa girip ketum bir şekilde susmamızı bekledi. Sınıf tamamen sustuğunda ve ortam sessizleştiğinde o katı suratını anında yok edip gülmeye başladı.
"Haydi gençler! Hazırlıklara yardım edin!"
Doğru! Unutmuştum..O zamandan bu yana yakında olacak okul festivali için bizim görev almamız kaçınılmazdı ve sanırım bunu yapacağımız gün gelip çatmıştı. Bazıları heyecanlansa da bazıları yüzlerini asarak kırılacak tırnaklarına acıyorlardı, teker teker açıklama yapan hoca sınıftan ayrıldığında çantalarımızı bir kenara yığdık. Herkes birbirine yardım ederken sanki demin sinirlendiğim kişi Minho değilmiş gibi omuzuna dokunarak tatlı bir gülüş sundum ona, anında yumuşayarak yanıma geldi.
"Sırayı taşıyacağım!"
"Ağır gelmesin ha?"
"Yok kaslarımı görmedin mi?"
"Bıçak sallarken kas yapıldığını da ilk defa duyuyorum."
Ters bakışlar atarak ona dil çıkarttığımda bütün sırayı sırtıma yerleştirdim birden, harbi ağırdı biraz lan..
Durumu belli etmeyerek sırtımda sıra dışarı çıktım ve merdivenleri inecekken yükün daha da ağırlaştığını hissettim, karnıma yine ağrılar giriyordu. Minho'nun karşısında utanamam diyip devam edecekken anında bana yaklaşmış, hafifletmişti o yükü.
"Ne alıyorsun lan!?"
"Yüzün pancar gibiydi aq biraz daha bıraksam böcek gibi ezilecektin altında."
"Gülme! Taşırım ben onu.."
Sinirli gözüktüğünü düşündüğüm bakışlarla sırayı tekrar aldım ama merdivenler kaygandı, ayağım da şans eseri kayınca korkmuştum. Sırayla birlikte yere yapışmak üzereyken bir adamın elleri belime dolandı heyecanla ve nefes nefese göğsüne gömüldüm ben de. Sıra korkunç bir gürültüyle dik merdivenden aşağı yuvarlanmış, en sonunda da durmuştu orada. Herkes korktuğu için sıraları bırakıp onu izlerken benimse Minho'nun aksine sesten fazla korktuğumu farkettim.
Onun yüzüne baktığımda korkak bir halde, kaşları çatılmıştı ve suratı asılmıştı endişenin getirdiği korkuyla.
Sonra bana döndü sanki neşelenmemi ister gibi..
"Neden o kadar korktun ki yaa!"
Bense eğlenemiyordum, hala içimde oluşan ateşi ve terimi hissedebiliyordum.
"Sesten, çok gürültülüydü.."
"O kadar değildi ama.."
Burada daha fazla durmanın bana iyi gelmeyeceği belliydi, bütün öğrencilerde daha dikkatlice sıraları taşımaya devam edince ben de onlara ayak uydurdum ama bu sefer tek değil, Minho'yla...

...Sanki anamın karnından yeni doğmuş gibi tertemiz, huzurlu hissediyordum kurulan sahnenin üzerinde. Ne karnımda ağrı vardı ne de başımda bir sızı, ne de aniden gelen heyecanlanmalar, ne de ses duyarlılığı. Hiçbiri yokken şen şakrak gülerek omuzumdaki süsü ellerime doladım Minho'ya bakarak, o da buna eğlenemiş olmalı ki güldü ve kendi süsünü de kendine sardı. Hoca geldiği gibi gülmeyi bırakıp okulun duvarlarına o süslü, sevimli şeyleri yanyana asarken arada birbirimize bakıp sırıtıyorduk farkettirmeden. Uzun zaman sonra ilk defa bu kadar temiz bir gün geçirmiştim sanırım. Bu günün eskimemesi için bir kaç kare fotoğraf da almıştım hatta.
Sonunda bütün sıraları aşağı taşıyıp birleştirdiğimizde ve tepelerine sığınma alanı gibi çadır tarzı bezler koyduğumuzda gerçekten hoş duruyordu şimdi bahçe. Mutlulukla eserimize baktım ve sahneden inerek okuldaki herkesin sandalyelere yerleşmesini bekledim, bizse sıraların üzerine dizmekte olduğumuz yemeklerin başında beklemeliydik. Sonunda bahçe kalabalıklaştığında ve Müdür Yardımcısı Kang okulda kimsenin kalmadığına emin olduktan sonra arkaya tatlı tınılı bir müzik açtılar; bana Luna'yı hatırlatıyordu sanki..Ama son anda geldim kendime.
"Hayır Jisung! Bu özel günde o lanet şeyi anmayacaksın."

O sırada beynim bulandı.

Tekrar sesleri eskisi gibi duymaya başladığımda ve gerçekliğime döndüğümde Minho'nun sahneye çıkmış olduğunu, konulan mikrofonda bir şarkı söylediğini farkettim. Sabah dinlediği şarkıydı bu..
'Aşk insanı değiştirir'
Net bir şekilde duydum dediğini.
'Tanıdığın insanlardan...Tanımadığın insanalara'
Bir an üzerime alınmıştım.
'En çok acıtan da budur'
Daha dikkat kesildim ona..
'Acımasız katillerin değişmesidir..'
'Öldürme hırsından aşka geçiştir.'
Beynim yine bulandı ve sanki ortam aydınlandı bana, bulunduğumuz yerden tamamen çıkmışken gözlerimi bembeyaz bir ışık buluyordu. O ışık daha da büyüdü ve Minho'nun söylediği sözler kısık sesle yankılandı kulağımda sıra sıra onun sesiyle, bana sesleniyordu sanki kalbinden..

O an bir sokakta buldum kendimi, yürüdüm ve yürüdüm. Etrafımı taradım. Hiç bir insanın yüzü tanıdığım gibi değildi, sanki burası oldukça gelişmişti benim bildiğime göre. Minho yanımda değildi ya da sınıf arkadaşlarımı görememiştim, o an telefonumdan bir bildirim sesi geldi.
LunaLee: Dilediğin şeyi sana sundum Han Jisung, keyfini çıkar!..
Ne dediğini anlamasam da okuduğum şey beynimde defalarca yankılandı ama yine de çözüm yolu bulamadım, kafa karışıklığı ile yolu takip ettiğimde bir kitapçıyla karşılaştım. Mutlu olarak içeri daldım ve satıcının yüzü tanıdık geldi sanki bana, bir o kadar da sıcak kanlıydı. Adam neredeyse 28 yaşında gibi gösteriyordu.
"Merhaba genç efendi!"
"Merhaba?.."
"Ne aradın?"
"Bir manga arıyorum, adı Uzumaki tarzı bir şey olacaktı."
"Ah, o yıllar önce kaldırıldı genç efendi.."
"Nasıl ya yeni basılmıştı o?.."
"Sanırım adlarını karıştırmış olmalısın, onu satmıyorum. Ben Eun-Ho, Park Eun-Ho. Memnun oldum!"
"Park, Eun-Ho, mu??"
Şaşkınlık içerisinde elimi sıkmak için elini uzatan adama bakıyordum, gözlerim fal taşı gibi açıkken aklımı yitirecektim neredeyse.
"Beyinsiz Eun-Ho!? Kitapçı mı oldun lan sen!?"
"Beyinsiz mi?.."
Adamın yüzünün asıldığını ve elini çekmek için yeltendiğini gördüğümde hayretle çıktım oradan.
"Ne oluyor ya.."
Tam bulunduğum duruma sövecekken bir gazete havada uçuşup tam da yüzüme yapışmıştı ellerim havada kalmışken. Bir süre karanlığı görsem de onu elime alarak yazılarla bakıştım, açıkçası beni ilgilendiren pek bir şey yoktu ama son sayfada basım tarihini gördüğümde duraksadım korkuyla.

2040 mı!?

Ağzım ardına kadar açık far görmüş tavşan gibi kağıt parçasına bakarken kendime tokat atmayı düşündüm ve yanağımın acıdığını farkettiğimde, kesinlikle boku yemiştim.

Devam edecek...

(Noluyor aq pajdozhe)


缘分: YUÁNFÈN -Minsung (Mpreg)-Wo Geschichten leben. Entdecke jetzt