ᥫ᭡ 27- Gürültünün Fısıltıları

81 14 3
                                    


Sabırla saçları dağınık, rimeli akmış ve makyajı silinmiş olan, yeni ağladığını belli eden kadınla konuştu son kez. Kadın teşekkür ederek odadan ayrıldığında derin bir nefes verdi ve gözlerindeki parlak hareketli ışıltılarla cama doğru döndü. Güneş ışığını kendine saklamış, etraf alaca karanlık olmuştu. Camdan içeriye hafiften ışıklar da yansıyor ve masanın üzerindeki belgelerin aydınlanmasını sağlıyorlardı. Gözlerini tekrar masaya götürdü ve aheste bir şekilde üzerindeki beyaz doktor önlüğünü çıkartmaya gerek duymadan kalktı sandalyeden.

Derin düşünceler içerisinde olmalıydı, ama şimdi ikinci çocuğuna sahip olan ruh eşinin yanında olma vaktiydi.

Elindeki anahtarı bir tür döndürerek duvarında asılı olan karışık, anlamsız gibi görünen tabloya dikti gözlerini fakat kısa sürede ilgisini kaybetti. Odadan çıkıp kapısını kilitlediğinde ve sonunda küçük binadan ayrıldığında havanın soğukluğu ve esen rüzgar onu tehdit eder gibiydi. Ağzını açtığı gibi buharlar çıkıyordu içeriden, buz gibi gözüken ellerine rağmen yürümeye devam etti evine doğru Minho.

Evi gördüğünde istemsizce bir gülümseme takınarak adımlarını sıklaştırdı, herşeyin güzel olmasını diliyordu kendisi ve sevgilisi için. Az görüşseler ve sanki aralarına bir canavardan korunmak için konulmuş bir cam duvar koymuş gibi davransalar bile herşeyin iyi olmasını diledi. Minho kapıya vardığında sakinlikle açtı kapıyı ve yavaş adımlarla gezdi içeriyi, nedense salonun ışığı kapalıydı. Salon mutfakla bağlı olduğundan sağ tarafına dönüp mutfağa ulaşabiliyordu. Bağırmak isterdi mutlulukla, gözlerindeki parıltılarla seslenmek isterdi ruh eşine ama çocuğunu düşündü. Uyumuştu belki ve uyanırsa zorluk çıkartabilirdi.

Salon ve mutfağı es geçip karanlığın içinde yatak odasına vardığında orada olması gerektiğini düşündüğü adam içeride olmayınca gülüşü düştü.
"Gecenin bu köründe neden odada değil?.."
İçine bir kurt düşmüşken kısık sesle adamın adını söyledi cevap alabilmek için ama nafile.
"Han!"
Ses yoktu, yatakta sadece yatmakta olan küçük bir çocuk duruyordu. Beşik ise dolu olması gereken yerde boştu, huzursuzlukla kapıyı kapattı. Lavaboya gidip kapıyı tıklattığında bir tek orada yanan ışığı gördü ve meraklandı.
"Han?"
İçeriden onun sesini duymak yerine kısık hıçkırıklar duymuştu ve aceleyle kapıyı çalmaya başlamıştı artık endişeli çıkan sesi ve yüzüyle.
"Han iyi misin!"
"Git!"
Sadece bir kelime duymuştu, o da içeriden gelen hıçkırıklar yüzünden zor anlaşılıyordu. Dayanamayıp geri çekildi ve bütün gücüyle koştu kapıya, sonuç olarak kapı açılmış ve Jisung korkmuştu buna karşı.

Gördüğü manzara hiç iyi değildi hem de hiç. Adam yerde ağlamaktan kendini harap etmiş, yüzü gözü şişmiş ve kızarmıştı. Ellerine yaşları bulaşmış ve buruşmuştu teni gözyaşlarının çokluğundan, endişe ile yanına ulaştı ve kolları arasına aldı Jisung'u.
"Ne oldu?!"
Jisung sonunda kapalı tuttuğu gözlerini açmış ve hıçkırıklarını durdurarak derin nefesler almaya çalışmıştı.
"Söyle Jisung.."
"Minho, özür dilerim!"
Boğuk çıkan sesiyle hiç bir şey anlamadı Minho ve soru soramadı tekrar hıçkırıklara bürünen Jisung'a. Meraklanmış ve korkmuştu.
"Yu-jun neden beşikte değil Jisung?"
Minho ona soru sorsa da Jisung cevap vermemiş ve başını iki yana sallamıştı daha çok üzülerek. Adam paramparça hissediyordu, herşeyin iyi olacağını söyleyen duyguları incinmiş ve kırılmıştı.

Onun da gözleri dolmaya başlayınca Jisung aniden yüzüne karşı bağırmıştı ağlamasını sürdürürken, şaşkına döndü adam.
"Yok! Yok Yu-jun!? Uyutmuştum, sen gelmeden iki dakika önce birden eve girdi birileri. Yok Minho!"
Artık Minho da dayanamamış ve bağırarak sarsmaya başlamıştı Jisung'u ona çok gelen endişesiyle.
"Yu-jun nerede Jisung!?"
"Vermek istemedim, ama aldılar!"
Minho o kadar şaşkına dönmüş ve aptallaşmıştı ki, kapıdan onları izleyen minik çocuğu bile farketmemişti. Neredeyse 5 yaşına gelen Min-Jun ne olduğundan bir haber ebeveynlerinin mahvoluşunu izliyor, bomboş gözlerle bakıyordu onlara.

缘分: YUÁNFÈN -Minsung (Mpreg)-Tahanan ng mga kuwento. Tumuklas ngayon