ᥫ᭡ 16- 'Basit' Borçlar

100 20 1
                                    


Gözümden akıp rüzgar etkisiyle yanağımda kuruyan ince bir katman oluşturan gözyaşlarımı umursamadan yarınım yokmuşçasına koşuyordum ki ileriden gelen birisini gördüm. Küçük çocuk benim aksime sakin adımlarla ve yaşını kuruttuğu gözleri ile olduğum yönün tersine yürüyordu. Yavaşladığımda ve gözüm ona takıldığında sanki görünmezmişim gibi yanımdan geçip döndüğüm yere, o dehşetli adamın yuvasına gitti. Hiçbir şeyden haberi yokmuş gibi masumca bakan kahveleriyle yürürken ellerim titriyordu korkuyla, gelecekte Minho'nun çocuğunu bir hırsla öldürmeyi düşünmezdim değil mi? Yapmazdım değil mi?..
Kalbimin sesini dinledim ve çocuğu takip ettim ne kadar titresem ve oraya geri dönmek istemesem de, fakat her adımımda karnım ağrıyordu.
"Ah..Yine başladı."
Ağzımın içinde bir şeyler gevelerken tekrar o ağacın arkasına sığındım ve çocuğun Jisung'un, büyümüş benin yanına gitmesini izledim. Demin sinirden köpüren ve ağlayan adam miniği gördüğü gibi gülümsemiş ve tekrar oduna oturarak onu karşılamaya başlamıştı.
"Babam bugün beni birisiyle tanıştırdı."
Asıl soru o an geldi aklıma, benim Minho'nun çocuğuyle ne alakam olabilirdi? Peki çocuk beni nereden tanıyordu da bu sağlıksız halime bilerek rahat bir şekilde yanaşabiliyordu? Belki de arkadaşlığımız eskimemişti ve o çocuğun amcası olmuştum..
"Kiminle?"
"17 yaşında bir abiyle."
"Onu da mı tedavi ediyormuş?"
"Hayır, onunla sadece konuşuyor. Kapıyı dinledim, ölüler ve yaşayanlardan bahsediyorlardı!"
"Korkunç değil mi Min-Jun?"
"Hayır.."
"Böyle bir ailede büyümek zorunda kaldığın için özür dilerim küçüğüm.."
Adam mahcup gözüküyordu ve başını yere eğmişti, çocuk ise fazlaca çatal dilliydi.
"Gerek yok. Zaten babam beni sevmiyor ki."
"Minho seni çok seviyor Min-Jun, hatta seni öyle çok istedi ki.."
"Ee?"
"Boşver, akşam eve gidince babanla güzel vakit geçir olur mu?"
"Sen neden gelmiyorsun Jisung!"
"Gelebilirdim ama baban.."
"Ne olmuş babama? Yabancı değilsin, ailemizsin. Seni nasıl istemez! Onu ikna ederim.."
"Peki, bunları bırakalım!"
Üzgün adam aniden mutlu olmaya çalışarak elindeki bıçağı yere atmış ve çocuğun hizasına gelmiş, ona kollarını açmıştı.
"Seni uçurayım!"
"Uçur beni baba!!"
Adamın kollarına atlayan çocuk havada döndüğünde rüzgar saçlarını savurup geçtiğinde çok güzel gülüyordu, hatta öyle güzel gülüyordu ki kucağındaki adamın gülüşüyle aynıydı yüzündeki mutluluk.
"Amca diyecektin, ve sana bıçak nasıl atılır öğretmiştim değil mi?"
"Amca demeyi sevmiyorum sana, ve evet öğrettin.
"Peki silah?"
"Onu da biliyorum."
Duyduklarıma inanamıyor, ellerimle ağzımı kapatıyordum onaylamaz bir ifadeyle. Küçücük çocuğa neler öğretiyordum babasından habersiz ya!..
"Göz gez arpacık...Bam!"
"Tebrik ederim küçük."
"Bana küçük demeyi bırakın zaten içerideki Han abi de küçük dedi! büyüdüm ben.."
"Han mı?"
İşte şimdi boku yemiştim.
"Adı öyle bir şeymiş.."
"Adaştık herhalde. Neyse, sen nasıl becerdin bu silah işini bu kadar? Normal çocuklar pamuktan masallar dinlemeyi severler."
"Ben normal çocuk muyum Jisung? Ben Minho'nun oğluyum, o da sana benziyor işte."
"Benziyor mu?"
"Babam silah kullanırken onu izlemiştim."
Adamın yüzü anında düşmüştü ama çocuğa belli etmemeye de çalışıyordu.
Yalancı bir gülümsemesi olsa da kaşlarının çatıklığını gideremiyordu.
"Baban ne zaman silah kullandı?.."
"Jisung için deyip sayılarken evde döndüğünde üzerine kan bulaşmış doktor önlüğünü ben yıkamak zorunda kalmıştım. Senin başının belaya girmesini istemiyor."
"..."
"Baba.."
"Üzgünüm Min-Jun."
"Sana benzemesi basitti Jisung, bir katilin yanında büyümüş.."
"..."
Çocuk dediği şeylerle sus pus etmişti adamı, o bir bıçak darbesine bile dayanabilecek güçteyken küçük bir çocuğun dedikleriyle yıkılabiliyordu.

Karnımdaki ağrılar daha da çok arttığında ve alnıma ter dolduğunu hissettiğimde onları izlemeyi bırakıp aceleyle geldiğim yolu koştum, bu sefer tek elim karnımda diğer elim ağzımdayken. Ayağım yola takıldığında tam düşecektim ki beyaz bir ışık bütün bedenimi kapladı, giderek yükselen ışık ilk önce gözlerimi kamaştırmış sonra da beni kör etmişti...
...Gözlerim tekrar açıldığında ne olduğuna bakmak istedim, ilk defa bu kadar uzun sürmüştü gelecek deneyimim.
"Ne oldu?.."
En son Cehennemden farkı olmayan o okuldan kaçmaya çalışıyorduk ve Minho ikimizi de hem saklamış, hem kurtarmıştı. Yüzümü buruşturup etrafıma bakındığımda ve kollarımdan destek alarak kalktığımda iki tane defterle ilgilenen mor saçlı bir çocuk gördüm.
"Of, çok özledim seni ya!.."
Yüzünü dönüp bana garip garip baktığında dediğim şeyi anlamasını beklemeden boşver diyerek geçiştirdim.
"Ne yapıyorsun?"
"Ödevimizi yetiştiriyorum. Akşamdan sabaha kadar deliksiz uyudun. Bir ömür geçti zannettim."
"Benim için de çok zordu vallahi."
"Koluna yüklenmesene! Yaralı orası."
O bana kızdığında gözüm pazıma kaymıştı ve oraya bembeyaz bir kumaş bağlandığını farkettim.
'Senin başının belaya girmesini istemiyor.'
Anlamayacağını bilsem de yüzümde üzgün bir gülümseme oluştu.
"İleride çok güzel bir ailen olacak. Karın seni çok sevecek, çocukların çok tatlı olacak."
"Sus be, evlenmeyeceğim ben."
"Evlenirsin evlenirsin."
"Hayır dedim. Olmayacak öyle bir şey.."
Onunla daha fazla tartışmadım çünkü ben uzatırsam, o da uzatırdı. Fakat aklıma başka birisi daha geldiği için yüzümün ifadesi değişmiş, dehşetle bağırmıştım.
"Lan! O katile ne oldu!?"
"Yakadılar ve hapise koydular."
"Buradan sonra karakola gitmiyorum değil mi?"
Ayağa kalkmış üzerimi giyerken söyleniyordum aynı zamanda biraz yüksek sesle.
"Niye ki?"
"Hazır elim değmişken Jisung'u da ihbar edeyim demedin mi? Neticede seni de öldürebilirim Minho."
"Beni öldürecek cesaret kalmadı sende, çok öncesinden vardı ama artık yapamazsın."
Ne desem yararsız ve faydasız olacaktı, çünkü haklıydı..

缘分: YUÁNFÈN -Minsung (Mpreg)-Where stories live. Discover now