ᥫ᭡ 19- Show TV

74 17 5
                                    


Kulağımda rahatsız edici bir adamın sesiyle kalktığımda onun Minho olmasını içten içe dilesem de bu çatlak ses asla ona ait olamazdı. Onun sesi bir keman teli kadar pürüzsüz, melodisi rahatlatan bir müzik kutusu gibi tatlı gelirdi kulağıma..

Gözlerimi açtığımda mor ve kırmızı renkli bir tavan karşılamıştı beni, burnuma ise içki kokusu dolup havayı mayhoş ve sarhoş bir hisse boyuyordu adeta. Yerimde doğrulup başımı kaşıdığımda Eun-Ho'nun dizini kırıp duvara yaslanarak beklediğini gördüm.
"Ne var?"
"Niye bu kadar hızlı sızıyorsun bu aralar? Daha yeni uyumuştun."
Gözleriyle karşısını izliyor, sesinde bir nebze olsun mutluluk taşımıyordu.
"Sanane? Canım çekti."
Ayağa kalkıp ona yapıştıracaktım ki farkettim ki karnım buna engel oluyordu, biraz zorlansam da sonunda ayaktaydım ve elimle belimi tutuyordum.
"Ne biçim kilo aldıysam.."
Bu aralar yeme içmeme dikkat etmemiş olabilirdim ve stresten vücuduma bakmamıştım da ayrıca, etrafı güllerle bezenmiş aynada kendime bakıyordum somurtarak.

Fakat artık bu ortamın hissi de, rengi de beni bunaltmıştı ve cam açık olmasına rağmen nefes alamıyor gibiydim. Efkarlanmaktan kendini alamayan arkadaşıma doğru yürüyerek kafasına geçirdiğimde şaşkınlıkla bana bakıyordu ve saçları yüzüne dağılmıştı, ağzı açık yavaşça başını bana dönerken ve elini başına koymuşken çok komik gözüküyordu buradan.
"Sen efkarlanmayı bilmezsin, deneme bile."
"Sus lan eşşek."
O ise ben ona sert bir şekilde geçirmeme ve ortamda bir 'şlağp' sesi yankılanmasına rağmen bana dokunmamıştı.

Kapıyı hafifçe açıp dışarıyı gözetlediğimde insanların hala çıldırmış gibi dans ettiklerini gördüm. Bir insan hiç mi yorulmazdı?
Masalarda hala şarap şişeleri kaynarken bu görüntüden ürksem de dışarı çıktım ve Eun-Ho'yu da kolundan tutarak beraberimde sürükledim. Gelmek istemiyormuş gibi dursa da aniden mekanda ortaya geldiğimizde ve rahat bir nefes aldığımızda eline hemen bir kadeh kapmıştı. Yaptığını gördüğümde kızarak bardağı elinden aldım ve geri masaya bıraktım.
"Bu kadar çok mu meraklısın şu şeye?"
"Denemek istemiştim.."
Ona ters bakışlar atarken birden bardağı geri alarak içindekini bir dikişte yutmuştu çocuk, hatta öyle güzel içmişti ki bir an benim de canımın çektiğini düşündüm.

Aklımdaki düşünceyi savurup çocuğun sırtına sert bir tokat geçirdiğimde yaptığından hiç de pişman gibi gözükmüyordu, aksine beni de alet etmeye çalışıyordu!
"Biliyorum merak ediyorsun! Canın çekti değil mi?"
"Sus Eun-Ho."
"Hadi bir kere!"
Kendimde değilmiş gibi hissederken üzerime fazla gelmişti.
"Seni bir kaşık şarapta boğmamı istemiyorsan kapa çeneni."
Sert çıkışıma karşı dudaklarını büzerek susmuş ve geriye gitmişti iki adım.

Daha iyi olacağımı düşünüp doğrulunca benim yanıma gelmekte olan bir erkek gördüm, elinde şarap şişesi garip hareketler sergileyerek bana dikiyordu gözlerini.
Farkettirmeden Eun-Ho'ya penguen adımları ile yaklaşıp fısıldamıştım.
"Bu niye errkağını etkilemek isteyen arizona kertenkelesi gibi hareketler sergiliyor?"
"Anana sor.."
Geri çekilip boğazımı temizlediğimde adam artık karşımdaydı ve ondan garip bir his aldım.

Lavanta kokuyordu, sanki bir lavanta bahçesine girmişim gibi hissettiriyordu bana. O an burnuma lavantadan başka bir koku daha gelmişti, kandı bu. Kan kokusu ve lavanta kokusunun birleşimi sızlatıyordu burnumun direğini. Kokunun adamdan geldiğini düşünürken olağanüstü çekik gözlerini bana dikmişti ve gülüyordu durduk yere.
"Pardon?"
Hiçbir şey demeden gözlerini kapatmış ve gülmüş, bardağını masaya bırakarak askerlik arkadaşım gibi omuzuma koymuştu kolunu.
"Konuşmak istiyorum."
"Git arkadaşınla konuş o zaman."
Eun-Ho'nun ani cevabına kızmış olmalı ki duraksamıştı.
"Beyefendi siz hayırdır kolunuzu çekin bir?"
"Tanışalım, Hyunjin ben. Hwang Hyunjin."
Elini uzattığında elini sıkmayı reddettim ve ani gelen sinirle elindeki bardağı kapıp başının ortasında kırdım birden.

缘分: YUÁNFÈN -Minsung (Mpreg)-Where stories live. Discover now