ᥫ᭡. 4- Ölü Orman

205 30 16
                                    


Sınavın ortasında matematik sorularıyla bakışıyordum. Fonksiyonlara dayalı dolambaçlı sorulardan ulaştığım sonucu formüle yazıp çözerken aklımda bunun gibi dolambaçlı sokaklar çiziliyordu. Kalemimin siyahıyla o sokaklar karanlığa bulanıyor ve yazdığım sonuç bir bedene dönüşüyordu. Elinde keskin ve sivri metal tutarak öylece bekliyordu kağıdın ortasında. Kalemimi oradan kaldırdığım an o da harekete geçmiş ve havadaki elini indirerek etrafa kan pıhtıları dağıtmıştı. Kağıdın üzerinde gerçekten kırmızı noktalar görürken kulağıma bir ses ulaştı yavaş yavaş yükselerek ve netleşerek..
"Jisung!"
Başımı kaldırıp hayal dünyamdan ayrıldığımda ve boğuk bir tonla yukarı baktığımda bir adam çok endişelenmişti.
"Bay Yang?.."
"Burnun kanıyor. İyi misin?"
Cevap vermeden kağıda baktığımda gördüğüm kırmızılıkların burnumdan damladığını farkettiğimde nefes vererek son sorudan elimi kaldırdım ve kağıdı hocaya teslim ettim. Bir şey demesini beklemeden sınıftan çıktığımda arkamdan bakarak üzgün bir tonla söylenmişti.
"Yine ilk çıkan o oldu.."
Arkamdan koşa koşa çıkan birisinin sesini duyduğumda umursamayarak teras kata yürümeye devam ettim. Fakat hızlıca yanıma gelmiş ve nefes nefese kalmıştı çocuk, bir eliyle hızlıca bileğimden kavrayıp beni kendine döndürdüğünde canımın yandığını hissettim.
"Sınavdan 100 alacağın belli de, beni niye beklemiyorsun?"
"Peki sen? Sadece 10 alacaksın, bir tane doğrun var."
"Aman!"
"Geleceğini mahvediyorsun Minho, serserilik yapmayı bırak artık."
"Sınav kağıdına da mı kan akıtmaya başladın artık? Bir yerde durmalısın, ben de sadece bir kişiyi öldürdüğüne inanmalıyım."
"İnanacağın bir şey yok bunda-"
Sakince koridorda yürürken ona değil ileriye bakıyordum.
"Bir yalana inanmak istiyorsan sana kalmış."
Beraberinde yürüdüğümde zilin çaldığını ve kullanmadığım son 20 dakikanın da bittiğini anladığım vakit öğrenciler heyecanla ayağa kalkıyorlardı. 3. Dersliğin önünde dururken bazıları cam kenarına gitmiş, bekliyor olduğum adamlarda hayal kırıklığı dolu yüzlerle bana yaklaşıyorlardı.

Oh Ji-wook göz devirerek elleri belinde dedikoducu FBI teyzeler gibi gelirken ortalarındaki hıyar hayıflanarak zırlıyordu. Yang Da-Young yine maskesi suratında hiçbir şeyi umursamaz gibi gelirken diyacaklarıma hazırlıklı oldum.
"Jisung, ilk soru neydi koçum?"
"-25"
"Ne eksisi kardeşim artıydı ya o!"
"Senin yapacağın dört işleme tüküreyim Eun-Ho, beyinsiz!"
Sonunda Da-Young'un sesini duyduğumda mutlulukla ona döndüm, kendisi çok konuşmazdı o yüzden şimdi düzgün cevap vermem gerekirdi.
"Yürüyen matematik bey, olası sonuçlar nedir?"
"Ji-wook 50 alır, Eun-Ho 30'u zorlar, sen de bir 70 falan alırsın."
Ardından yine aynı adamın sesini duydum, kedi gözleri ve incelttiği sesiyle dibime yanaşıyordu.
"Peki ya ben?.."
"Sen 10 alırsın dedim ya Minho."
"Peki.."
Bu embesillerle akşama kadar o okulda durmuştum ve başımı şişirmişlerdi.

Akşam olduğunda siyah çantamı kontrol ettim, sınıfta kimsecikler kalmamıştı. Hatta Minho bile erkenden okuldan ayrılmıştı beni bırakarak, bende sessizliğin içinde çantadan çıkardığım siyah hırkayı giydim. Telefonumun kılıfına takıldığında gözüm, onu hiç silmek istediğimi farkettim. Bir tek benim gözüme görünen parlak kurumuş kan lekelerini Minho da görmüştü, başka kimsenin dikkatini çekmiyordu. Ona bakmayı bırakıp şapkamı takarak saçlarımı kapattım, siyah maskemi de kulaklarımdan geçirerek yüzümü sadece gözlerim açıkta kalacak şekilde örttüm. Saate bakmayı yine ihmal etmedim çantadaki eskimiş çakıyı cebime alırken; 21:30.
Bu saate kadar okulda kalmam mümkün olmadığında müdür dahi evine gidene kadar bir yerde saklanmış, buraya kilitlenmeyi beklemiştim çünkü benim için akşam daha yeni başlıyordu.
Her zaman cebimde olan ince, yüzeyi parlak teli çıkartıp dış kapıya geldiğimde hayal kırıklığına uğramıştım resmen.

Unuttuğum bir şey vardı, okul asla içeriden kitlenmezdi.

"Ah..siktir.."
Işıklar yanmazken etrafı doğru düzgün göremiyordum ve azıcık olsun paniğe kapılmıştım. Belindeki bıçakla cama zarar vermeyi denesem de cam fazla dayanıklıydı darbelerime karşı. O sırada elimde bir acı hissettim kapıyı zorlarken ve ortamın büründüğü sessizliği gürültümle bozarken. Bir sıvı yavaş yavaş avucumun içinden damlayıp bileğime doğru gidiyor ve neredeyse dirseğime ulaşıyordu. Fakat ben hala karanlıktaydım, bu küçük sızıyı umursamadan bıçağı yere atarak yangın tüpünü aradım. Elime geçtiğinde ve karanlıkta hafiften kırmızı rengini gösterdiğinde yine gerçeği ayırt etmemi engelleyen o hayallere daldım fakat silkelenip bu histen hızla ayrıldım. Elime geçtiğinde bütün gücümle cama doğru koşmuştum ve sonuç olarak da kendimi yerde bulmuştum. Parçalanan camın sesi kulağımı delmiş, ellerimde minik acılar bırakmıştı. Büyük bir nefesle ayağa kalkıp çantamı almaya gittiğimde ilk defa karnımda acı hissettim. Sonunda okul bahçesindeydim ve etraftaki sokak lambaları az olsa bile burayı aydınlatırken elimi karnıma götürdüm ve keskin bir parçaya rastladım orada. Aynı zamanda avucumun içi de o hayalini kurduğum sıvıyla kaplanmıştı, parçayı almak isterken içimden bir şey çıkartıyormuş gibi hissetmiştim. Canımın yanmasına karşı gözümü sıkıp elime gelen küçük cam parçasını öteye fırlattım ve yürüdüm her adımımda karnımdaki kesik acırken..

Neredeyse 35 kişiyi katleden katil ilk defa hata yapmıştı, ve neredeyse okul birincisi olacak öğrenci de onun hatasıyla yaralanmıştı.

Dar bir sokağa girdiğimde insan bulmak çok zordu buralarda. Fakat birisinin gölgesini görmemle mutlu olarak onun adımları ile ritim uydurdum. Her attığı adımda mırıldanarak şarkı söylüyor, her hızlı gittiğinde onu takip ediyordum. Sonunda mırıltım ve ayak sesimden şüphelenmiş olmalı ki koşmaya başlamıştı, elimdeki keskin ve bu sefer büyük bıçakla peşinden koştum. Ağlarken ve gözyaşı dökerken kurtulmak istemişti ama bir eksisi vardı, ben ondan daha hızlıydım.
Belinden yakalayıp elimle ağzını bembeyaz bir bezle kapattığımda iki dakika boyunca çırpınsa da sanırım artık bayılmıştı.
"Alışık olduğum yerleri görmek ister misin?"
Onu götürdüm, götürdüm ve yine götürdüm...
...Ta ki bir ormanın içine gelene dek, burayı çokça ziyaret ederdim ve her akşam ağaç köklerine tazelik sunardım. Gittikçe dikleşen yoldan yürüdüm dümdüz bir arazi görene kadar, sonunda yokuş kalmadığında ve etrafımı ağaçlar kapladığında iki saattir yanımda taşıdığım etten yığını yere atıverdim. Çantamı inceledikten sonra en son elleri ve bacakları bağlı bir şekilde yatıyordu; öğrenci.

Uyanmasını beklemek zordu, gözlerini araladığında okul formasına bakmak son anda aklıma gelmişti.
'Jinsang Lisesi'
Beni gördüğünde mükemmel bir şekilde bağırmaya başlamış ve kaçmayı denemişti.
"Kurtlara mı yem olmak istersin? Yoksa acının hemen dinmesini mi?"
Bağırmaya devam edince gözlerimi devirip bu sefer de ben bağırdım ona.
"Bağırırsan başımıza kurtları toplayacaksın demeye çalışıyorum! İnsan çağırayım diye eceline mi koşuyorsun!?"
Sonunda nefesini kesmiş ve titrek bir şekilde yüzüme bakmaya başlamıştı çocuk.
"Burada seni duyanlar sadece cesetler."
Sesim normal tonuna geri dönmüştü ve elimdeki bıçakla yüzüne dik dik bakıyordum.
Çantamdan kıpkırmızı, olağanüstü şekilde parlak bir elma çıkarttığımda bıçağımı onu kesmek için kullandım. Ortadan ikiye ayrılan elmayı alıp maskemi açtığımda ve bir ısırık almaya hazırlandığımda öğrenci aniden kekelemişti.
"Han..Jisung!.."
Adımı duymamla duraksadım ve elmaı kirli toprağın üzerine bırakarak yüzüne döndüm.
"Okulumuzun çalışkanı..Han Jisung.."
"Derece yapmıştım değil mi?"
"Katil, sen miydin?.."
"Artık öğrendiğine göre arkadaş sayılırız. Hangi dersliktesin, ne seçtin?"
Konuşmayınca şokta olduğunu farkettim ve cevap vermemesine sinir olarak yüzüne güldüm, elmanın yarısını ağzına tıktığımda bıçağı da yanına yanaştırmıştım.
"Bana cevap vermeyenlerden...nefret ederim."

İşte o an kan pıhtıları havaya uçuştu. Yüzüme ve kıyafetime yapışan lekeler yere döküldüğünde ve gri çürümüş yapraklara canlılık kattığında, çocuğun yere düşmüş bedeninden akan kan toprağa işledi. Hatta belki kanı emen toprak altında gömülmüş ve çürümeye yüz tutmuş bir cesede kadar inmiş, onu etkilemiş olabilirdi. Çocuğun boynundan durmaksızın akan sıvıyı izledim, fakat o an aklıma beni görmesinin de bir suç olduğu gelince kapalı gözlerine diktim gözlerimi.
"İşim bitmedi.."
Zaten kana bulanmış alanı daha da kirle bulayarak onu orada bıraktım ve ağaçlara döndüm, bu aralar gayet gür bir şekilde büyüyorlardı.
"Taze kandan yararlanın ve daha çok büyüyerek burayı ölümüne kapatın."
Suç alanından ve artık cesetlerin mekanı olan, sahibinin de ben olduğum bu kasvetli yerden ayrıldım.

O anda, beni takip eden birisinin olduğunu hissettim...

Devam edecek...

(Normalde devamını da yazmıştım ama fic kısa olsun istemiyorum.
Bölümlere ayıracağım, hatta Jisung'un günlük hayatından oldukça bahsetmeyi denesem de yine de olaylar fazla hızlı gidiyor.)



缘分: YUÁNFÈN -Minsung (Mpreg)-Where stories live. Discover now