ᥫ᭡ 25- Yeni Bir Can

90 15 2
                                    


Ellerim cebimde ve dalgın düşünceler içindeydim. Gözlerim gri zemindeki beyaz çizikleri ve kırıkları sayıyordu, somurtuyordum başım eğikken. Fakat birden yine aynı hissiyatı duydum öğlenin hafif sönük ışıklarında, korku her hücreme yayılmıştı. Güpegündüz kimsenin geçmediği ve girdiğim bu ıssız sokakta nefes almaya çalışıyor, çırpınıyordum vücudumun serbest kalması için. Daha şimdi korkmama ve şok olmama rağmen yorulmuştum bütün gücümü harcayınca, en sonunda çareyi ağzımı kapatan eli ısırmakta buldum. Yine de buna karşı asla vazgeçmiyordu silüet, önceki gibi güçlüydü ama hareketleri fazla acemiceydi.

Yanağımda kuruyan yaşlar tekrar aktığında ve vücudum şok etkisine girdiğinde gözlerimi açıp etrafıma baktım, az önce olduğum yerden çoktan uzaklaştırılmıştım bile. Şimdi çevremde siyah islerle kaplanmış duvarlar, yanmış çöp tenekeleri ve kirli evler vardı. Öncekinden daha dar olan iki bina arasından geçip gittiğimde güneş turuncu bir halle yanıyordu tepemde. Artık iç açıcı bir yerdeydim fakat insan geçeceğe benzemiyordu burası, sadece bir tane sağlam ev vardı.

Saçlarım yüzüme yapışırken gördüğüm küçük ve temiz evin kapısı açıldığında ve büyük bir oda beni karşıladığında kaşlarım çatıldı, artık direnmeyi bırakıp evi inceliyordum. Salonu es geçtiğimizde ve başka bir odaya geldiğimizde bakakaldım kapının önünde durup, öbürü de tehditkar bir ifadeyle bana döndü.
Burada sadece bir tane yatak vardı ve o kadar eskimişti ki, yününden küf kokusunu alıyordum. Yerdeki kırmızı ve karışık desenli halı kir ve kömürden gözükmüyordu resmen, ayrıca tozlanmıştı eşyalar. Yandaki camın yüzeyi bile grilerle kaplanmış, dışarıyı görmeyi engelliyordu.

Uzun süre öyle durmuş olacağım ki vücudum sertleşmiş halıyla buluştuğunda ve suratım yere yapıştığında ifademi ekşittim istemsizce. Yere yapışmamla karnıma sanki küçük iğneler giriyormuş gibi hissetmeye başlamıştım ama bunu umursamayarak oturdum yerde zorla. Yüzüme küllerin tozu bulaşmış, genzime kaçmıştı o kirler. Adam hiç durmayıp köşedeki tahta sandalyeyi tuttuğunda onu odanın ortasına götürmesini izledim. Beklemediğim bir şekilde kolumdan tutup bedenimi yukarı kaldırdığında olabildiğince bağırmış ve yürümemiştim ama o sırada gözüme cam çarptı.

Oradaki kirli cama baktım ve düşünmedim sonunda ne olacağını.

Elinden kurtulup bütün gücümle cama koştuğumda ve sert yüzeye çarptığımda o da peşimdeydi, ben ellerimle başımı ve yüzümü görürken o savunmasız kalmıştı kırılan cam parçalarına karşı. Nefes nefese kaldığımda ve korkuyla doğrulup adama baktığımda elini delen parçayı çıkarmaya çalışıyordu, yavaşça yürüdüğüm vakit bunu farketmiş olacak ki aniden hareketlendi ve artık direnme gücüm kalmadı.

Fakat elime pencere kenarına düşmüş bir cam parçasını geçirdim hızlıca.

Sonuç olarak bir sandalyede oturuyordum, kalın ipler bileklerimi ve ayaklarımı sarıyordu açılmamaya yemin etmiş gibi. Ters ters karşımda duran ve maskesi yüzünden ifadesini göremediğim adama bakarken biliyordum kim olduğunu. Bu ona olan güvenimi daha çok kaybetmemi sağlamış ve ondan tiksinmeme yol açmıştı.
"Böyle yaparak herşeyi bana açıklayabileceğini mi sanıyorsun?"
"..."
"İlk kez yaptığın gibi zor yolu kullandığın için iğrençsin."
"..."
"Neden yüzünü kapattın ki? Mahcup mu oldun yoksa! Utandın mı!?"
"..."
"Bu kılıkla gezmeye utanmıyorsun bile Minho. Artık bir hiç bile değilsin gözümde, bu zamana kadar bu kadar berbat bir kişiliğe sahip olduğunu öğrenemediğim için utanıyorum kendimden."
İçimden ne geliyorsa söylüyorken susup bana bakıyordu başını hafif yana eğmiş bir şekilde, benim gözümden ise kristal damlalar yuvarlanıyordu.

Fakat aniden maskesini çıkartıp yere attığında şaşırdım, bütün söylediklerimi geri yutmak istedim ve derince yutkundum titrerken. Karşımda duran adam ne Minho'ydu, ne de Minho'ya benziyordu. Bu sefer de konuşan o, susan ben olmuştum.
"Hiç düşündün mü neden ben diye?"
"..."
"Doğru, sen hiç düşünmeden insanları öldürürsün."
"..."
"Tanıdın mı beni? Kaçak kiralık katili hatırlamıyor musun hiç? Yoksa Minho olduğunu düşündüğüm adamın bıçaklandığını da mı unuttun?"
"..."
"Bak öğrenci, bir dünyaya iki katil çok fazla. Ortalığı çok karıştırıyorsun."
İşittiğim şeyler içimi yakıyor, derinden parçalıyordu duygularımı. Dediklerinin bana acı verdiğini bilir gibi güldükten sonra geriye sadece sert bir kapı sesi, bir dış kapının kilitlenme sesi kalmıştı kulaklarımda..

Burnumdan akan salyaları çekerken ve titrer halde etrafıma fütursuzca bakarken elimin arkasındaki keskin şeyi oynatmayı denedim. İleri geri bir düzlem üzerinde sürttüm keskin camı ve uzun uğraşlar sonucu, alnımdaki terlere karşılık ip kopuvermişti bileklerimden. Ellerim salı kalınca hızlıca ayak bileklerime dolanan ipleri çözdüm ve attım bir kenara, daha sonra tiksinti ifadesiyle arkamda bıraktım bu kirli odayı. Fazlasıyla yorgun hissettim ve lavaboyu arama kararı aldım, zaten az olan odaları dolanırken bulabilmiştim aradığım yeri. İçerisi dar olsa da en azından yüzümü yıkayabileceğim bir yer vardı, tam suyla rahatladım derken aynı acıyı bir kez daha duydum.

Bu sefer her zamankinden daha da ağır, daha da sancılı, daha da acılı olanını..

Ağzım açık öylece kalmışken dişimi sıkarak kapıya ulaşmaya çalıştım ama sanki birisi bıçaktan bile keskin, matkaptan bile daha delici bir şeyle karnımı deşiyor gibiydi. Acıdan ağlamaya başladığımda ve zar zor kapı kulbuna ulaştığımda can havliyle ayrıldım oradan, salona ulaştığım gibi de yere serilmiştim güçsüzlükle. Bütün bir yorgunluk beni sarıyordu, bacaklarım aşırı ağrımaya başlamış ve kasıklarımda da acı duymuştum.
Kapı açık olsa bile çıkamayacağımı düşünüp daha çok bağırmaya başladım yere serilmiş iki büklüm bedenimle, yeterince yardım çağırmayı deniyordum ama olmuyordu. Derin derin nefesler alıp verirken bu ağrılar daha da arttı ve saplandı bedenime, en sonunda sanki yapışmış gibi elimde olan camla kestim pantolomu diz kısımlarından itibaren.

Tutunacak bir şeyim ve elimi verebileceğim bir el yoktu yanımda, dönüp duruyordum yerde. Bacaklarıma bir sıvının bulaştığını hissettiğimde zor olsa da doğruldum ve elimi götürdüm yerdeki halıya. Koyu renkli kan gölü oluşmuştu orada, hiç bir zaman yara aldığımı düşünmemiştim. Korkuyla daha fazla panik olmuştum ve daha demin yıkadığım yüzümde tane tane ter damlaları oluşmuştu. Saçlarım ıslanıp birbirine karışmıştı bu karmaşa arasında, elime bulaşan kanın nereden kaynaklı olduğunu ise anlamadım. Düşünmeye vaktim kalmadan en sonunda bir kez daha inlettim heryeri, bağırmalarım ve feryatlarım yüzünden kulaklarının sağar olduğunu, ses tellerimin yırtıldığını sandım. Gözlerimden akan sıralı yaşlarla yüzümdeki ter damlaları buluşuyor, yeri buluyordu.

O an ölmeyi dilemiştim.

Bilmiyordum, öyle ki canımın ilk defa bu kadar yandığını hissediyordum. Sanki bütün kemiklerim teker teker kırılıyor, üzerime kırk tonluk bir ağırlık düşüyordu. Bir şeyin etkisinde boğulduğumu hissediyor, derin nefesler almam gerektiğini duyuyordum. Yapabileceğim hiç bir şeyim yoktu, düştüğüm yerden kalkamıyordum bile. Ayağa kalkıp yardım çağıramazdım ve bu çekilmez acının bitmesini beklemeliydim. Sanki karnımdaki baskı gittikçe daha çok azalıyordu, sanki derin bir bıçak bütün vücudumun içinden geçip organlarımı kesiyordu. Dayanılmaz dakikalardı o anlar ve buna dayanmaya çalıştım, ama acıdan kendimi hissedecek durumda değildim. Kıvrınan bedenim yavaş yavaş durduğunda ve kana bulanmış elim yerde hareketsiz kalmaya yüz tuttuğunda parmaklarım hafifçe oynadı sadece. Başım zemine düşmüşken gözlerim kapanıyor gibi hissediyordum ve bir nefes almak bile zor geliyordu, ama üzerimdeki yük sonunda kalkmıştı.

Acılı sanrılarım bitmişti ve artık kanın akışını hissedebiliyordum. Yerlere bulanışını ve heryeri kirletmesini, hepsini hissederken gözlerim yarı kapalıydı neredeyse. Sesim demin sokakları inletercesine çıkarken şimdi kısılmıştı ve kulaklarımda bir şeyin fısıltılarını duydum. Bu fısıltılar gittikçe yükseldi ve kesik aralıklar halinde bir ağlamaya döndü. Bir bebek ağlaması, boğazı yırtılırcasına yakına yakına ağladı o süre boyunca.

Bense artık kendi dünyamda değil gibiydim, yakınlarımda bir bebeğin ağlama seslerini duyup gözlerimi kapattığımda istemsizce gülümsediğimi farkettim. Fakat gülümsemem daha yeni açılmışken zihnimin karanlık bir yerlerinde kaybolmuş, nefeslerimi keser hale getirmiştim.

Zihnimde herşey sonsuz boşluğa ve siyahlara bürünürken aynı zamanda aydınlanan bir gelecek de vardı. Herşeyin yerine yerleştiği, parçaları birleştirilen bir gelecek. Geleceğimin geçmişi, geleceğimizin geçmişi, hayaller...

Tamamen karanlık bir evrende, bu acının bedelini sonunda verdiğim için teşekkür ettim kendime..

Düşüncelerimi de kaybederken tamamen acısız ve yeniden doğmuş gibi hissettim kendimi..



Devam edecek...

(Yazar napiyorsun aq 💀✌🏻)

(Desteklerinizi esirgemeyin tesekkur ederiiimmm<3)



缘分: YUÁNFÈN -Minsung (Mpreg)-Where stories live. Discover now