-21-

1.4K 202 113
                                    

Uykusuzluktan çökmüş gözaltları, kan çanağı gözler ve kafama yapışmış, baş döndürmekten uzak sönük saçlar

Oops! Bu görüntü içerik kurallarımıza uymuyor. Yayımlamaya devam etmek için görüntüyü kaldırmayı ya da başka bir görüntü yüklemeyi deneyin.

Uykusuzluktan çökmüş gözaltları, kan çanağı gözler ve kafama yapışmış, baş döndürmekten uzak sönük saçlar... Şampuan reklamlarında sağlıkla parlayan genç hanımların antidotu gibiydim şu an resmen.

Bunalım kelimesi canlanıp bir surete bürünse eminim aynen böyle görünürdü, dedi İyimser Berra da bana hak vererek.

İster istemez alınmıştım. En azından onun "hiç değilse hala saçların var" minvalinde bir şeyler söylemesini beklerdim.

İnan bana canım, şu anda elimden gelenin en iyisi bu.

Bir yana yatmaktan ağrıyan kaslarımı rahatlatmak için biraz esneyip gerindikten sonra dönüp yüzüstü uzandım. Tavana yakın küçük pencereden içeri sızan ışığın giderek kaybolmasından anladığım kadarıyla akşam oluyordu. Yazın havanın ne kadar geç karardığını da hesaba katarsak saat 20.30'u geçiyor olmalıydı.

Kafamın içindeki bunun-için-fazla-yaşlıyım dedektifin, piposundan çıkan dumanların ardından başını uzattığını görür gibi oldum. Yine iş başındaydı.

Odanın kapısı ani bir şekilde açıldığında irkildim. Refleksleri doğru düzgün çalışan bir insan olsam yataktan fırlamıştım ancak şu anda insandan çok bir tren kazasına yakın olduğum için herhalde ne aniden açılan kapılar, ne de biricik kuzenimin burnumun dibine kadar girip "ne bu hal" demesi pek de etkili olmuyordu.

"Ne, ne bu hal?" gibi oldukça saçma ve anlamsız bir cümle kurdum.

"İki gündür bu odadan hatta bu yataktan çıkmadığının farkında mısın acaba?"

"İki gün mü olmuş?" diye mırıldandım şaşkınca. Öyle ya, bana asırlar geçmiş gibi gelmişti. Hatta bir ara kendimi eski romanlardaki kadın karakterler gibi hissetmeye başlamıştım.

Sahildeki o günden sonra Eray'ı bir daha hiç görmedim. Belli ki onun gökyüzünde benim yerim, toprağında benim evim yoktu. Aradan yıllar geçti ve bu karanlık odada öylece yaşlandım. Tavan arasında unutulmuş eski eşyalar gibi... Eray ise upuzun bacaklı bir sarışınla evlenip iki çocuk sahibi olarak İskandinav genlerini gelecek nesillere aktardı.

Balım bana şöyle bir baktıktan sonra başını iki yana salladı. "Oho, iyice uçmuşsun sen."

Tabii ki bunların hiçbiri olmamıştı. Benim gerçeklik algımda ne olursa olsun, "gerçek" gerçeklikte sahilde yaşananların üzerinden yalnızca iki gün geçmişti. Tüm cesaretimi toplayıp ona en güvendiğim anda, Eray'ın beni geri çevirmesi ve akabinde onu orada bırakıp kaçmamın üzerinden yalnızca iki güncük geçmişti ve ben bu süre boyunca odamda saklanmak dışında hiçbir şey yapmamıştım.

O anı hatırlamanın verdiği utanç ve acı, derimin altında kıymıklar varmış gibi hissettiriyordu. Rahatsızca kıpırdandığımda kıymıklar tenime daha da battı.

Güzel RuhHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin