YOLUN SONU

39 5 11
                                    

          Sıraç için neşeli bir gündü. Arabasını keyifle kullanıyordu. Her sene haziran ayı onun için hayata bir mola anlamı taşıyordu. Süt annesi Zeliha Hanım'ı gerçek annesi kadar seviyordu. O yüzden de her sene süt annesini ziyaret ritüeli gerçekleştiriyordu. Bunu da kimseyi dahil etmeden yapıyordu. Önce İstanbul'da Zincirlikuyu mezarlığına gitti. Yan yana olan annesinin ve babasının kabirlerinden bir saksıyı dolduracak kadar toprak aldı. Büyük bir özenle toprakları saksıya yerleştirdi. Daha sonra yanında getirdiği elması saksının içine koydu. Çünkü annesinin ömür boyu hiç bir ziynet eşyası olmamıştı. Daha sonra da annesini ve babasını temsil eden iki adet karanfili özenle saksıya yerleştirdi. Diz çöküp hem annesine hem de babasına dua etti. Daha sonra da saksıyı alıp mezardan uzaklaştı. Saksıyı özenle arabasının bagajına koydu. Daha sonra da süt annesine doğru yola çıktı. Annesi, ölmeden önce kendisini süt annesine emanet etmişti. Süt annesi de onu her zaman kendi oğlu gibi severdi. Zaten kendi çocuğu hiç olmamıştı. Dünyadan uzak bir yaşamı vardı. Çok mütevazı bir hayat sürüyordu. Sıraç'ın tüm yardım tekliflerini kibarca reddetmişti. Küçük bir evde yalnız başına yaşıyordu. Eşini on yıl önce kaybetmiş ve bir daha da evlenmemişti.
          Ziyaretinden bir hafta önce önemli bir konuğu vardı. Savcı Muharrem, kendisi bizzat Sıraç'ı ziyaret etmek istemişti. Çünkü Sıraç'ın ne kadar inatçı olduğunu çok iyi biliyordu. Bir kanun adamı olarak bir suçlunun hayatını korumaya çalışması ona da biraz garip gelse de bu da işinin bir parçasıydı.
          "Sizi gayet iyi anlıyorum Savcı Bey. Ama söylediğiniz söz konusu bile olamaz. Yıllardır yaptığım bu ziyarete engel olamazsınız."
          "Sıraç Bey, ben süt annenize gitmeyin demiyorum ki. Ama müsaade edin polis arkadaşlar da size eşlik etsinler. En azından sadece uzaktan takip etsinler. Biliyorsunuz daha iki hafta önce ölümden döndünüz. Katil size takmış durumda."
          "Savcım verilecek bir kuru canım var. Onu vermekten de çekinmem. Ne kadar günahkar olsam da Allah'a inanırım. Hepimiz bir gün öleceğiz. Bugüne kadar canını aldığım tüm insanlar bunu hak etmişti. En azından ben öyle düşünüyorum. Şimdi ölme sırası bana gelmişse de bunu geciktirecek değilim. Hem katilin geleceği varsa, göreceği de bende."
          "Sıraç Bey, sizinle felsefe tartışacak değilim. Kimin ölmesi gerektiğine siz karar veremezsiniz, yargı birimleri karar verir. Katil de aynı sizin saplantınıza düşmüş durumda. Ona göre de siz ölmelisiniz. Böyle bir dünyada düzen olmaz. Ama benim görevim suçu engellemek. Ölmeniz benim için bir anlam ifade etmiyor. Benim derdim kamu düzeni."
          "Ben de sizi çok seviyorum Sayın Savcım. Dediğiniz gibi katil de benim kafadan. O zaman iyi olan kazansın. Ama asla polisle işbirliği yapmam."
          "O zaman en azından arabanıza takip cihazı koymamıza müsaade edin. Bunu,  kendiniz için olmasa bile aileniz için yapın."
          Sıraç bir an sessiz kaldı. Son yaşadıklarının ailesini ne kadar üzdüğünü o da biliyordu.
          "Pekala Savcı Bey ailemin hatırına buna izin veriyorum. Ama habersiz bile olsa beni takip ederseniz sizi HSK'ya şikayet ederim."
          "Merak etmeyin Sıraç Bey. Kanunsuzluk bizim kitabımızda yazmaz. Bazılarının aksine."
          Muharrem Bey son sözlerini çok imalı bir şekilde söylemişti. Çıkarken polislere gerekli talimatları çoktan vermişti. Görevli ekip gelip Sıraç'ın aracının altına takip cihazı koydular.
          Sıraç sabahtan yola çıktığı için bir hayli yorulmuştu. Bugüne kadar ölümden hiç korkmamıştı. Şimdi de korkmuyordu. Aracına takılan cihaz onu biraz rahatlatmıştı. Ama yine de katilin asla vazgeçmeyeceğini adı gibi biliyordu. 
Arabasının deposunu doldurmak için benzin istasyonuna uğradı. Benzin aldıktan sonra kafeye uğrayıp bir kahve siparişi verdi. En sevdiği şeylerden birisi sade Türk kahvesi ve yanında çörekti. Kahvesinden bir yudum içmişti ki telefonu çalmaya başladı. Arayan Savcı Muharrem’di.
‘’Hayrola Savcım, beni çok özlediniz galiba. Ben bu kadar ilgiye alışık değilim. Bakın sonra beni şımartacaksınız’’
‘’Tamam iyi olduğunuz anlaşılıyor. Polis arkadaşlar arabanızın sabit kaldığını söyleyince bir arayayım dedim.’’
‘’Merak etmeyin Savcım, kötülere bir şey olmaz.’’
‘’Tamam. Siz yine de dikkat edin. Şüpheli bir şey olunca da hemen beni arayın.’’
‘’Baş üstüne Savcım. Allah Türk polisine zeval vermesin.’’
Sıraç ister istemez gülümsedi. Yıllarca kendisini hapse tıkmak için uğraşan polis ve yargı, şimdi kendisini korumak için peşinden ayrılmıyordu. Kahvesinin son yudumunu da içtikten sonra hesabı istedi. Daha sonra da kafeden çıktı. Arabasına doğru yürüdü. Arabasına yanaştığında dikkatlice etrafını süzdü. Bu onun klasik davranışlarından birisiydi. Yıllarca bu piyasada yaşayınca, insanın ister istemez bu şekilde alışkanlıkları oluyordu. Şüpheli bir şey göremeyince arabasına bindi ve yola çıktı.
Yaklaşık bir saat boyunca yol aldı. Şimdi biraz daha sapa bir yola girmişti. İster istemez biraz ürktü. Yaşadıkları istese de istemese de onun gibi birisini de tedirgin etmişti. Tam bunları düşünürken arabasının arka tarafından gelen bir sesle irkildi. Ses arka sağ tekerlekten geliyordu. Hemen gösterge ekranına baktı. Gösterge ekranında da tekerlek arızası ikazı yanıyordu. Yavaşça arabasını sol kenara çekti.
Dikkatlice arabasının kapısını açtı. Dışarı çıkmadan önce çevresini kolaçan etti. Yaşadığı bu durum kendisine hiç de normal gelmemişti. Bulunduğu yer ıssız bir yerdi. Her ihtimali düşündü. Aklına Muharrem Bey’i aramak geldi. Ama bunu gururuna yediremedi. Ayrıca zaten araba durduğu için zaten biraz sonra onun kendiliğinden arayacağını hesapladı. Bunun rahatlığı ile arabasından indi.
Yılların verdiği tecrübe ile hemen eli beline gitti. Belinden silahını çıkarttı. Oldukça gergindi. Yaşadıklarına kendisi bile inanamıyordu. Yıllarca ne badireler atlatmıştı. Ama hiç bu kadar gerilmemişti. Dikkatlice etrafına baktı. Uzun uzun çevreyi süzdü. Gözüne şüpheli bir durum gözükmedi. Arabanın arkasına doğru gitti. Sağ arka tekerleğe bakmak istedi. Daha sonra da yol yardımı aramayı planlamıştı. Sağ arka tekerleğe doğru eğildi. Tekerleğin inik olduğu çok belliydi. Silahını elinde sıkı sıkı tutuyordu. Tam o esnada ensesinde bir sızı duydu. Şok halinde elindeki silahı rast gele etrafa doğru ateşlemeye başladı. Ama gözü kimseyi görmüyordu. Sonra yavaş yavaş tüm gücünü kaybetmeye başladı. Gözleri kararıyordu. Ne olduğunu anlayamadı. Yavaşça arabanın yanına diz çöktü. Sırtını arabaya yasladı. Artık gücü kalmamıştı. Gözleri yavaşça kapanırken yere doğru uzandığını fark etti. Son gördüğü ise karanlık bir siluetti
Sıraç şimdi yavaşça gözlerini açıyordu. Kendisini çok güçsüz hissediyordu. Yavaşça etrafını süzdü. İlk gördükleri hiç de iç açıcı değildi. Yarı karanlık bir odada elleri ve kolları bağlı bir şekilde, bir masanın üstünde sırt üstü yatar vaziyette duruyordu.
Kafasını sol tarafa çevirdiğinde, iki kapüşonlu ve maskeli kişi gördüğünde başına gelenleri hızlıca anladı. Sonunda seri katillerin eline düşmüştü. O zaman ensesindeki ağrının uyuşturucu etkili bir silahtan kaynaklandığını anladı. Hemen bir durum değerlendirmesi yaptı. Aklına arabasındaki verici gelince biraz rahatladı. Biraz sonra polisin geleceğini düşünmüştü ki, o ürperti verici mekanik sesi duydu. Konuşan seri katildi.
‘’Eminim şu anda arabadaki vericiyi düşünüyorsun. Arabandaki vericiyi benzin istasyonunda başka bir arabaya yerleştirdik. Verici şu anda yola devam eden bir arabanın sinyalini veriyor. O yüzden boşuna heveslenme. Seni şu anda kimse elimizden kurtaramaz. Artık yaptıklarının hesabını ödeme zamanı.’’
Duydukları Sıraç’ı şaşırtmadı. Seri katillerin böyle bir plan yapabileceğini tahmin edebiliyordu. Ama Sıraç girdiği yoldan dönecek bir insan değildi.
‘’İnsan kaderini yaşar. Sizlerden korkacak değilim. Yaptığım hiçbir şeyden pişman değilim. Siz de en az ben kadar suçlusunuz. Kendinize göre güya adalet dağıtıyorsunuz. Kim neye göre ve neden suçlu? Benim ne yaşadığı siz nereden biliyorsunuz?’’
‘’Ne yaşarsan yaşa. Koskoca İstanbul’u haraca bağladın. Masum insanları öldürdün. Acımasızca insanları katlettin. Bu yaptıklarının hiçbir mazereti olamaz.’’
‘’Benim yaşadıklarımı siz de yaşasanız aynı şeyleri yapardınız. Hem hani sadece suçluları öldürüyordunuz? Siz bir kızın anlattıklarına inanarak masum olan babasını vahşice katlettiniz.’’
‘’O bir hataydı. Yürüdüğümüz yolda yol kazaları olur.’’
‘’Peki bomba teşebbüsüne ne demeli? Savcı Bey anlattı. Öldürmeyi düşündüğünüz o insanlar suçlu muydu?’’
‘’Bak sen. Yılların mafya lideri polis ile kanka olmuş. O benim teklifimdi. Ayrıca ilk onlar başlattı. Bizimle uğraşanların sonu ölümdür.’’
Bu sözleri söyleyen diğer seri katil olmuştu. Diğeri konuşmaya başladı.
‘’Artık bunların bir önemi yok. Seni felsefe yapmak için çağırmadık. Biraz sonra sorgu ritüelimize uygulayıp, daha sonra da seni cezalandıracağız.’’
‘’Merasime gerek yok. Ben bütün suçlamaları kabul ediyorum. Hayatım boyunca yaptığım hiçbir şeyden pişman olmadım. Şimdi de olmuyorum. Ne yapacaksanız yapın.’’
Sıraç bu sön sözlerini oldukça gür bir şekilde söylemişti. Bu sözler üzerine iki seri katil bir süre birbirleri ile bakıştılar. Ne yapacakları konusunda kararsızlığa düşmüşlerdi. Daha önceki hedefleri hep yaptıklarını inkar etmişlerdi. Oysa şimdi Sıraç yaptığı her şeyi kabul ediyordu. Sonunda uzun boylu olan seri katil kararını verdi.
‘’Bence Sıraç’ı kırmayalım. Zaten her şeyi kabul ediyor. Sorguya gerek yok. Doğrudan infaza geçelim. Evet Sıraç Bey bakalım senin için hazırladığımız infazı görünce yine böyle soğukkanlı olabilecek misin?’’
İki katil tekerlekleri olan bir arabayı beraberce sürükleyip, Sıraç’ın bağlı olduğu yatağın yanına getirdiler. Arabanın üstünde üç adet şeffaf kutu bulunuyordu. Kutuların içi gözüküyordu. Bir kutunun içinde yılanlar, diğerinde akrepler, sonuncusunda ise örümcekler bulunuyordu.
‘’Eeee Sıraç Bey, eden bulurmuş. Senin ünlü piranha infazını gazeteden okumuştum. Senin sonun da hayvanların elinden olacak. Bu yaratıklar senin için sabırsızlanıyorlar.’’
Sıraç Bey korkmuş görünmüyordu. Metanetini muhafaza etti.
‘’Her mahkuma son arzusu sorulur. Söyle bakalım Sıraç Bey senin son arzun ne?’’
‘’Başladığınız işi bitirmeniz. Öteki tarafa hiç olmazsa cezamı bu dünyada çekmiş olarak gitmek istiyorum. Ama bu sefer de beceremezseniz sizi elimden hiç kimse kurtaramaz.’’
Sıraç’ın bu sözleri ister istemez katilleri etkilemişti. Ama durmaya niyetleri yoktu. Başladıkları işi bitireceklerdi. Üç kutunun kapağını da dikkatlice açtılar. Ellerinde bulunan maşalarla yılan, akrep ve örümcekleri Sıraç’ın vücuduna koyacaklardı. Son bir defa Sıraç’ın gözlerine baktılar. Sıraç’ta hiçbir korku belirtisi yoktu. Belli etmeseler de Sıraç’a içten içe saygı duyuyorlardı.
Maşa ile tuttukları hayvanları kutularından çıkarmak üzerelerdi ki bir ses ile donakaldılar.
‘’Durun. Eller yukarı. Artık her şey bitti.’’
İki seri katil de aynı anda başlarını sesin geldiği yöne çevirdiler. Kapının girişine baktıklarında ise şaşkınlıklarını gizleyemediler. Murat elindeki silahı her ikisine karşı da doğrultmuştu.
‘’Şimdi söylediklerimi harfiyen yerine getireceksiniz. Size zarar vermek istemiyorum. Ama bana karşı koyarsanız, size ateş etmekten çekinmem. Siz en sevdiğim kişiyi öldürmeye çalıştınız. O yüzden söylediklerimi aynen yapacaksınız. Yoksa size acımam bilginiz olsun. Ama ben sizin gibi değilim. Sizin cezanızı ben değil adalet verecek. Şimdi yavaşça ellerinizdeki hayvanları yerlerine bırakın.’’
İki katil göz göze geldiler. Ne yapacakları konusunda kararsızlardı. İlk defa yolun sonuna geldiklerini hissediyorlardı. Murat’ın kendilerine zarar vereceğine inanmıyorlardı. Ama bomba olayından sonra, Zeynep’e zarar gelme ihtimali Murat’ı çıldırmıştı. İlk hareket eden uzun boylu katil oldu. Elinde maşa ile tuttuğu yılanı yavaşça kutunun dibine bıraktı. Kafasından planlar yapıyordu. Bir fırsatını bulup, Murat’a saldırmayı hesaplamıştı. Diğer katil de onu takip etti ve elinde maşa ile tuttuğu akrepleri kutunun dibine bıraktı.
Murat çok dikkatli davranıyordu. Karşısındaki kişilerin ne kadar tehlikeli olduklarının farkındaydı. Komutlarını sert ve kararlı bir şekilde veriyordu.
‘’Şimdi yavaşça Sıraç’ın ellerini ve ayaklarını çözmenizi istiyorum.’’
Katiller, Murat’ın bu komutuna kayıtsız kalmışlardı. Avuçlarının içine aldıkları Sıraç’ı serbest bırakmak onlara çok zor geliyordu.
‘’Derhal söylediğimi yapın. Yoksa hiç çekinmem size ateş ederim.’’
Murat, Sıraç’ın da kendisine yardım etmesini hesaplamıştı. Çünkü her an bu katillerin bir şey yapmalarından endişe ediyordu. Uzun boylu katil, başı ile onay verdikten sonra, kısa boylu olan katil, Sıraç’ın el ve ayaklarında bulunan ipleri çözdü. Sıraç bu yaşadıklarına inanamıyordu. Resmen ölümün eşiğinden dönmüştü. Elleri ve ayakları resmen uyuşmuştu. Ayrıca uyuşturucu iğnenin etkisi de henüz tam geçmemişti. Kendisini sersem gibi hissediyordu. Yavaşça masadan doğruldu ve oturur pozisyona geçti.
‘’Şimdi de yavaşça yüzünüzdeki maskeleri çıkartın.’’
Katiller bu komutla ne yapacaklarını şaşırmışlardı. Uzun süredir kimliklerini gizlemeyi başarmışlardı. Şimdi ise artık kimlikleri ortaya çıkmak üzereydi. Artık yolun sonuna gelmişlerdi. Murat bir kere daha seslenmek zorunda kaldı.
‘’Dediğimi hemen gerçekleştirin. Yoksa sizi vurmak zorunda kalacağım. Beni, bunu yapmaya zorlamayın!’’ 
Murat silahının horozunu kaldırdı ve önde olan uzun boylu katile nişan aldı. Kararlı bir şekilde gözlerinin içine baktı. Uzun boylu katilin yapabileceği hiçbir şey yoktu artık. Kısa bir sessizlikten sonra yavaşça yüzündeki maskeyi çıkarttı. Katili gören Sıraç şaşkınlıktan küçük dilini yutacaktı. O kadar soğukkanlı birisi olmasına rağmen katilin böyle birisi olmasına inanamıyordu. Diğer katil de yüzündeki maskeyi çıkarttı. Olaylara şaşırmayan birisi vardı. O da Murat’tı.
‘’Evet Volkan, benim biricik dostum. Katilin sen olduğunu yakın zaman önce anladım. Dostum sen bir hastasın. Şizofren birisin. İki türlü bir hayatın var. Bazen hayal aleminde yaşıyorsun. Katille yaptığını söylediğin o kovalamacalar hep senin hayal ürünündü. Kendinde olduğun zamanlar da adaletin sağlayamadığı hakkı sen ve arkadaşın sağlamaya çalışıyordunuz.’’
Volkan dayanamayarak sordu.
‘’Bizi nasıl anladın?’’
‘’Zor olmadı. Yurt görevlisi Tarık’ın anlattıklarından yola çıktım. Hikayesinde anlattığı Anıl ve Rabia’nın siz olduğunuzu anlamam uzun sürmedi. Tabii sen polis olduğun için delilleri karartmada çok ustaydın. Önce sen ve Rabia isimlerinizi değiştirdiniz. Yurt arşivini yaktınız. Yeni bir hayata başladınız. Sen polis, Rabia da doktor oldunuz. Behçet’in size uyguladığı cinsel istismarı ömür boyu unutamadınız. Onun ölümü bile sizin öfkenizi dindirmedi. Katillerin adaletin boşluklarından yararlanarak serbest kalmalarına isyan ettiniz ve kendi adaletinizi oluşturdunuz. Soruşturmanın başında sen olduğun için de kimse senden şüphelenmedi. Başta makul hareket ediyordunuz. Ben ve Zeynep’in evliliği seni çileden çıkarttı ve artık kendini kontrol edemez hale geldin. Bu sendeki şizofreni hastalığını tetikledi. Sonra hepimizi öldürmeye kalktınız. Artık iş çığırından çıkmaya başlamıştı. Sıraç en büyük hedefinizdi. Hatta hedeften öte artık sizde bir saplantıya dönüşmüştü. Sıraç’ın peşine düşeceğinizden adım gibi emindim. Ben de kendi planımı uyguladım ve senin arabana verici yerleştirdim. Bu şekilde size ulaşmam zor olmadı.’’
Volkan, Murat’ın anlattıklarını dinledikten sonra elleriyle alkışlamaya başladı.
‘’Senin çok zeki birisi olduğunu biliyordum dostum. Bu bulmacayı çözeceğinden de emindim. Zamanında seni ortadan kaldırmamakla büyük hata yaptım.’’
‘’Volkan bu şekilde bitmek zorunda değil. Sen hastasın. Bırak sana yardım edeyim. Ben senin arkadaşınım. Yasaları sen de biliyorsun. Sen akıl hastasısın. Rabia da indirimlerden yararlanır. Tedavilerden yararlanabilirsin.’’
Volkan acı acı gülümsedi.
‘’Beni bu kadar iyi tanıyan birisi olarak benim asla vazgeçmeyeceğimi de bilmen gerekirdi Murat. Sen beni ne kadar iyi tanıyorsan ben de seni o kadar iyi tanıyorum dostum. Şimdi yavaş yavaş silahını indireceksin.’’
‘’Anlamadım. Silahımı indireceğimden nasıl bu kadar emin olabilirsin?’’
‘’Murat, insanların sevdikleri, onların en zayıf yönleridir. Senin peşime düşeceğini hesaplamadığımızı mı sanıyorsun? Şimdi silahını yere indir, yoksa en sevdiğin insan Zeynep ölecek!’’
Murat duydukları karşısında adeta afallamıştı. Volkan’dan böyle bir hamle beklemiyordu.
‘’Blöf yapıyorsun. Böyle bir şey yapmış olamazsın.’’
‘’Sen bilirsin. Eğer biz ölürsek, Zeynep de ölür.’’
Volkan bu sözü söyledikten sonra, cebinde bulunan tetikleyiciyi çıkardı ve Murat’a gösterdi. Eli tetikleyicinin üstündeydi.
‘’Ah dostum, sen bir polis değilsin. İlk yapman gereken muhatabının ellerini kelepçelemek ve etkisiz hale getirmektir. Ama sen bunu düşünemeyecek kadar acemisin.’’
Murat her şeye rağmen elindeki silahı aşağı indirmemişti.
‘’Söylediklerinin doğru olduğunu nereden bileceğim?’’
‘’Bu riske giremezsin. Ama ispatlamama izin ver. Rabia’ya izin ver Zeynep’i buraya getirsin. O zaman üzerinin bombayla kaplı olduğunu göreceksin.’’
Murat ne yapacağını şaşırmıştı. Duyduklarına inanamıyordu. Şu anda canından çok sevdiği kadınla sınanıyordu. Ama Zeynep’i riske atamazdı. Kafasıyla Rabia’ya işaret etti. Rabia yavaş adımlarla odadan çıktı. Kısa süre sonra arkasından itelediği tekerlekli bir sandalye ile içeri girdi. Zeynep, elleri ve ayakları bağlı bir şekilde sandalyede bağlanmıştı. Üzerinde koca bir bomba vardı. Ağzı ise açıktı.
Volkan, Zeynep’e seslendi.
‘’Evet Zeynep, şimdi sevgiline silahını yere bırakmasını söyle. Yoksa bombayı ateşleyeceğim konusunda hiç tereddüdünüz olmasın. Zira bu vakitten sonra yaşayıp yaşamamamın benim için bir önemi yok. Hepimizin ölmesi benim için bir sorun teşkil etmez.’’
Zeynep’in, bu durumda bile değerlerinden taviz vermeye niyeti yoktu. Asla doğrudan vazgeçmeyen bir yapısı vardı.
‘’Murat, söylediğini asla yapma. Onlar çok tehlikeli. Serbest kalmamaları gerekir.’’
Volkan soğukkanlı bir şekilde konuşmaya devam ediyordu.
‘’Sevgili Zeynep, böyle konuşmana inan ki hiç şaşırmadım. Ama Murat’ın da silahını indireceğine bir o kadar eminim. Değil mi Murat?’’
Murat, Zeynep’i çok seviyordu. Onu tehlikeye atması düşünülemezdi. Volkan elindeki tetikleyici ile karşısında durmaya devam ediyordu. Bu şekilde bir süre durdular. Sonra Volkan yavaşça silahını aşağıya indirdi.
‘’Şimdi silahını yere bırak ve ayağınla bana doğru gönder.’’
Murat, Volkan’ın dediklerini harfiyen yerine getirdi. Silahını yere bıraktı ve ayağı ile Volkan’a doğru itti. Volkan yavaşça eğildi ve silahı eline aldı. Şimdi bir elinde tetikleyici, bir elinde de silahı tutuyordu.
‘’Beni hiç şaşırtmadın Murat. Senin peşimize düşeceğine emindik. Bu yüzden de size böyle bir plan hazırladık. Senin Zeynep’ten vazgeçemeyeceğini biliyorduk.’’
‘’Volkan. Hala geri dönebilirsin. Geç kalmış değilsin. Lütfen artık buna bir son verin. Zeynep’e zarar vermene katlanamam.’’
‘’Üzgünüm dostum ama Rabia ve ben bu işten vazgeçmeme konusunda birbirimize söz verdik. Bundan vazgeçemeyiz. Ama sana söz veriyorum. Sizin ölümünüz acısız olacak.’’
Volkan bu sözü tamamlar tamamlamaz ne olduğunu anlayamadı. Çünkü dikkatini tamamen Volkan’a yöneltmişti. O sırada Sıraç tüm gücüyle Volkan’ın üzerine atladı. Volkan ve Sıraç üzerinde hayvanların olduğu kutuları devirerek birlikte yere düştüler. Bu darbe ile silah ve tetikleyici Volkan’ın elinden düştü. Herkes büyük bir şaşkınlık içindeydi. Sıraç’ın ayakları zayıf olduğu için Volkan ile başa çıkması mümkün değildi. Yere düşer düşmez ayağa kalkamadı. Durumdan istifade eden Murat hemen Volkan’ın üzerine atıldı. Şimdi Volkan ve Murat kıyasıya bir dövüş içindeydiler. İkisi de dövüş eğitimi almıştı. Sıraç yerdeki silaha uzanmak istediyse de onu engelleyen Rabia oldu. Bu sefer de Rabia ve Sıraç dövüşmeye başladılar. Dört kişi arasında kıyasıya bir kavga vardı. Zeynep elleri ve ayakları bağlı olduğu için hiçbir şey yapamıyordu.
Volkan hiç acımadan Murat’ı yumrukluyordu. Murat yerde sırtüstü vaziyette yatıyordu. Volkan üzerindeydi. Murat iyice abandone oldu. O esnada Zeynep ile göz göze geldi. Zeynep büyük bir endişe ile sevgilisine baktı.
Bu esnada Rabia da eline geçirdiği kepçe ile yerde yatan ve kalkamayan Sıraç’ın kafasına vurdu ve onu bayılttı.
Murat, son bir gayretle yerdeyken Volkan’ı bacakları ile üzerinden fırlattı. Volkan neye uğradığını şaşırmıştı. Murat yerden doğruldu. Ayağa kalkmakta olan Volkan’ın suratına sert bir şekilde yumruk attı. Volkan sersemledi ve yere düştü. Murat artık üstünlüğü ele geçirmişti. Çok sinirliydi. Doğrulmaya çalışan Volkan’a üst üste yumruklar atıyordu. Tam bu esnada Rabia arkadan maşa ile Murat’a vurmaya kalktı. Zeynep’in son anda uyarmasıyla kafasını eğdi ve Rabia’nın bu hamlesini savuşturdu. Daha sonra da Rabia’ya sert bir yumruk attı. Rabia yere düştü. Bayılmıştı.
Volkan ise fırsattan yararlanarak biraz toparlanmıştı. Yeniden Murat’a yumruk atmaya başladı. Ama Murat çok sinirliydi. Karate tekniklerini kullanıyordu. Son olarak Volkan’ın yüzüne okkalı bir tekme attı. Volkan yere yığıldı. Murat, yerde bulunan silahı alarak Volkan’ın yanına geldi. Silahını Volkan’a doğrulttu. Zeynep’in bomba ile bağlanması bardağı taşıran son damla olmuştu. Parmağını tetiğin üzerinde tuttu. Tam tetiğe dokunacağı sırada Zeynep’in bağırışı duyuldu.
‘’Murat yapma! O hasta. Senin onun gibi olamazsın!’’
Zeynep’in bu sözleri ile kendine gelen Murat, silahın kabzası ile Volkan’ın kafasına vurdu.

 
Şimdi Murat ve Zeynep bir gondolun içinde Venedik’in su dolu sokakları arasında geziyorlardı.
‘’Mutlu musun sevgilim?’’
Zeynep, hiç düşünmeden cevap verdi.
‘’Seninle her zaman ve her yerde mutluyum.’’
‘’Peki sence Volkan ve Rabia’ya ne olacak?’’
‘’Hak ettikleri cezayı alacaklar canım. Bu olay herkese bir ders vermiştir sanırım. Ne olursa olsun asla adaletten vazgeçmemek lazım. Sen olmasan az daha ben de aynı hatayı yapacaktım. Eğer böyle bir şey yapsaydım ömür boyu vicdan azabından kurtulamazdım. İyi ki varsın canım. Seni çok seviyorum.’’
‘’Ben de seni çok seviyorum canım. O zaman seni ödüllendireyim. Hem artık evliyiz değil mi?’’
Bu sözlerinden sonra Zeynep, Murat’ın dudaklarından tutkuyla öptü…

Dostali jste se na konec publikovaných kapitol.

⏰ Poslední aktualizace: Jan 13 ⏰

Přidej si tento příběh do své knihovny, abys byl/a informován/a o nových kapitolách!

İstanbul'da Seri KatilKde žijí příběhy. Začni objevovat