20♥Gitmek

3.7K 345 22
                                    

Odama dönüp uzun uzun düşündükten sonra aldığım karara göre sabah Chanyeol'le konuşup bizim için hala umut var mı diyecektim. Bu kararı almam yeterince zor olduğu gibi sabahı beklemek de ayrı bir stresti. Duvarlar üzerime üzerime gelmeye başlayınca odamdaki kapıdan çıkıp sahile yürüdüm. Akşamları biraz serin oluyordu sahil tarafı ama sabahki bunaltıcı hava olmadığı için ferah bir hava sağlıyordu. Kollarımı kendime sararak ilerlerken sahilde tekrar o ikisini gördüm. İnce bir örtüyü beraber paylaşıyorlardı. Göğsümde ağrılara yol açan manzara nefesimi tıkamıştı. Dalgaların sesinden mi yoksa birbirlerine daldıklarından mı bilinmez varlığımı fark etmemişlerdi. Chanyeol'ün bakışları denizden sağına döndüğünde gerçekleşecek olan sahneyi az çok tahmin edebiliyordum. Minki de kafasını sola çevirince yüzleri arasında santimlik mesafe kalmıştı. Chanyeol'ün gözlerini gördüm o an, bana baktığı gibi bakmıyordu belki ama kaybettiği parıltılı geri gelmişti. Yaşların buhulandırdığı gözlerim ikisinin dudağının birleşmesiyle kapanmıştı. Yaşlar gözümden düşerken bir kaç gün öncesine gitmek istedim o an. Chanyeol'ü reddettiğim o güne gidersem her şey düzelirdi belki. Ya da önceki yıla gidip Chanyeol'e olan duygularımı kendime itiraf edebilirdim. 'Sevmiyorum!' diye tutturuyordum ya hep, o zaman bu göğsümü parçalayan şey neydi? Luhan'ın da söylediği gibi onu hep elimde olarak görmüştüm. Gitmezdi ki o... Kovsam da dövsem de sövsem de gitmezdi. Ama gitmişti. Başka dudaklara konarken beni bırakmıştı bir yanı. Diğer yanlarını da yavaş yavaş alacaktı benden. Sonra geriye hiçbir zaman bir araya gelemeyen bizden başka bir şey kalmayacaktı.

Geriye dönüp odama ilerlerken aslında kızgın olduğum kişinin Chanyeol değil kendim olduğunu biliyordum. Salaklığıma ağlıyordum. Korkaklığıma, aynı zamanda cesaretime. Birini sevdiğimi kendime itiraf edemeyecek kadar korkak, onu kaybetmeyeceğime inanacak kadar cesur, onu böylesine severken kaybedecek kadar salaktım.

Işığı kapatıp sadece baksırla kalana kadar soyunduktan sonra yatağıma attım kendimi. Makyajımı silmeye bile halim yoktu.

Bazen sadece gözümden yaşlar düşüyordu yastığa, bazen yaşlar duruyordu boş boş tavana bakıyordum sakin sakin, sonra bu sakinlik yerini hıçkırıklara bırakıyordu. Sonra duruyordum tekrar. Yaşlar yastığa düşerken boş boş tavana bakıyordum.

Tavana baktığımda gördüğüm görüntüler beni kendimden soğutuyordu. Chanyeol'le her zaman zıtlaşsak da o hep benim peşimdeydi. Ne kadar terslersem tersleyeyim yanımdaydı. Ama insan ne kadar severse sevsin bir yerde bırakıyordu işte. 'fazla naz aşık usandırır' deyimi boşuna yoktu.

Saat gece yarısı 3'e doğru gelirken şiş gözlerle kalktım yataktan. Üstüme bi t-shirt geçirip banyoya girdim. Görüşümü bulanıklaştırdığı için yüzümü yıkayıp gözlerime soğuk su tuttum. Banyodaki kremlerimi duş jellerimi kucaklayıp bavula yerleştirdim. Diğer eşyalarımı toparlamadan önce taksi çağırıp -o saatte açık taksi durakları bilmem iyi olmuştu- altıma rast gele bir pantolon geçirdim. Ağır bavullarımı taşıyamayacağım için odamın tam ortasında bırakıp odadan çıktım.

Onun kapısının önünden geçerken hüzünle kapıya baktım. O an ikisi aynı odada mıydı? Telepatik güçlerimi göndermişcesine kapı açılınca ifadem saatler sonra ilk defa üzüntünün yerini başka bir ifadeye bırakmıştı. Üstsüz bi şekilde, altında sadece şort varken kapıdan çıktı Chanyeol. Saçları birbirine karışmış, gözleri melül melül bakıyordu. Belki dün gece ben gittikten sonra daha ileriye taşımışlardı işi. Yüzüm zihnimde canlanan görüntülerle kasılırken onun gözleri beni görmesiyle beraber açıldı.

"Nereye böyle?" dedi uykudan çıkmış kısık ses tonuyla. Kısık ses tonunu bile farklı şeylere çekebilirdim ama bunu yapamayacak kadar tükenmiştim zaten.

NEIGHBOR√Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin