16:Lise

46 1 0
                                    

Artık liseli oluyorum, merkezdeki kız meslek lisesine gitmeyi çok istiyorum, moda tasarım bölümünü seçeceğim. Kıyafet tasarlamak ve dikmek çocukluktan beri hayalim. Annem bana parça kumaşları oynamam için veriyordu bende bebeklerim için elbise dikiyordum. Annem hiçbir zaman iğne iplikle oynamama kızmazdı, çok güzel tasarımlar yaptığımı söylerdi. Bu tam benim işim bence. Bende arkadaşlarım ile aynı okulda okumak istiyorum. Dedeme merkezdeki liseye gideceğimi söyledim. Seçim hakkım varmış gibi... 

Yine hayallerimin ortasına çığ gibi düştü sözleri.

Dedem, Merkezdeki okula gönderip bir de harçlık mı vereceğim sana dedi. Evin önündeki lise neyine yetmiyor dedi. 'Endüstri Meslek' okulda 3 tane kız var, bende onlarla okuyacakmışım. Bölümü de söyledi bilgisayarmış. Sekreter olurmuşum mezun olunca. Tamam demekten başka seçeneğim yok. Hayal kurma şansımın olduğunu sanmam benim suçumdu.

Okulun ilk aylarındayım alışmaya çalışıyorum, bahçede kendime bir bank seçtim, ağaçların arasında kimse oraya gelmiyor, her teneffüs orada müzik dinliyorum. Diğer kızlar okul değiştirdi, artık hiç arkadaşım yok. Bu okula beni mecbur eden dedemdi fakat okuldaki öğrencilerle arkadaş olmama karşı çıkıyordu. Erkeklerle konuşmayacaksın, arkadaş olmayacaksın diyerek bana sürekli kızıyordu. Bugün onu okulun bahçesinde bir ağacın arkasına saklanırken gördüm, gizli gizli beni izliyordu. Dedem elinde darağacı ile bir günah işlememi bekliyordu. Yanıma gelerek bana bir şey sorsalar, dedem umduğunu bulduğunu düşünerek beni suçlayabilirdi. Gittiğim her yerde diken üstündeydim, dedem benimle değil kafasında kurduğu o kızla savaşıyor. Okuldaki  tek kız öğrenciyim, öğretmenler sınıfımızla ilgili sorumluluğu bana veriyorlar. Hiç kimseye dedem paranoyak diyemiyorum. Arkadaşlarımı gerçekten seviyorum ama onlara yakın olamıyorum. Yanıma gelmesinler diye okulda başka biri gibi davranmak zorunda kalıyorum. Benim ukala ve kendini beğenmiş biri olduğumu düşünüyorlar.

Tüm olanların bedelini yine kendime zarar vererek ödüyordum. Ne zaman zorlansam psikiyatri ilaçlarını daha fazla içerek kendimi uyuşturuyordum. Yaşadığım günü unutmaya çalışıyordum. Bunu yapmadığımda hayat katlanılması zor bir hale geliyordu. İlaçlarım böyle kullanarak erken bitiriyor ve gününden önce verilmediği için çoğu zaman kaygı bozukluğu(anksiyete) ile mücadele ediyordum.

Bir akşam üstü okuldan döndüğümde tüm eşyalarım kapının önünde duruyordu, 

-neden eşyalarımı kapıya koydunuz?

- yukardaki odaya götür eşyalarını burayı dağıtıyorsun gelen giden oluyor, senin arkanı mı toplayacağız

-ama orası soğuk olmaz mı?

- yatmaya aşağıya gelirsin, 

Üst katta dışarıdan merdivenle çıkılan bir kat vardı, öylesine yapılmış küçük bir depo artık benim odamdı. Aslında dağınık değildim, dedem yine bir bahane bulup beni daha az göreceği bir düzen bulmuştu. Dedem bana acımıyor merhamet etmiyordu bende içimdeki iyiliği yavaşça kaybediyordum.

O soğuk oda bana aitlik hissi veriyordu, kendime ait bir evim varmış gibi. Kötülük yapmak isterken bana en büyük iyiliği yapmıştı. istediğim gibi düzenlemiştim, koltuğun, masanın yerini seçmek hoşuma gitmişti. Hafta sonları odamı temizliyordum. Canım her sıkıldığında eşyaları yeniden düzenliyordum. Odam bana sıcacık hissettiriyordu hiç üşümüyordum. Bu dört duvar insanlardan intikam alırcasına benden başka herkese soğuk geliyordu. Bir beni bağrına basmış gibiydi...

Odamda ayna olmadığı için hala saçlarımı alt katta tarıyorum ve bu sorun olmaya devam ediyor...

Gün geçtikçe okuldakilerin de bana karşı tavırları değişti. Adımla dalga geçmeye başladılar, baharat, ilkbahar uydurabildikleri her şeyi söylüyorlar. Sürekli uyarıyorum kavga etmek istemiyorum. Lütfen adımı doğru söyleyin. Hiç kimse dinlemiyor.

Derine GelWhere stories live. Discover now