10:Veba

52 1 0
                                    


İzmir'den uzaktayım yıllardır evimi görmedim. O kadar çok özlüyorum ki bir kere görsem yine yıllarca yetecekti avunmama. İnternetten İzmir'in fotoğraflarına bakıp biraz olsun özlemimi gidermek istedim. Birkaç fotoğraf sonrası annemin fotoğrafını gördüm, biraz aşağıda babamda vardı. Ne olduğunu anlamaya çalışıyordum. Annem ve babamın fotoğrafının burada olması mümkün değildi. Beynim benimle oyun oynuyordu sanırım. Bu gerçek olamazdı.

Annem ve babamın fotoğrafı neden İnternette?

 Göğüs kafesime büyük bir bomba yerleşti adeta. Fotoğrafın üzerinde bir haber sitesinin linki yer alıyordu. Siteye girdim ve uzunca bir haber yazısı karşıma çıktı. Babamın, elleri kelepçeli bir fotoğrafı vardı.  Okuduğum her cümle kalbime ok gibi batıyordu. Aklımdaki tüm soruların cevabı yüzüme tokat gibi inmişti. Haberin hemen alt kısmında yorum bölümü vardı ve orada babamın en yakın arkadaşının ismi yazıyordu. Hamza, adını gizlemeyecek kadar cesur davranmıştı. Kurduğu cümlelerden onun olduğunu hemen anlardım zaten.  annemi karalamak için uzun uzun yorumlar yazmış, o kadar iğrençti ki görünce üzülmeyi bırakıp , öfkemle savaştım. Tam bir pislikti onunla karşılaştığımda hesabını soracağım.  Yine ağlayamadım, demek etrafımdaki herkes bu yüzden suçluymuşum gibi davranıyordu. Bugünden itibaren bende tüm suçumu kabullendim. Kimse bir şey söylemese bile kendimi suçlamaya devam ediyordum. Ailemi koruyamamanın suçunu üstlendim. İzmir'in dölü oluşumu kabullendim.

Gözle görülür büyük bir yaram vardı ama herkes kördü. Derinlerde bir yerde yasını tutmak isteyen biri vardı. İnsanların karşısına geçip, bu acı benim diye bağırmak istiyordum. Ailesini, evini, arkadaşlarını kaybeden benim. Günlerce ağlamak ve kafamı duvarlara vurmak istiyordum. İçim acıyordu ama dışarıdan bakıldığında sessizce oturan bir çocuk vardı. Beynimin içinde bombalar patlıyor. Okuduğum her satır kulağımda yankılanıyor. Nasıl ağlayabilirim ki herkes beni suçlarken. Yarama tırnaklarını batırıyorlar ama kanadığını kimse görmüyor. Bir süre bu acıyı dindirmeye çalıştım. Günlerce beynimin içindeki seslerle savaştım. Beynimin içindeki ses; - her şeyi biliyordun diye bağırıyordu. Haklıydı, biliyordum, kıyameti tanıyordum ama anlatamadım.

Savaşımın ortasında bir mesaj geldi. Babamın Messenger hesabı açıldı. 

-kızım nasılsın? 

-sen kimsin?

-benim baban neredesin?

Biri benimle oyun oynuyordu. Babamın ceza evinde olduğunu bilmiyormuş gibi konuşmaya devam ettim.

-baba seni çok özledim neredesin?

-bende seni özledim kızım, hadi kamerayı aç yüzünü göreyim.

-tamam, sende kamerayı aç ama bende seni görmek istiyorum.

Videolu arama istediğini gönderen kişi Hamza'ydı. Ben kameramı açmadan önce duvara çevirmiştim. Yanında bir adam vardı ve gülüyorlardı. 

-babama söyleyeceğim sen göreceksin. Çabuk babamın hesabından çık.

Hamza, biz İzmir'de yaşarken de annem ve benimle uğraşıyordu. Babamın, annemden boşanması için akıl veren kişiydi. Gözleri hep üzerimizdeydi. Planı istediği gibi ilerlemediği için bu sefer babam gibi benimle konuşarak yaşadığım yeri öğrenecekti. Onu çok iyi çözmüştüm ama babam asla bize inanmıyordu. Hamza öyle bir şey yapmaz diyordu. Bir süre sonra babamı ikna etmeye çalışmaktan vazgeçtim. 

Kardeşimin hayatta olmayışına artık sevinmeye başladım. Biz bile fazla geliyorduk her adım attığımız yere. O yanımda olsaydı nasıl koruyacaktım bunca kötülükten. Sevindiğim için kötü bir abla mıyım bilmiyorum ama bir gün Berzahın bahçesinde onu bulacağım...

''Boğulmalar''

Bir sabah nefesim kesildi, sarmaya çalıştığım yaralarım kendini göstermek için çırpınıyor. Vücudum bu acıyı artık taşımaktan çok yoruldu farkındayım. Acı hissedilmek ister ben ise bastırıyorum zihnimin ücra köşelerine hapsediyordum. Bu yüzden sürekli hastalanıyorum, nefes alamıyorum. Göğüs kafesimde geçmek bilmeyen bir ağrı var, gitmediğimiz bir doktor beni sevk etmedikleri bir bölüm kalmadı. Doktorlar işe yarar bir şey söyleyemiyor. Kalp atışlarım düzensiz, içimdeki şey beni yok etmeye başladı. Herkesin dilinde aynı cümleler. Kafana takma diyorlar. Yaşadıklarım çok basit şeyler gibi davranıyorlar. Sahi bu dert zaten onlarındı...

''Kafana takma, boş ver'' Peki, buna da siz karar verin.

Tüm doktorların sorduğu ilk soru;

-Kötü bir şey yaşadın mı?

-Hayır birdenbire oldu, diyerek geçiştiriyordum.

Hiçbir şey anlatmadığım için bana bir sebep sunamıyorlardı. 

Derine GelWhere stories live. Discover now