~Aramıza Dön~

29 2 3
                                    

Kar hafifçe yağıyordu. Hava soğuktu ve rüzgarlıydı. Zagreus ve Basil uçarak Olimpus'a doğru yola koyulmuşlardı. Konuşmuyorlardı, sadece tek istekleri en azından Urian'ın cesedini ele geçirip onun için onurlu bir cenaze töreni yapmaktı. Hiç değilse bunu yapmak istiyorlardı.

Olimpus sessizdi. Bu soğuk karlı gecede kimse dışarıda gezmiyordu, gardiyan sayısı bile çok azdı. Kimse böyle soğuk karlı bir gecede baskın beklemiyordu nasıl olsa.

Zagreus, mızrağını sertçe kavramış bir şekilde Helios'un görkemli şatosuna doğru önden uçmaya başladı. Basil konuştu, "Dikkatli olalım, bir anda girmek tehlikeli olabilir." dedi Basil.

"Kes sesini ve ben ne yapıyorsam onu yap." diye çıkıştı Zagreus öfkeyle. Basil şaşkınlıkla kaşlarını kaldırdı, yüzünü astı. "Özür dilerim." diyebildi sadece.

Zagreus havada olduğu yerde durdu ve derin bir nefes aldı. "Asıl ben özür dilerim... B-Ben sadece Urian'ın öldüğüne inanmak istemiyorum. Kabullenemiyorum... Umarım o Gabriel midir nedir bize yalan söylemiştir. Şuan bunu bile umuyorum." dedi Zagreus pişmanlık dolu bir sesle.

Basil, Zagreus'a arkadan yaklaştı ve ona sarıldı. "Seni anlıyorum Zagreus. Lütfen sadece işimize odaklanalım... Ve umalım ki Urian hayatta olsun." dedi Basil ve Zagreus'un başını öptü.

"Senin mızrağın yok. Kendini koruyabileceğinden emin misin? Geri dönsen iyi olur. Bunu ben hallederim." dedi Zagreus.

"Saçmalama. Şu vücuduma bir baksana. Tipik bir titandan bile daha güçlü duruyorum, sence bir silaha ihtiyacım var mı?" diye sordu Basil. Zagreus hafifçe sırıttı, "Yok." dedi.

İkili şatoya yaklaştı ve açık kalan pencereden içeri girdi. "Bu soğukta kim neden pencereyi açık bırakır?" diye sordu Zagreus. "Bilmiyorum. Sanki düşman saldırısına davetiye çıkarır gibi... Garip." diye yanıtladı Basil kaşlarını çatmış bir şekilde. İkisi artık içerideydi.

Andras olanları anlamamıştı. "Gitti mi? K-Kim gitti?" diye sordu Amon'a. "Zagreus." dedi Amon ve derin bir nefes aldı, bir anda yere çöktü ve yere yumruğunu geçirip kükredi. Andras şokla olduğu yerde öylece kalmıştı.

"Hey hey hey! Sakinleş." dedi Andras ve mızrağını bırakıp Amon'un yanına çömeldi, onu tuttu. "Her şeyi batırdım! Her şey ellerimden kayıp gitti! Onlar haklı bu benim suçum!" diye haykırdı Amon titreyen sesiyle. Andras ilk kez Amon'u bu denli savunmasız görüyordu.

"Ben... Anlamıyorum. Neler oldu lütfen düzgünce açıkla." dedi Andras endişeli bir ses tonuyla ve devam etti. "Bu melekte neyin nesi burada neler oldu?" diye sordu.

Gabriel, yavaşça ayağa kalkmaya çalıştı. Başının arkasına aldığı sert darbe ile bu biraz zordu. Eğer Zagreus onu biraz daha sert itseydi Gabriel'in kafatası parçalanabilirdi.

"Hey! Olduğun yerde kal!" diye kükredi Andras ve yerden hemen mızrağını kaptı, Amon'u kendisine doğru yaklaştırdı ve onu sıkıca tuttu. Mızrağını Gabriel'e doğrulttu.

Gabriel pişmanlık dolu gözlerle Amon ve Andras'a bakıyordu. "Dur Andras. İndir o mızrağı. Her şeyi anlatacağım... Sadece dur... Daha fazla kargaşa istemiyorum..." dedi Amon kısık bir ses tonuyla.

Andras yavaşça mızrağını indirdi ancak elinden bırakmadı. Gabriel'in başındaki yara ciddiydi ve tedavi edilmesi gerekliydi. Amon ayağa kalktı. "Onu revire götür." dedi Amon Andras'a dönerek, "Daha sonra Sabnock'u ve diğerlerini alıp yanıma gel. Planda değişiklik yapacağız." dedi Amon kaşlarını çatarak. Zagreus'un Amon'un yüzünde açtığı pençe yarası yavaşça iyileşiyordu.

Andras,Gabriel'i yerden kaldırdı ve yürümesinde yardım ederek odadan çıktı. Amon, bakışlarını pencereye yöneltti. Bakışları sertti. Artık gözlerinde hiç bir ışıltı yoktu, zar zor kazandığı o parıltıyı geri kaybetmişti.

Genç Tanrıların Doğuşu (BXB)Where stories live. Discover now