Otuz Sekizinci Bölüm

26 2 2
                                    

Hera, kocası Zeus'un ona tuttuğu korumaları ile Olimpus'ta yürüyordu. Ziyaret edip konuşması gereken birisi vardı.

Bu kişi altından yapılma, oldukça yüksek ve şatafatlı bir şatoda yaşıyordu.

Askerler Hera'yı görünce başlarını eğdiler. "Merhaba, lord H... ile bugün bir görüşmem var. Acaba müsait midir şuanda?" diye sordu Hera. Askerlerden biri konuştu, "Evet Leydi Hera, Lord H... Sizi bekliyordu." dedi ve kapıyı açtı. Hera korumaları ile içeri girdi.

"Buradan sonrasında beni koridorda bekleyin, onunla yalnız görüşeceğim." dedi Hera ve korumaları koridorda bırakıp Lord H...'nin taht odasına doğru yürümeye başladı. Attığı her adımda giyindiği topuklu ayakkabılar ses çıkarıyordu, uzun eteği yerde sürükleniyordu.

Lord H...'nin taht odasının kapısına vardığında Hera, saçını başını düzeltti ve el aynası ile son kez makyajını kontrol etti. Ve kapıyı tıkladı. "Lord H..., Ben Leydi Hera. Müsadeniz ile içeri gireceğim." dedi Hera ve altın kapı kendiliğinden açıldı.

Lord H... altından yapılmış ve güneş sembolleri ile süslenmiş koca tahtında oturuyordu, bir elinde ise beyaz şarabını tutuyordu. Hera'yı görünce gülümsedi ve ayağa kalktı, şarabını masaya bıraktı.

"Ah, nazik leydim Hera. Bende sizi bekliyordum, hoş geldiniz." dedi Lord H... ve Hera'nın elini öptü. Hera bakışlarını kaçırdı, "N-Ne konuşmak istemiştiniz? Lord Helios..."

Helios beyaz dişlerini göstererek gülümsedi. "Kabalık ettim bağışlayın. Lütfen geçin oturun. Size yetenekli çalışanlarımın yaptığı beyaz şaraptan ikram edeyim." dedi Helios ve odasında bulunan kahyaya Hera'nın şarap bardağını doldurması için eliyle işaret etti.

Hera, Helios'un tahtının karşısındaki koltuğa oturdu ve bacak bacak üstüne attı, omuzlarını dikleştirdi. Kahya bir kadehe beyaz şarabı doldurdu ve Hera'ya servis etti. "Buyurun leydim." dedi Kahya.

"Saadete geliniz." dedi Hera ve şarabından bir yudum aldı. Kırmızı rujunun izi kadehte belirmişti.

Helios uzun altın sarısı bukleli saçlarını savurdu ve mas mavi gözlerini kıstı. "Tabi. Beni yanlış anlamayın ama, biliyorsunuz ki sizin ve kocanız Lord Zeus'un savaş planları her zaman başarısızlıkla sonuçlandı. Üçümüz de yaşamış ve görmüş yetişkinleriz evet ancak, artık benim planlarımın uygulanma zamanı gelmişe benziyor." dedi Helios sırıtarak ve şarabından bir yudum aldı.

Hera kaşlarını çattı. "Ne planlıyorsunuz Lord Helios? Lütfen benimle paylaşın. Ancak şunu bilin ki, burda son söz bana değil kocama düşmekte. Eğer o bahsedeceğiniz planı sevmezse, bunu kabul etmeyecektir." dedi Hera kaşlarını çatmış bir şekilde.

Helios kıkırdadı ve elini alınına götürdü. "Ah, leydim. Lütfen dediklerime kulak veriniz." dedi Helios ve ayağa kalktı. Altın rengindeki pelerini pencereden vuran ay ışığı ile daha da parlıyor, rüzgar ile dalgalanıyordu.

Helios konuşmaya devam etti. "Naamah'ı hatırlıyorsunuz değil mi?" diye sordu Helios ve piç bir şekilde sırıttı, gökyüzü mavisi gözleri korkunç bir şekilde parıldadı.

Hera şok oldu, yutkundu. "N-Naamah mı? O bir binlerce yıl önce iblis Astaroth tarafından taşlaştırıldı. Nerede olduğu bilinmiyor bile." dedi Hera gergin bir ses tonu ile.

Helios kıkırdadı. "Onun yerini tespit etmesi için adamlarımı hazırladım. Bana bir yıl verin. Bir yılın sonunda Naamah'ın taşlaşmış bedenini ete büründüreceğim ve 'Kara Güneş'ini iblislere karşı kullanacağız." dedi Helios.

"Hayır, binlerce yıl önce de Naamah'ı kullandık ve başarısız olduk. Tekrardan taşa dönüştürülebilir. Hem, zaten iblisler arasında 'Kara Güneş'e sahip olan bir kişi var. İblislerin en güçlülerinden, Amon." dedi Hera.

Genç Tanrıların Doğuşu (BXB)Where stories live. Discover now