Otuz Birinci Bölüm

25 3 0
                                    

~On bin yıl önce~

Askerler ele geçirdikleri topraklarda ki iblis bebekleri ve küçük iblis çocukları kendi topraklarına birer savaşçı olmaları için götürüyorlardı.

Şatoya vardıklarında, çocuklar cinsiyetlerine göre ayırdılar ve yatakhanelere yerleştirildiler.

Bebeklere ise şatonun bakım odasında hizmetçiler tarafından bakılacaktı, onlar on bir yaşına gelene kadar. On bir yaşından sonra onlarda askeri eğitim almaya ve yetiştirilmeye başlayacaktı.

Kral'ın dikkatini bir bebek çok yakından çekmişti, koyu tenli, kızıl saçlı bir bebekti bu. Kral hizmetçilerden biri onu götürmeden önce onu kucağına aldı. Bebek o kadar masumdu ki, kralın korkunç suratını görmek onu korkutmuyordu. Aksine bebek gülüyordu ve kralın sakallarına dokunmaya çalışıyordu.

Kral bu bebekle ilgili garip şeyler hissetti. Sanki bu bebeğe baktığında bir ışık hüzmesi yüzüne vuruyordu. Kral, bu bebeğe bir isim koymaya karar verdi.

Bu bebeğin adı güneşi ve ışığı, aynı zamanda kutsallığı temsil etmeliydi. Bu bebek normal değildi, tanrının bir işi olmalıydı. Onun adını Amon koydu.

~On bir yıl sonra~

Amon ve diğer yaşıtı çocuklar bahçede boy sırasına göre dizilmişlerdi. Amon yaşıtlarına göre oldukça uzun boyluydu, koyu-esmer bir teni, dalgalı kızıl saçları ve siyah minik boynuzları bulunuyordu.

Karşısındaki sırada ise tam karşısında durmakta olan bir başka iblis vardı. Koyu bir buğday tene sahipti, kumral saçları vardı. Aynı şekilde aslan kulaklarına ve siyah renkte birde kuyruğa sahipti. Boynuzları ise kendi ten rengindeydi.

Amon çocuğu dikkatlice inceledi. Çocuk bakışlarını ona doğru çevirdi. İkili bir süre göz göze geldi. Derken komutanın kılıcını yere vurması sonucu tüm çocuklar dikleşip ciddileşmişti.

Komutan iblis ağzını açtı ve gür bir ses tonuyla konuşmaya, bir şeyler anlatmaya başladı. Amon dinlemiyordu, sadece içinden 'Ne zaman susacaksın?' diye geçiriyordu.

Bir süre sonra şatonun kapısından onlarla yaşıt bir iblis çocuk çıkıverdi. Diğer birçok iblise nazaran açık bir teni vardı. Siyah kıvırcık saçları, kendi ten rengine sahip beyaz boynuzları bulunuyordu.

Çocuk o kadar rahat yürüyordu ki, komutanın gazabından korkuyor gibi değildi. "Geç kaldın!" diye bağırdı komutan ve bir kırbaç yardımı ile çocuğa vurdu.

Amon korkuyla gözlerini sıkıca kapattı. Gözlerini geri açtığında ise oğlanın piç bir şekilde sırıttığını fark etti. Kırbaç tam onun yüzüne isabet etmişti ve kızarmasına sebep olmuştu. Ama çocuk ne ağlıyordu ne yakınıyordu.

Amon'un karşısında durmakta olan buğday tenli çocuk şok ile ağzını aralamıştı, sivri dişleri böylece belirginleşmişti. "Terbiyesiz!" diye bağırdı komutan ve bir kere daha kırbaçı çocuğa geçirdi.

Çocuk gözleri kapalı bir şekilde hâlâ komutanın karşısında duruyordu. Elindeki parşömeni komutana doğru doğrulttu.

"Ben Astaroth'un oğlu Andras'ım. Buraya eğitim almak için gönderildim. Bana ne hakla el kaldırırsın?" diye çıkıştı çocuk, hayır Andras.

Tüm genç delikanlılar ve komutan şok olmuştu. Komutan geçirdiği şok ve korku ile dudağını ısırdı. Hemen dizlerinin üstüne çöktü.

"Özür dilerim prens Andras! Beni bağışlayınız!" diye yalvarmaya başladı komutan.

Genç Tanrıların Doğuşu (BXB)Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin