2.0

685 77 51
                                    

Yaklaşık bir dakikadır odasında bulunduğum Ana Kraliçe'nin çayını yudumlamasını izliyordum. Saraya adımımızı attığımız gibi beni çağırtması oldukça garipsenecek bir durumdu. Nedenini merak ediyordum fakat çay içip beni süzmekten başka bir şey yapmıyordu.

"Beni neden çağırttığınızı hâlâ söylemediniz, Majesteleri?"

Dayanamayıp sorduğum soruyla gözleri yukarı çıkmış, gözlerimle buluşmuştu. Elindeki bardağı büyük bir dikkatle yerine bıraktıktan sonra bedenini dikleştirmişti. Umuyordum ki seneye konuşacaktı..

"Çok düşündüm. Açıkçası kararımı vermiştim fakat, bir şans daha vermeye karar kıldım."

Tek kaşımı hafiften kaldırıp anlamaya çalışmıştım fakat anlayamamıştım. Geldiğimden beri tuhaf davranıyordu. Ne kararı vermişti?

Sol tarafında yerde olan kâğıdı eline alıp birkaç saniye bakındıktan sonra benden tarafı uzatmıştı. Bakışlarımı kâğıda indirip yavaşça uzanmış, elime almıştım. Aklıma gelen şey değildi umarım. En son odaya bırakılan kâğıttan pek de iyi şeyler çıkmamıştı.

"Uğurlu tarihleri yeniledim."

Söylediği üç kelimelik cümle az kalsın isyan etmeme neden olacaktı. Yüzümde samimiyetten uzak gülümseme oluşurken elimdeki kâğıdı sıkıyordum. Gerçekten bunu vermek için gelmemizi mi bekliyordu? Yoldan gelmiştik nihayetinde..

"Bu senin için son şans. Eğer olur da bu kez de gebe kalamazsan bu kraliyette bir hiç olacaksın. Biliyorsun ki eşler, veliaht verince değerlenirler."

Ben.. şu an değerli miydim ki? Değerlenmeye pek niyetim yoktu fakat, bu kraliyete kim gelirse gelsin bir veliaht veremeyecekti. Tabi bu Yoongi'nin fikrini değiştirmesine bakıyordu fakat hiç sanmıyordum..

"Şimdi çıkabilirsin, yorgunsundur."

Öncekine oranla daha farklı olan davranışları karşısında şaşırmamıştım aslında. Bir Prenses olduğumu öğrenmişti nihayetinde. Bu bir bakımdan iyi olmuştu. Değilse Ana Kraliçe gelecek dönemlerde canımı fazlasıyla sıkardı.

Ayağa kalkıp karşısında saygı çerçevesinde eğildikten sonra bir şey söylemeden arkamı dönmüştüm. Odasından çıkabildiğimde derin bir nefes almıştım. Uğurlu tarihler boyunca yine ve yine Yoongi'yle aynı odayı paylaşmak zorundaydım.

Her şeyi geçtim bunu ona nasıl söyleyecektim şimdi?

|Flashback|

Dakikalardır dikildiğimiz gölün kenarında birbirimize olan bakışımız hâlâ sürüyordu. Oysa ki onun gibi sorduğum basit bir soruydu. Cevap vermek bu kadar zor olmamalıydı. Bana bu soruyu sorarken gayet rahattı, şimdi neden böylesine tepkisizdi?

Attığı küçük adımlarla tam karşımda dururken ona bakmaya devam ediyordum. Ne geri çekilecek, ne de gözlerini kaçıran taraf ben olacaktım. Kararlıydım. Beni sıkıştırmasına izin vermeyecektim.

"Benim taktiklerimle bana karşı oynayamazsın."

"Cevap vermiyor musun, yoksa veremiyor musun?"

Başını iki yana sallarken hafiften tebessüm etmişti. "Vermeyeceğim. Çünkü soru benim üzerimde anlamsız kalıyor."

"Bende mi anlam buluyor? Bunu size düşündüren ne?"

Kıstığı gözleriyle bana bakarken bir cevap bekliyordum ondan. Açıkçası ona karşı bir şeyler hissettiğimi belli ettiren bir davranış sergilememiştim. Bunu ona ne düşündürmüştü?

"Bulmuyor mu?"

Üzerime doğru bir adım daha attığında aramızdaki mesafe neredeyse kapanmıştı. Üzerimde bir baskı kurmaya çalışıyordu. Vereceğim tepkileri neden merak ediyor? İşine gelen bir tepki versem tatmin olacaktı. Beni böyle sıkıştırmasını anlayamamıştım. Gerçekten bende mi yoksa onda mı bir haltlar vardı anlayamıyordum. İkimizin arasındaki bu savaşa neden olan neydi? Neden birbirimize karşı hislerimizin olup olmadığını öğrenmeye çalışıyorduk?

Veliaht Prens ᴹʸᴳWhere stories live. Discover now