0.9

806 94 60
                                    

Üzerinde olduğum atın dizginlerini çekip durmasını sağlarken karşımda kalan evi bir müddet izledikten sonra atımdan inmiştim. Eve doğru ilerlerken açılan kapısının eşiğinde beklediğim beden göründüğünde adımlarımı hızlandırmıştım. Sooyong, benimle uğraşmak zorunda kalan o güzel kadın.. Hepsinden ayrılma vaktim gelmişti.

Bana dik dik bakarken yüzümdeki peçeyi beni tanıması adına indirmiştim. "Runa?!" Kıyafetinin eteklerinden tutup bana doğru koşturmaya başladığında gülümsemiştim. Uzun bir süredir görüşmemiştik. Her ne kadar geçmişimden bu yana onu pek hatırlayamasam da duygularım sayesinde bende nasıl bir yerde olduğunu anlayabiliyordum. Sooyong benim için değerliydi. Bunca zaman bana annelik yapmıştı, hakkını ödeyemezdim.

Yanıma vardığı gibi açtığı kollarını bedenime doladığında sarılışına karşılık vermiştim. Ondan ayrılmak kolay olmayacaktı.

"Nasıl geldin buraya, Nayeon nerede? Ona bir şey olmadı değil mi?"

Kollarının iki yanından tutup gülümserken başımı iki yana salladım. "O iyi merak etme. Seninle konuşacaklarım var bu yüzden geldim." Yüz ifadesi rahat bir hale bürünürken etrafa bir göz atmış kolumdan tutarak beni eve doğru çekiştirmişti.

"Artık Joseon da güvenilir değil, çok dikkatli olmalısın."

Histerik bir şekilde sırıtıp sessiz kalmıştım. Peşinden giderken ben de etrafa kısa bir göz atmıştım. Artık umurumda değildi. Sarayda kısa bir süre daha kalıp ondan sonra annemi aramaya çıkacaktım. Nasıl olacaktı bilmiyorum fakat bulacaktım onu. Babamın bana anlatmadığı ne varsa ondan öğrenecektim.

"Nayeon gelip Yangsan'a gideceğini söylediğinde ne kadar endişelendim bilemezsin. Seni tanıyacaklar, zarar verecekler diye çok korktum."

Sooyong'un bile beni babamdan daha çok düşünmesi gözlerimin buğulanmasına neden olmuştu. Emindim ki yakalansaydım, zarar görseydim, babamın sözlerinin yanında daha etkisiz kalırdı çekeceğim acı.

"Babanı görebildin mi..?"

"Evet, gördüm... Keşke görmeseydim."

"Ne oldu?"

Derin bir nefes alıp buğulanmış gözlerimi kırptım. Ağlamak hiçbir şeye yaramıyordu. Hele babam için ağlamak başlı başına bir hiçti.

"Aslında bu konuyu konuşmak için geldim buraya. Lütfen beni bölmeden dinle olur mu?"

Başıyla onaylayıp ellerimi elleri arasına alırken dudaklarımı ıslattım. Fazla içe girmeden konuşup ardından gitmeyi düşünüyordum. Daha fazla benim yüzümden onların da hayatlarının tehlikede olmasını istemiyordum.

"Babamla konuştum, o tahtını benden daha çok seviyor. Uzatmayacağım, Kral Taejoo'nun kızı olduğum ortaya çıktığında kimseye bırakmadan kendi canımı kendim alacağım.."

"Runa..!"

"Sözümü kesme lütfen. Ben çoktan kabullendim, her şeyi anladım. Bana değer falan vermiyor. Sırf kendi için beni gizlemeye devam ediyor. İyiliğim falan umurunda bile değil. Eğer bana değer verseydi bir kez olsun gizli bir görüşme yapar beni görürdü."

Derin bir nefes alıp dudaklarımı ıslattım. "Mal, mülk hiçbir şey umurumda değil. Artık onu baba olarak görmüyorum. Tek istediğim şey annemi bulup, rahat, her şeyden uzak bir hayat yaşamak. Eğer annem de onun gibiyse.."

"Runa..."

"Sooyong lütfen.."

"Annen hayatta değil."

Bir anda söylediği şey nefes boruma bir şey kaçmış gibi nefesimi keserken verdiğim tepki sadece yüz ifademdi. Ne dediğinin farkında mıydı? "Ben buraya geldiğimde Nayeon bana annemi bulduğumu, o yüzden evden kaçtığımı söylemişti. Eğer annem ölseydi onu nasıl bulmuş olacaktım ki? Saçmalıktı bu.

Veliaht Prens ᴹʸᴳWhere stories live. Discover now