0.3

1.5K 158 141
                                    

Acı,

Yorgunluk,

Öfke,

Bedenimde cirit atan hisler artık dayanılacak gibi değildi. Saatlerdir bulunduğumuz elma bahçesinde kaç ağacı topladığımızı bilmiyordum. 10'dan sonrasını saymayı bırakmıştım. Lanet olası ağaçlar son bulmuyordu.

Bedenimde yer edinen yaraların sızlaması yetmiyormuş gibi yukarı kalkmaktan isyan bayrağını çeken kollarımın ağrısı da çabasıydı. Bitmiş, tükenmiştim artık. Beni en çok rahatsız eden şey ise Veliaht Prens'in bizden birkaç metre ötede oturup elma keyfi yaparken öylece izlemesiydi. Oldukça keyifli olması gidip tepesinde tepinme isteğimi artırıyordu.

Hak etmediğim bir cezayı çekiyordum..

Başımın dönmesiyle elim alnıma giderken sendelemiştim. Tutunacak yer aramış, bulamayınca dizlerim üzerine çökmüştüm. Tansiyonum düşmüş olsa gerekti.

"Hanımım?! İyi misiniz?!"

Yanıma gelip kolumdan tutunan Nayeon'a karşı başımı aşağı yukarı sallayarak onaylamıştım onu. Başım hâlâ dönüyor, gözlerimin önü kararıyordu. Keşke bir mucize olsa da geleceğe geri dönseydim.

Gözlerimi yavaşça araladığımda gördüğüm ayaklar umutsuzlukla nefesimi dışarı vermeme neden olmuştu. Mucizeler hep benim aleyhime işliyordu.

"Majesteleri, eğer müsadeniz olursa hanımımı eve götürmek istiyorum."

Bakışlarım yerde gezinirken dudaklarımın üzerinde hissettiğim sıvıyla elimi dudaklarıma götürmüştüm. Görüş açıma giren elimdeki kanı gördüğümde yüzümü buruşturdum.

"Hanımım!"

Nayeon kıyafetinin arasına sıkıştırılmış mendili çıkarıp burnumun altına tutarken endişeli gözüküyordu. Veliaht Prensin bizi rahat bırakması adına rol yapıyor diyeceğim ama gerçekten endişeli bir ifadeyle ilgileniyordu benimle.

"Tamam, bugünlük bu kadar olsun. Yarın devam edersiniz."

Nayeon başıyla onaylarken gözlerimi devirip burnumun altına tuttuğum mendili sıktım. İlla toplattıracaktı o kadar ağacı!

"Kalkın, hanımım."

Kolumdan destek olan Nayeon'a sıcak bir bakış atarken yavaşça ayağa kalkmıştım. Elma bahçesinin çıkışına doğru ilerlerken görüşüme Namjoon girmişti. Atıyla yanımıza kadar gelmiş, aşağı indiğinde arkamızda kalan bedenlere karşı saygı çerçevesinde eğilerek selam vermişti.

Bakışları saniyelerin ardından Nayeon'dan tarafı dönmüştü.

"Sen yürüyerek gelebilirsin değil mi?"

Nayeon başıyla onaylarken Namjoon'un bakışları benden tarafı dönmüştü. Neden Nayeon'a yürüme gelip gelemeyeceğini sormuştu ki?

"Gel hadi."

Kolumdan tutup ata yaklaştırırken "Sen benimle geleceksin." demişti duyabileceğim bir şekilde. Cevap vermeme kalmadan yardımıyla atın üzerine çıkmıştım. Arkamdaki yerini aldığında başımı sol omzumun üzerine doğru çevirdim.

"Nayeon neden yürümek zorunda?"

"Başka at yok gördüğün üzere. Öncelik sensin."

Dudaklarımı birbirine bastırıp arkada kalan Nayeon'a bakarken derin bir nefes alıp verdim. O da en az benim kadar yorulmuştu. Yürüyerek dönecek olması eziyetten başka bir şey değildi.

Önüme dönüp burnuma tuttuğum mendili uzaklaştırdığımda artık burnumun kanamadığını fark etmiştim. Tam olarak iyileşmediğimden ve fazlaca yorulduğumdan kaynaklı olmalıydı.

Veliaht Prens ᴹʸᴳDonde viven las historias. Descúbrelo ahora