1.5

647 78 104
                                    

Birkaç saniyedir odamda olan Yoongi'nin yüzünde olan bakışlarımı nihayetinde ondan çekmiş, odadaki sessizliği adım seslerimle bozmuştum. Büyük sandığın yanında olan küçük dolabın içinde olan mührü çıkarırken alt dudağımı dişlerim arasına almıştım. İçinde bulunduğum bu durum neydi böyle? Kendi kendime bunları düşünürken sorun değildi fakat Yoongi'nin gelip bunları bana bizzat kendi söylemesi değişik hissettirmişti.

Ayağa kalkıp elimdeki mühürle tekrardan karşısında durduğumda ilk yüzüne bakmış, ardından ellerim arasındaki mührü ona uzatmıştım. Bakışları elimdeki mühre inerken elini kaldırıp elimin üzerinden tutarak almıştı mührü benden. Elleri sanki hiç ısınmıyordu.

"Gerçekten severek hayatınızı birleştireceğiniz kadına bu muameleyi göstermezsiniz umarım. Ana Kraliçe'nin aşağılamaları beni etkilemedi fakat sizi gerçekten seven kadının duygularını paramparça edebilir. Tavsiyeye ihtiyacınız yok elbette lakin, kadınların siz erkeklerden daha hassas olduğunu bilip ona göre karar verin lütfen."

Gözleri ağır bir şekilde yukarıya tırmanıp yüzümü bulurken tepkisiz kalmaya devam etmiştim. Ee? Neden artık gitmiyordu? Burada olmasını gerektirecek bir şey yoktu. Mührü almıştı ne de olsa.

"Eğer başka bir şey yoksa dinlenmek istiyorum."

Başımı eğip göz temasımızı bozmuş, gitmesini beklemiştim. Artık üzerimde olan yük kalkmıştı. En azından bizden bir veliaht bekleme düşüncesi olmayacaktı kimsede. Herkesin gözünde gebe kalamayan işe yaramaz biri olarak görülecektim.

"Unutma, elinden alınan sadece bu mühür."

Söylediklerine anlam veremediğimden kaşlarımı çatmış, anlamadığımı sormak adına bakışlarımı ona çevirmiştim fakat arkasını çoktan dönmüş, odanın çıkışına doğru ilerlemişti. Sözlerinin altında yatan bir anlamın olup olmadığını anlamamıştım. Ne gibi bir anlam olabilirdi ki?

Odadan çıktığında kapı kapanmış tek başıma kalmıştım. Şimdi ne olacaktı? Ana Kraliçe ona yeni bir kadın mı bulacaktı? Ya da önceden bulduğu birini tekrardan gün yüzüne mi çıkaracaktı? Ona belli olmazdı. Her dolabı çevirebilecek bir kapasiteye sahipti.

Yatağıma geçip oturacakken aklıma Taehyung gelince bakışlarımı pencereden tarafı çevirdim. Ne zaman gideceğini bilmiyordum. Bu yüzden onunla konuşsam iyi olacaktı. Normalde odamdan çıkmayacaktım fakat onu görmeliydim...

••

Dikkat çekmemek adına Taehyung'la kısa bir konuşma yapmıştım. İyi ki onunla konuşmaya gitmiştim. Yarın erken saatlerde Yangsan'a gitmek için yola çıkacaklardı. Söylediğine göre babamla konuşup beni kendileri duyuracaktı. Bunu yapmaları pek yararlarına olmayacaktı fakat insanların açıklamayı bizzat ondan duyması daha iyi olacaktı.

Varlığını bile bilmediğim amcammış peşimde olan. Onun da gözü tahtta olduğundan yapıyordu bunları. Sanki hiç ölmeyeceklermiş gibi davranıyorlardı. Bir koltuk bu kadar değerli olmamalıydı.

Başında dikildiğim gölün yanından ayrılırken bana doğru gelen Saera'yı görünce gülümsedim. O da Jungkook gibi fazla cana yakındı. Jungkook sağ olsun yalnız hissetmiyordum fakat Saera'yı da tanımam iyi olmuştu. Sonuçta Jungkook'la konuşamayacağım birçok konu vardı. Saera'yla bunları rahatça konuşabilirdim.

Karşıma geldiğinde saygıyla eğilirken yüz ifadesindeki farklılığı fark etmiştim. Olan bir şey vardı. Başını kaldırıp bakışlarını yüzüme çıkardığında "Size söylemem gerekenler var Kraliçe'm. Yani.. bilmeniz gerektiğini düşünüyorum." dediğinde kaşlarımı çatıp önümde birleşik olan ellerimi çözüp iki yanıma bıraktım.

Veliaht Prens ᴹʸᴳWhere stories live. Discover now