0.6

866 94 65
                                    

Önünde Jungkook ve diğer korumaların bulunduğu odanın önüne geldiğimde Jungkook "Bekle." demişti. Başımla onaylayıp içeri girmesini izlerken bakışlarımı diğerlerinin üzerinde gezdirdim. İnsan bi' 'nasıl oldun, iyi misin?' diye sorardı.

Gözlerimi devirerek üzerinden çekerken açılan kapıyla Jungkook dışarı çıkmış, "Majesteleri seni bekliyor." demişti. Tuttuğum kılıcın kabzasını serbest bırakıp içeriye doğru adımladım.

Belirli yere kadar gittikten sonra baş selamı verip gözlerimi yerden ayırmamıştım.

"Yaklaş ve otur."

Başımı kaldırıp masa arkasında oturan Kral'a kısa bir bakış atıp biraz daha yaklaşarak dizlerimin üzerine oturmuştum. Gerilmeye başlıyordum.

"Peçeni indirebilirsin. Gergin olmana gerek yok. Sadece konuşacağız."

Gözlerimi yavaşça yüzüne çıkarıp derin bir nefes alırken elimi kaldırıp peçemi indirmiştim. Bana böyle iyi davranması neden kaynaklanıyordu? Daha öncesinde hiç de iyi davrandığı söylenemezdi.

"Şimdi her şeyi baştan anlatmanı istiyorum. Buraya geldiğinde verdiğin bilgilere göre annenle baban seni terk etmiş ve başkaları evlat edinmiş. Fakat sen anneni aradığını söylüyorsun?"

Başımla onaylayıp gözlerimi kansız gibi duran beyaz yüzünde gezdirdim. İfadesiyle 'Neden seni terk edip giden bir kadını arıyorsun?' der gibiydi. Ve de, artık bir şeylerden şüphe etmiş gibi değil de merak ediyor gibi gözüküyordu. Şüphe duymasından iyidir..

"Kafamın içinde benim cevap veremeyeceğim sorular dönüyor ve bu artık canımı sıkmaya başladı. Cevabı ne olursa olsun öğrenmek istiyorum. Bu yüzden annemi arıyorum."

"Anneni tanıyor musun ki?"

"Tanımıyorum..."

"Onu nasıl bulmayı düşünüyorsun o halde?"

Kıstığı gözleriyle yüzüme bakarken derin bir nefes alıp verdim. Ben de bilmiyordum açıkçası. Belki de tanıyordum fakat henüz hatırlamıyordum. Zaman geçtikçe geçmişte neler yaptıklarımı hatırlayacağımı umuyordum.

"Bilmiyorum fakat.. inanıyorum. Onu bulacağıma inanıyorum."

Derin bir nefes alıp iki yana ayırdığı ellerini bağdaş kurduğu bacaklarının üzerine bırakmıştı. Pek umutlu bir ifadesi yoktu. Benim aksime annemi bulabileceğime inanmıyordu belli ki. Sorun yoktu, amacı olan bendim ve önemli olan benim inanmamdı.

"Şöyle yapalım; sen bana annene ait bir resim getir ben de anneni buldurayım."

"Öyle bir resmin olup olmadığını bilmiyorum."

Sabır diler gibi nefes alıp hafiften geriye çekildiğinde "İlginiz için teşekkür ederim fakat ben hallederim." demiştim. Henüz elimde bir şey yoktu. Bu yüzden Kral'ı da bu işe sokup ortalığı karıştırmak istemiyordum. Fazla zaman da kaybetsem etrafımı daha iyi tanıyarak yavaş yavaş yapacaktım bu işi.

"Elinde bir şey yokken nasıl halledebilirsin ki?"

"Ben inanıyorum."

Net bir şekilde söylediğim o kelime Kral'ın başını onaylarmış gibi sallamasını sağlamıştı. Hiçbir şey imkansız değildi.

"Tamam, sana bu yolda başarılar o halde."

Başımla onaylayıp peçemi kapattıktan sonra hızlı bir şekilde ayağa kalkıp önünde saygı çerçevesinde eğilmiştim. Bir prenses konumundaydım fakat bu rütbeyi kullanamıyordum. Kullanabilseydim belki her şey daha iyi olurdu.

Veliaht Prens ᴹʸᴳWhere stories live. Discover now