~2

24.9K 1.5K 954
                                    

Kısa ancak çok rahatlatıcı bir duştan sonra geniş banyodan çıkıp odama geçtim.
Normalde uzun süre banyoda kalmayı çok seven bir insandım.

Küçüklüğümden beri sıcak suya zaafım vardı resmen. Ancak o kadar halim yoktu ki, alıp alabileceğim en hızlı duşu almıştım. Kendi rekorumu kırmıştım resmen.

Odamda genel olarak gri, beyaz ve buz mavisi tonları hakimdi. En sevdiğim renkler bunlardı, ve bence enerjileri gerçekten harikaydı. Fazla abartı seven, taşlı, ışıltılı şeylere bayılan biri değildim. Sadelikten yanaydım. Bu yüzden odamda birkaç tane doğa tablosu, bir adet berjer, çift kişilik bir yatak-çünkü inanılmaz derecede dağınık uyurdum- bir adet bakım masası, ayna, geniş bir kitaplık, çalışma masası ve de komodin vardı.
Bunun yanında Odamda bir adet banyo ve oldukça küçük bir giyinme odası vardı.
Benim için yeterliydi bir büyüklükteydi.
Direkt giyinme odasına geçiş yaptım ve hızlıca açık mavi eşofman takımımı giydim.
Dediğim gibi, mavi rengine bayılıyordum. Renkli giyinmekse modumu yükseltiyor, beni enerjiyle dolduruyordu.

Bu yüzden genelde açık ve renkli tonlar tercih ederdim. Havlularımı kirliye attıktan sonra odama geçiş yaptım ve, aynalı dolabın önüne oturdum. Ardından kişisel bakımımı yapmaya başladım. Her ne kadar , özellikle sınav haftalarımda, aksatsam da genelde bakım yapıyordum.
Kendime bakmaya bayılıyordum.
Düzenli olarak cilt bakımı yapar, vücut temizliğime fazlasıyla dikkat ederdim. 

Genel olarak temizlik takıntım yoktu, ancak kendi üzerimdeki pisliğe tahammül edemezdim. Bakım malzemelerimi toplarken, gözüme aynalı dolabın üzerindeki su dolu bardak çarptı. Yanımda mutlaka su bulundururdum, çünkü geceleri defalarca susuzluk hissiyle uyanırdım. Ancak bu akşam, yanımda su getirdiğimi hatırlamıyordum.
Buna rağmen pek umursamadım.
Yorgun olduğumdan unutmuş olabilirdim.
Ağzımın kuruluğuyla sudan birkaç yudum alıp yatağıma geçtim. Saçlarımı kurutmaya üşendiğimden hala nemliydi.

Baş ağrısıyla uyanacağımı bilmeme rağmen umursamadım. Saç kurutma alışkanlığım yoktu. Bunun için fazla üşengeçtim.
Aileme, eve geldiğimi söylediğim bir mesaj gönderip telefonumu sessize aldım. Saat farkı sebebiyle arama gerçekleştiremesek de, mutlaka mesaj yoluyla irtibat kuruyorduk. Ailem kısıtlayıcı, baskıcı bir aile değildi. Saat başı nerdesin, ne yapıyorsun gibi sorular sorup beni sıkmıyordular. Bu benim için bir şanstı. Bana güveniyorlardı. En başından beri hayatımdaki tüm gelişmeleri, gerekli gereksiz, onlarla paylaşıyordum.

Onlarla arkadaş gibi olmamız, aramıza yalanın girmemesine sebep olmuştu ve bu ergenliğimi çok güzel geçirmemi sağlamıştı. Çoğu aile gibi bilinçsizce değil, profesyonellerin gözleminde ve kontrolünde benimle iletişime geçiyorlardı. Gerçekten bilinçli bir çifttiler. Sanırım tüm şansımı ailemden yana kullanmıştım.

Geniş yatağıma girip gece açacağımı bilmeme rağmen yorganımı ağzıma kadar çekmiştim. Sıcak beni genelde boğsa da, duştan yeni çıkmamın etkisiyle üşüyordum.
Son kez alarmımı kontrol ettim ve kendimi uykunun rahat kollarına bıraktım.

~~~~~~~~~~~~~~~~~~~~~~~~~~~~~~~~

"Jungkook! Bu uyku da ne? Kış uykusuna mı yattın tanrı aşkına? Kaç kere aradım seni? Uyuyor musun gerçekten? Derse geç kalıyoruz hadi!"
Duyduğum yüksek sesle irkilmiş, tepemde dikilen Jimine anlamaz bakışlar atıyordum. Elimi telefonuma atıp saati kontrol ettiğimde saatin beşi çoktan geçtiğini farketmiştim. Alarmım saat üçte çalmış olmalıydı!

Normalde alarm sesini mutlaka duyar, uykum boyunca en kötü bir iki kez uyanırdım.
Ancak gece boyunca tek bir kez dahi uyanmamıştım. Bu çok şaşırtıcıydı.

Hemen yatağımdan fırlayıp lavaboya gittim, hızlıca işlerimi halledip, giyinme odama geçtim ve dünden hazırladığım kombinimi giymeye başladım. Üzerime koyu yeşil bir sweat, altıma mavi bol, yırtık pantolon, boynuma ince bir zincir, ayağıma da üzerimdekiyle aynı tonlarda olan konverslerimi giymiştim.
Bileğimdeki saatimle birlikte güzel bir kombin yaptığımı düşünüyordum.

Mafia e il suo bambino.(TAEKOOK)Where stories live. Discover now