0.9

164 12 0
                                    

Ölü bir beden,
Diri bir sözden daha çok yakıcak canınızı,
Ama önce ateşimle yakıp toprağıma gömeceğim sizi.
Mezarlık başında af dilerken bulucaksınız kendizi.
Bu önemli değil
Yaşarken yandı bahçelerin.



Ankara zar zor bulduğu İstanbulun kolundan tutup sürüklüyordu:

-BIRAK BENİ KARDEŞLERİMİN BANA İHTİYACI VAR!!

Ankara yandan bir bakış atıp İstanbulun kolunu daha sert tuttu bu hengamede Annesinin yattığı en güvenilir sessiz odaya inmek için kütüphanenin içine daldı. Görkemli kütüphanenin rafları tavana kadar uzanıyordu. En önemli belgeler, Osmanlı yazmaları ve daha bir çok el yazması kitap burada tutuluyordu. Bu kasvetli günlerde bile Türk tarihinin şanlı arşivlerinden etkilenmemek elde değildi ama şuan buna vakit yoktu:

-BIRAK DEDİM SANA DUYMUYORMUSUN AMK!

-DUYUYORUM SENİ GERİZEKALI, BIKTIM ARTIK ŞIMARIK ÇOCUK TAVRINDAN!

İstanbul zorla kolunu tutup çekmişti öfkeden deliye dönmüştü:

-NE ŞIMARIKLIĞI, NE ŞIMARIKLIĞI BEN CEPHEYE KARDEŞLERİMİN YANINA GİTMEK İSTİYORUM BE-

-İşte bu yüzden şımarıksın ya asla doğru olanı görmüyorsun.

-An-

-İstanbul sen bize cephede lazım değilsin, burada güvende olmalısın. Eğer hala annem nefes alıyorsa bu senin sayende eğer sen zarar görürsen ne olucağını sanıyorsun?

İstanbul ağzını açsada geri kapattı:

-Sen annemin kalbini hala attırabilen kişisin bu yüzden burada kalmalısın.

-Ben sadece yardım etmek istiyorum ne zaman bir seferberlik olsa hep benim üstüme titreniyor en şımarık ben oluyorum.

Ankara kardeşinin dolan gözleriyle iç çekti kollarını açıp sarmaladı belkide son kez içine kokusunu çekti:

-Ha-hıck hala annemizin nasıl yaşayacağını düşünürsün bari bırakta son kez sizin yanınızda olayım.

Ankaranın içi parçalanırken elini yağlanmış ve yıpranmış olmasına rağmen yumuşacık kumral saçlara daldırdı:

-Sen nefes aldığın sürece yaşıyacak biz güçlü durdukça ayağa kalkıcak ve kurtulacak.

İstanbul ela gözlere dikkatle baktı, kendisine güven vermek için sırıtsada en derinlerindeki korkuları görebiliyordu:

-Yanlız ölmesine izin verme elini tut lütfen en büyük korkusu yanlız ölmekti.

Anneleri ne kadar vahşi ve güçlüde olsa cephede yada düşmanların yatağını süslerken en korktuğu şey buydu yanlız ölmek:

-Son arzusunu yerine getirmek bir şereftir.

İki kardeş en köşedeki büyük rafa yönelip biri sağına diğeri soluna yerleşti aynı anda çok sıradan görünen ama gizli geçidi açan biri beyaz kapaklı diğeri kırmızı kapaklı yıpranmış iki kitabı çektiler. Raflar yukarı doğru kalkıp tavana yükselirken arkasındaki titanyum duvar göründü, gizli geçit sadece anneleri ve kendileri tarafından kullanılabilirdi kardeşlerinin bile buradan haberi yoktu. Birbirlerine son kez bakıp iç çektiler gözlerini tarayıcıya dayayıp lazerin okumasına izin verdiler, kapı yavaşça açıldı:

-Sen şımarık değilsin ölümü bile bile sakince bekliyecek kadar olgunsun.

İstanbul burukça gülümsedi. Ölüm bir nefes ötelerindeydi. Beyaz floransanla aydınlatışmış yine titanyumdan oluşan koridorda koşmaya başladı, bundan sonra daha uzun bir yolu vardı nasıl olsa. İstanbulun silüeti uzaklaşırken gözünden yaşlar boşalmaya başlamıştı kapı kapanıp kütüphane eski haline dönsede bir süre orada ağladı herşey bitmişti artık.

Artık nefesi kesilmişti günlerdir aç ve susuz kalmasının etkisiyle dahada bitkin düşmüştü ama dinlenmeye vakit yoktu düşman her an gelebilirdi ve annesinin son dileğini yerine getirmeden ölmüyecekti:

-Son durum nedir?

Ankara heybetli ama bitkin düşmüş bedeniyle bilgisayar başında oturan Karabük'e baktı:

-Hatay son depremlerden dolayı zaten kötü durumdaydı Suriyelilerin saldırısıyla hıck Hatay öl-

-Ölüm yok, annemiz uyanıcak herşeyi halledicek ve kardeşlerimiz yeniden hayat bulucak.

Karabüğün zeytin gözleri yaşlanmıştı ne kadar abisine inanmak istesede durum hiç iyi değildi. Annesinin durumu plakaları tetikleyip yıkıcı depremlere sebep olmuştu, zaten kötü durumdalardı dahada kötüsü olamaz derken depremler başlamıştı:

-Kilis, Hatay, Osmaniyenin kalpleri durmak üzere ama Suriyenin ve Amerikanın yolunu bir süre kesmeyi başardılar.

-Güneydoğu cephesinden hala haber yok mu?

-Yok.

Ankara derin bir iç çekti tüm bunların üstüne ihanetlere uğraşıyordu birde:

-Doğu cephesi?

-Beşinci kolordu Azerbaycan ve Ruslarla birlikte Çin, Ermenistan ve İranla çarpışıyorlar.

Beşinci kolordu daha iyi bir direniş göstersede Azerbaycan herşeyini ortaya koysada Ruslar için aynı şey geçerli değildi. Ukrayna bunu fırsat bilip Rusların üstüne yürümüştü bu yüzden Rusya ordunun yarısını Ukraynaya yığmıştı. Üçüncü kolordu eğe ise Çanakkalede boğazları tutmuş adının hakkını vererek İngilizlere geçit vermiyorlardı, tarih tekerrür ediyordu.

İngiltere Almanya ve Avrupa Birliği yüzünden ekonomide ağır bir darbe alsada yıllar önce annesinin yapamadığını yapmaya kararlıydı. Birinci kolordu ise çok kötü bir durumdaydı Bulgaristandaki Türkler isyan başlatıp Bulgarları çekilmeye zorlasada Yunan desteği ile bastırılmışlardı Trakya cephesi düşmek üzereydi:

-Ya-yardım edin.

Bacakları kopmuş Şırnak sürünerek acı içinde inledi. Gördükleri manzarayla yüzleri kireç gibi kesilirken Karabük midesi bulandığı için kalkıp kusmuştu. Ankara kusma sesiyle kendine gelirken hemen Şırnağın yanına çöküp sadece üst gövdesi kalmış bedenini dizlerine yatırdı:

-ŞIRNAK ŞIRNAK NOLDU SANA!

Ankara panikle konuşurken Şırnak birşeyler mırıldanıyordu:

-A-bi.

Ankaranın gözlerinden yaşlar akarken zorla gülümsemeye çalıştı:

-Şşşhh konuşma kendini yorma tamam mı daha iyileşiceksin sen.

Ankara kanla ıslanmış saçları yavaş yavaş okşadı:

-Başaramadık öhö öhö Güney cephesi öhögh öhğh-

Şırnak kan öksürürken Gözyaşları yüzünü ıslatıyordu:

-Şşhhh  tamam bu sizin hatanız değildi.

Şırnağın yorgun baygın bakışları ışıldadı kendi hataları olsada çünkü Diyarbakır Irak ile iş birliği yapıp Arapların tuzağına düşmüştü. En güçlü şehirlerini kaybeder etmez cephe düşmüştü. İran ve Çin hızla iç Anadoluya ilerliyordu:

-B-ben seni çok sevdim abi lakin sen beni hiç sev- öhögh sevmedin.

Ankara sarsıla sarsıla ağlıyordu artık:

-Sana böyle hissettirdiysem kardeşim özür dilerim lakin bende seni çok sevdim.

Şırnağın gözlerindeki ışık artarken yüzüne buruk bir gülümseme yayıldı:

-Desene öhögh öhögh bunca sene boşuna üzüldüm.

Şırnağın yüzüne buruk bir gülümseme yayılırken gözlerindeki ışık yavaşça sönüp yok oldu:

-ŞIRNAK ŞIRNAK!

Ankara panikle kardeşini sarsıyodu ama nafileydi:

-Ab-i bunun anlamı-

Karabük korkudan cümlesini tamamlayamasada ne kadar ağır bir yara alırlarsa alsınlar anneleri yaşadığı sürece asla ölemezlerdi

Tabi anneleri ölmediyse?

Countryhuman World War 3Tahanan ng mga kuwento. Tumuklas ngayon