"B-ben özür dilerim" zorlukla söylediğimde elimi tutan elini bırakmadan sandalyeden geri çıkıp ayağa kalktı. Tezgahla arasında sıkışmış bi şekilde bulunca kendimi nefesim kesildi.
"Özür dilemen hiçbir şeyi değiştirmedi Soo-ah." derken sertliğini hissetmem için vücuduma bastırdı. Şaşkınlıkla ne cevap vereceğimi bilemezken eliyle çenemi kaldırdı ve o kalın dudaklar mükemmel bi uyumla dudaklarımla buluştu.

Bi ses gelmeye başladı bi anda, ne sesiydi bu? Zil sesine benziyordu. Beynim bu sesin neyin sesi olduğunu düşünürken gözlerim açıldı ve gerçekliğe döndüm. Ne yani, hepsi rüya mıydı? Koskoca bi AMAN TANRIM AMAN TANRIM! Alarmı hızla kapattım. Vücudumun alt bölgesi acıyla kıvranırken beynim vücudumdan daha fazla acı çekiyordu. İlk olarak bilinç altım neden bana böyle bi bokluk yapmıştı? 'Sevgili olmamız sorun olmazdı.' sesi yankılandı zihnimde. Bu, benim farkında olmadan bilinç altıma yerleştirdiğim bir şeydi. Bu benim düşüncemdi! Kendine gel Do Kyungsoo! Sonra dudaklarımızın birleşmesi canlandı zihnimde. Ben ne bok yemiştim?

Dün kıyafetimi değiştirip onu beklemek için yatağıma uzanmıştım. Yorgunluktan uyuya kalmıştım anlaşılan. Midemde boş bi his vardı ama bu açlıktan değildi. Zaten ben dün işten eve gelmeden önce karnımı doyurmuştum. Sırf ona bahane uydurmak için 'yemek hazırlayıp yemem lazım' demiştim. Midemdeki hissin ne olduğunu düşünmemeye çalışarak giyinip evden çıktığımda yan dairenin de kapısı açıldı. Kapıyı kapatıp kilitlerken göz ucuyla yanıma döndüğümde buz mavisi gömlek çekti ilk önce dikkatimi. Esmer tenle birlikte öyle uyum sağlamıştı ki erimemek için kendimi zor tuttum. Saçları bir önceki günden daha özenle yapılmıştı. Her gördüğümde alnına düşen koyu kahve perçemlerini bu sefer havaya atmıştı. Siyah, dar paça pantolonu uzun bacaklarıyla bütünleşmişti. Şu haliyle okuldan çok moda çekimlerine gidiyor gibiydi. 'Sen bir ilahsın Jongin' diyen ibne sesim mideme yumruk yemiş gibi hissetmemi sağlamıştı. Yutkunup başımı eğerek asansöre ilerledim.

Asansör kapısı tam kapanacakken yetişip "Günaydın" dedi. Onun olduğu tarafa dönmeden "Günaydın" diye cevapladım. Arada kısa bir sessizlik geçti. O kısa sessizlik de aldığı derin nefesle bitti.

"Dün gece için kendini suçlu hissetme." dedi. Hissediyordum, ölümüne suçlu hissediyordum.Hastalıklı düşüncelerle kurduğum rüya utançtan ölmem için bir sebep bile olabilirdi. "Yorgun görünüyordun zaten, uyuya kalman çok normal." diye devam etti. Onun kastettiği şeyle benim anladığım şey çok çok farklıydı.

"Üzgünüm." dedim. Senim hakkında kurduğum fanteziler için üzgünüm.

"Zile bastım, açmayınca uyuduğunu anladım. Asıl ben üzgünüm, sen oldukça yorgundun ama ben seni yemek için zorladım. Tekrar özür dilerim hyung." 'Hyung' Sanırım bu durumumuzu/geleceğimizi özetliyordu.

"Sorun değil Jongin. Başka bir gün bunu telafi ederiz." düz bi sesle söylerken o sırada aynada ikimizin görüntüsü çekti dikkatimi. O, giyimiyle olsun görünüsüyle olsun gayet genç biriydi. Genç ve yakışıklı. Bi de kendime baktım. Takım elbisemle, klasik ayakkabılarımla 'orta yaşlı iş adamı' profilindeydim. Ayna aracılığı ile gözlerimiz buluştuğunda gözlerinde garip bi parıltı yakaladım. Sevgiden, hayranlıktan ya da ne bileyim meraktan dolayı olan bir parıltı değildi. Farklı bir şeydi. Asansörün 'tink' sesi duyulduğunda sade bir gülümseme sunup "Görüşürüz" dedim.

"Görüşeceğiz" diyip içten bi şekilde gülümsedikten sonra asansörden indi. Ben de arkasından inip arabama yöneldim.

●●●

"Ne yani, sen de başbaşa yemek yeme fırsatını kaçırıp uyudun öyle mi?" diye cırladı Baekhyun. Kahvemden bi yudum alıp yorgunca başımı salladım.

"İnanılmazsın Kyungsoo!" dedi Lay elindeki 15 cm'lik süpürgeyle tavandaki örümcek ağını almaya çalışırken. Ki bunu masaya çıkıp yapıyordu. Başında dikilip kucağına düşmesini bekler gibi duran Suho'ya baktım. 'Asıl inanılmaz olan kişi yanında şu an' diyecek oldum, vazgeçtim. Bunun için bile enerjim yoktu.

Asansör bizim katta durunca herkesin bakışı oraya döndü. "ÇOCUKLAR SİZE BOMBA GİBİ Bİ HABERİM VAR!" diyerek nefes nefese atıldı Xiumin. Herkes söyleyeceği şeyi beklerken nefesini düzenleyip bana döndü.

"Kyungsoo'ya eğitmesi için stajyer bi çocuk gelmiş." dedi. Pekala, bu beklediğim bir şeydi. Zaten stajyer eğitmeyen bi ben kalmıştım. Herkes omzunu silkip normal haline dönünce "BEKLEYİN!" diyip tekrar ilgiyi üstüne topladı. "İsmi Jo-" sözü asansörün tekrar bizim katta durmasıyla yarıda kesildi. Asansör kapıları açılınca küçük dil büyük dil ne varsa hepsini yaladım yuttum.

"Merhaba, ben Kim Jong In. Bay Do'nun stajyerliğini yapacağım" derken koro halinde bi ses yükseldi "HASİKTİR!"

Lay şaşkınlıkla Suho'nun kucağında düşerken ben de neredeyse bayılmak üzereydim.

Sınavlarla dolu bi haftaydı, anca yazabildim. Bu arada, kimse okumasa da yazmaya devam edeceğim gibi duruyor adhshsh

NEIGHBOR√Where stories live. Discover now