Part Thirteen

348 27 18
                                    

"Şaka bu." Namjoon gülerek bana doğru ilerledi. Oysaki ben sadece biraz kafa dağıtmak istemiştim. "Sabah sporu yapar mıydın sen?" "Hayır ama denemek istedim ve sen de sanırım Yoongi spora çıksa da peşinden gelsem diye plan yapmışsın." Alayla gülerek yanıma yaklaştı yavaşça. "Elbette. Her sabah çıktığın gibi bu sabah da spora çıkarsın diye düşünüp seni bekledim." İğneleyici sesi ile alay ederek gülüyordu. Evet. Hep spor yapan oydu. Asıl ben onu takip ediyor gibiydim. "Herneyse. Sadece sabah havası almak istedim." Beni onaylayarak aynı anda ilerlemeye başladı kuru dalların üzerinden. "Burası çok güzelmiş." "Öyle. Oldukça huzurlu." İç çekti. "Huzur... ihtiyacım olan şey."

"SeokJin huzur verici biri. Hakkını yiyorsun." Panikle onayladı. "Biliyorum. Sadece bu aralar onu incitiyorum ve kendim ile savaş veriyorum." Nedenini ikimiz de biliyorduk. "Belkide ona odaklanmalısın." Tek kaşını kaldırdı. "Neye odaklanıyorum ki?" "Yani demek istediğim daha çok odaklanmalısın." Gözlerimi kaçırıp etrafı incelemeye başladım. Ev buradan uzaktaydı ama tepeden net görünüyordu. "Hey." Bana döndü kafası karışık ve düşünceler içinde. Bu bakışı biliyordum. "Sana bir haberim var." Merakla baktı. "Neymiş?" "Bizim lise yıkılacakmış." Üzgün görünüyordu şimdi. Neredeyse ağlayacak bile diyebilirdim. "Cidden mi?" Başımı salladım yavaşça. "Sanırım eskidiği için falan." Onayladı. "Geçmişimiz bir bir dağılıyor desene." Yutkundum ve durakladım. Sanırım bu cümle şu anda kullanılmaması gereken bir şeydi.  "Galiba." Sessizce bir süre daha yürüdüğümüzde ceketlerimizi yere atıp oturmuştuk yan yana. Etraf mükemmel kokuyordu. O kış havası iliklerimize kadar işliyordu. "Annen nasıl?" Şaşkınca baktı. "İyi. Seninki?" Başımı salladım. "İyi." Tekrar sustuk. Namjoon ise dayanamamış ve iç çekerek söze girmişti. "Özledi seni. Bir ara uğrar mısın?" "İster mi ki?" Hevesle söylediğim şeye ikimiz de şaşkınca bakmak ile yetinmiştik. "Yani, bilirsin. Annem gibiydi." Gülümsedi. "Öyleydi ya."

"Senin annen de az bakmadı bana sonuç olarak Yoon. Ben de görmek isterim kendisini ama.." iç çekti tekrar. "O ister mi bilmiyorum. Malum..." Sustu ve gözlerime baktı. Evet. Düğünden iki gün önce bırakıp gittiği için annem ona hala kızgındı. Eminim geldiği an ilk kavga edip sonra sevecekti.
"Biliyorum." "Üzgünüm. Yaşadığımız şeyler için. Yaşattıklarım için." Tebessüm ettim burukça.
"Bende öyle." Yerdeki kuru yapraklar ile oynuyordum. Çünkü ne konuşmamız gerek inanın bilmiyordum. "Çillerini kapatmamışsın." Evet çünkü sen güzel olduğunu söylemiştin. "Sabahın köründe kapatıcı mı süreyim. İşemeye bile üşeniyorum." Güldü. "Genelde sürerdin. Şaşırdım."

Yavaşça gözlerimi ona diktim o etrafa bakarken. "Sen de gözlüklerini daha sık takmaya başlamışsın." Durdu bir süre. Sonrasında başını kaşıdı. "Ah evet. İyi görünüyor diye düşündüm. SeokJin beğeniyor." Tebessüm ettim hızlıca. Nedense burnum sızlamıştı. "Balın beğendiyse..."
Gözlerimi onunla denk düşmemesi için dağa taşa çevirip tribal enfeksiyon geçirirken duyduğum şey ile kendimi hangi yamaçtan atsam diye düşünmeye başlamıştım. Benim gibi utanmaz birine bile çoktu. "Benim tek balım sensin. Ve sen olarak kalacaksın. Sonsuza dek." Uzun bir bakışmadan sonra aptal bir k-dramada gibi hissederek gözlerimi kaçırdım. "Ne saçma-" "Romantik anlamda değil Yoongi. Sen o kelimenin  vücut bulmuş halisin. O sana özel. Seninle bütünleşmiş. Nasıl başka birine söylerim ki?"

Yoongin düştü Hoseok. "Teşekkürler." Ayağa kalktım hızlıca. O bana cidden iyi gelmiyordu. Aklımı kurcalıyor ve beni yoruyordu. "Hadi eve gidelim. Uyanırlar birazdan." Namjoon beni onaylayarak yürümeye başladı yerdeki ceketini alıp. "Çok susadım." Elindeki şişeyi ağzıma sokarcasına uzattığında dumura uğrayarak durdum. "Senin o?" Göz devirdi. "Bundan birkaç ay önce öpüşüyorduk. Ki küçükken yediğimiz şeyleri ağzımızdan çıkarıp birbirimize veriyorduk." Yüzümü buruşturdum. Ama doğruydu. "Olsun. Etik değil." Memnuniyetsizce nefes verdi. "Cidden garipsin." Sessizce yürümeye devam ettik. Sıkıntıdan ağaç sayma oyunu bile oynamıştım kendi içimde. O ise yere bakarak yürüyor ve bazı taşlara vuruyordu anlamsızca. Ellerimiz bazen birbirine çarpıyor ikimizi de geriyordu. Umursamadık.

He's not coming home° NamgiWhere stories live. Discover now