19. SÖZ VERİYORUM

32 10 31
                                    

Nihayet yorucu bir gün daha bitmişti. Onu görmediğim bilmem kaçıncı gün. İki... Üç...

Asansörden indiğim gibi karşımda bir adet Jin görmeyi beklemiyordum. Umursamazca yanından geçtim. Eve girip tam kapıyı kapatacakken kolumdan tutup beni durdurdu ve nazikçe duvara yasladı. Ben daha ne olduğunu anlamadan öylece yaptığı şeyi izlemekle yetindim.

"Ma Ri ben hastanedeyken sen nerede uyudun?" Söylediği sözle istemsizce gözlerimi büyülttüm. Yoksa anlamış mıydı? Ya da görmüş müydü? Saçmalama nasıl görecek?

"Nerede uyuyacağım evimde tabii ki."

"Yatağımdaki koku öyle söylemiyor ama." Ben belli etmemeye çalışırken gözlerim sanki her şeyi açıklamak istermişçesine daha da açıldı. "Bana yalan söyleme."

"Jungkook mu söyledi?"

"Demek Jungkook da biliyordu. Hem uyuduğunu da kabul ediyorsun." Ne yani kendi kendimi mi ele verdim? Lanet olsun. Ben kendime lanet okurken o birkaç saniye durdu. Ne söyleyeceğini düşündü.

"Ma Ri yatağımda kokun vardı." Bir dakika, bu adam benim kokumu nereden biliyordu? Beni bu kadar iyi mi tanıyordu? Salak salak konuşma kızım parfüm kokun bir kilometre öteden geliyordur.

"Sevdiğin kadının kokusudur. Hani kokumun ona benzediğini söyledin ya."

"Evet sevdiğim kadının kokusu ve bu kişi de sensin."

"Gülmeyi unuttum kusura bakma." Diyip umursamaz bir tavırla gözlerinin içine baktım. Derinlerinde kaybolduğum gözlerine...

"Beni çıldırtma!" Sesini hafifçe yükseltip ardından derince nefeslendi. "Yanımda değilken seni deli gibi özlüyorum. Kaç gecedir yatağıma sinen kokunla uyuyorum ve yavaş yavaş o da beni terk ediyor."

Gözümden bir damla yaş usulca akarken tekrar konuştum.

"Neden anlamak istemiyorsun? Sen kabul etmesen de o kadın hâlâ kalbinde bir yerlerde gizli."

Gözleri dudaklarıma kayınca durdu ve bir süre orada oyalandı. Yutkundu. Sonra yaklaşmaya başladı. Öpeceğini sanıp korkuyla ne yapacağımı düşünemeden gözlerimi sıkıca kapattım.

Nefesini dudağımda hissetmeyi beklerken boynumda hissettim. Bir süre bekledi ve usulca kulağıma fısıldadı.

"Hayır... Sadece senin olduğunu düşünüyorum kalbimde." Son kelimeyi bastırarak söylemişti.

Kalbim her an göğüs kafesimi delecek gibi atmaya devam ederken onun kalbinin de benimkinden farklı bir yanı yoktu. Benden ayrılıp yakarcasına gözlerimin derinlerine indi bakışları. Elimi tutup kalbinin tam üstüne getirdi.

"Hissediyor musun? O sadece senin için böyle atacak."

Birkaç saniye kaldım öyle. Gerçekten hissettim. Ama ona inanmamalıydım. Bir kalpte ikinci bir kişiye yer olmazdı ki.

Elimi hızla çektim. Gözleri hâlâ gözlerimdeydi. Siniri yüzünden okunurken tek kelime etmeden uzaklaştı ve kapıyı hızla çarpıp çıktı. Korkuyla yerimde sıçrarken gözyaşlarımı da ardından serbest bıraktım.

                                     ~•~

Tam iki saattir oturmuş hayatımı sorguluyordum. Nerede yanlış yaptım diye. Neden hayatım bu kadar acınası diye ve bunun gibi daha birçok soru...

Beni tüm bu düşüncelerimden kurtaran şey kırılırcasına çalınan kapı oldu. Aceleyle yerimden kalkıp kapıya koştum. Kapıyı açtığım anda ise Jungkook'un yere düşmesini beklemiyordum. Daha yerdeyken başını kaldırıp ciddiyetle bana baktı.

The Soldier (Kim Seok Jin)Where stories live. Discover now