12

374 18 0
                                    


Bekleyişlerin en kötü yanı da beklemeye değer birini aramaktı. Dakikaları sayarken dilinin ucunda olan ismi zikredecek kadar değerli birinin varlığı tüm zamanın akmasına razı olunurdu.

Fırat'ın ismini zikrederken Dicle'nin nefesi daralıp kalbi sıkışıyordu artık. Zor durumun içindeydi ve bundan sonra nasıl hareket edeceğini bilmiyordu.

Zar zor ayağa kalktı ve sarsak adımlarla balkondan çıkarak oturma odasına gitti. Sevdanın şimdiden acı vereceğini kestirememişti. Bu kadar erken ve aceleci olacağı aklının ucundan geçmezdi. Fırat'ın karşısına geçip neden yanında değildi eski aşığının yanında olduğunu sorgulamak istiyordu. Cesareti yoktu, Fırat'a bakarak acısını dile getirmek onun için zordu.

Kapının çalmasıyla ürktü Dicle. Kalkıp da kimin geldiğine bakmadı. Öyle bir yıkıldı ki enkazını ayağa kaldırmakta zorluk çekiyordu.

"Dicle, kapıyı açar mısın güzelim?"

Fırat'ın sesini duymasıyla ağlaması şiddetlendi. Hiçbir şey olmamış gibi bir de evine geliyordu. Ne yapacağını bilmiyordu, içindeki patlamaya hazır bombanın pimini elinde tutuyordu. Çekse ikisi de yıkılacaktı.

Dicle ayaklandı, kapının önüne geldiğinde iki elini çelik kapıya yasladı. Alnını kapıya dayadı ve gözünden akan yaşlara mani olamadı. Kapıyı açıp güven kokan adamın kollarına sığınmak istiyordu ama yapamazdı. Yanına gelmek yerine ilk uğrak yeri Ayçin'in yanı olmuştu.

"Niye açmıyor bu kız kapıyı? Acaba bir şey mi başına geldi?" Fırat kendi kendine söylenirken Dicle'nin ona neden kapıyı açmadığını düşünüyordu. Birkaç defa daha vurdu kapıya. Son kez daha vuracağı vakit kapı aniden açıldı. Eli havada kalırken karşısında yüzü kızarmış kadınla bakıştı.

Kaşları çatılırken öne doğru adım attı. Fakat Dicle ondan uzaklaştı. "Senin bu halin ne? Söyle bana güzelim, ne oldu sana?"

Dicle işaret parmağıyla balkonu gösterdi. "Yemeğin orada git ye. Gerçi doyup gelmişsindir sen."

Fırat, genç kadının ne demek istediğini anlamadı. "Dicle ne dediğini anlayamıyorum ben. Sen neden ağladın? Bir şey söyle artık, çıldırmak üzereyim."

Dicle telefonunu hızlıca açıp yabancı numaranın ona gönderdiği fotoğrafı açıp ekranı Fırat'ın gözüne sokarcasına gösterdi. "Ben salak gibi bugün saatlerce yengenle birlikte senin en sevdiğin yemekleri yapmakla uğraştım. Üstüne üstlük balkonda harika bir masa hazırlayıp seni dakikalarca bekledim. Ama sen ne yaptın? Soluğu Ayçin'in yanında almayı tercih ettin." Dicle sarsılarak ağladı. Hıçkırıkları evin içinde eko yapıyordu. "Neden bunu yaptın ki bana? Madem Ayçin'i unutamadın, neden bana aşkla bakıp da yüreğime umut yükledin?"

Fırat neye uğradığını şaşırdı. Ayçin'in bu akşam yalvarmasının ardından ikna olarak onunla konuşmuştu. Çok kalmamıştı yanında, Dicle'sini bekletmek istememişti. Hem bu fotoğraf onun eline nasıl ulaşmıştı? "Bu fotoğrafı sana kim gönderdi?"

Sorulan soruyla birlikte Dicle alayla güldü. "Ayçin'le buluştun ve bana gelmiş bu soruyu mu soruyorsun?" derken elini saçlarından geçirdi hızla. Eliyle dış kapıyı gösterdi. "Çık git evimden. İstemiyorum seni!"

Yalandı, deli gibi istiyordu onu. Her zerresine sahip olup ömrünü ona adamanın muazzam bir şey olduğunu kendine itiraf edebilirdi. Fırat'a bağlanacağı vakit ipleri elleriyle kesiyordu.

"Bana bunu yapma, yalvarırım Dicle." Diyerek titreyen ellerini uzattı genç kadına. "Ayçin'le neden buluştuğumu sana anlatmama izin ver lütfen." Dicle yine ona yine bir yabancıymış gibi bakıyordu. Fırat'ın kalbi buna dayanamazdı. Daha yeni kazanmıştı onu, böyle bitemezdi. İzin vermezdi buna.

MEZOPOTAMYA'NIN ÇÖKÜŞÜ (TÖRE)Where stories live. Discover now