6

476 20 3
                                    

Direksiyonu sıkıca kavrayan Dicle, yanındaki öfken kasılan bedeni göz ucuyla izledi. Kararan gözleri ve dudaklarını kemirmesi Dicle'ye farklı duygular hissettirdi. Yanındaki adam gerçekten de karizmatik bir adamdı.

"Feridun'la arandaki mesele ne?" Diye söze girdi Dicle. Yol boyunca epey sessizdi adam. Bu sessizlik genç kadını rahatsız ediyordu.

Sorulan soruyla Fırat hızla Dicle'ye döndü. "Feridun?" diye sordu. "O adamın ismini ağzına almanı istemiyorum."

Adamın öfkesinin hedef tahtası olmak istemeyen Dicle ise alttan almaya karar verdi. "Ne diyebilirim ki?"

"İt, şerefsiz, namussuz... Bak bunları diyebilirsin."

Dicle'nin gözleri kocaman oldu. "Ben öyle terbiyesiz kelimeler kullanamam."

"O halde ben senin yerine kullanırım."

"Seni neden bu kadar öfkelendirdi. Sadece tanışmak istedi ve bunu demesiyle kolumdan tutarak konaktan çıkarman bir oldu."

"Seninle tanışmayacak!" Fırat'ın ani bağırmasıyla birlikte Dicle sarsıldı. Genç adam, sevdiği kadının direksiyonu kavrayan ellerinin titrediğini gördü. Yaptığı hatayı fark ettiğinde ellerini saçlarından geçirdi. "Bak çok özür dilerim, sana bağırmamalıydım. Beni affedebilecek misin?"

Fırat'ın aniden pişman olmasını beklemeyen genç kadın şaşırdı. Kendisine hemen merhamet göstermesine sevinmişti aslında. "Affedilecek bir şey yapmadın. Ani sinir patlaması sadece. Önemli değil."

"Nasıl önemli olmaz ya? Ben seni kendimden sakınıyorken sana bağırmam affedilecek bir şey değil."

Dicle duydukları karşısında kaskatı kesildi. Fırat kendisini önemsiyor muydu? Genç adam dediklerinin farkında olmazken, "Feridun zamanında bana karşı çok büyük bir hata yaptı. Yoksa kendimi bildim bileli onunla Ferhat ağabeyimden daha yakındık. Öyle ki annem ve babam isimlerimiz uyumlu olsun diye baş harfini aynı koymuşlar." Dedi.

"Kardeş gördüğün kişi sana ne hatası yaptı da aradaki bağ koptu?" Dicle merakla sorusunu sorarken trafik ışıklarında kırmızı yanıyordu.

"Sağ tarafta bir çay bahçesi var oraya gidelim mi?"

Dicle bileğindeki saate baktı. Normalde planlı biriydi, uyku planı bile vardı. Ama bu adamın sakladığı ne varsa öğrenmek istiyordu. "Olur gidelim." Dedikten sonra yeşilin yanmasıyla birlikte sağa doğru direksiyonu kırarak arabanın süratini fazlalaştırdı. Çay bahçesini gördüğünde ise uygun bir yer bularak arabayı park etti.

İkili birlikte arabadan inerken işletme sahibi Fırat'ı gördüğü gibi, "Hoş gelmişsin ağam, buraya geldin şeref verdin." Diyerek mutluluğunu dile getirdi. Dicle'ye de baş selamı verirken uygun bir köşeye geçip karşılıklı oturdular. Çaylarını söylerken Dicle daha kaçak çaya alışamadığı için normal çay içmek istedi. Fırat onun aksine bol demli bir kaçak çay rica etti.

Fırat'ın bakışları genç kadının yüzünün her kıvrımına bakıyordu. Akşam yemeğinde bol bol bakmasına rağmen doymuyordu bu kadına. Feridun onu fazlasıyla öfkelendirmişti. Onun sevdiği kadınla asla konuşmayacak ve elini dahi sürmeyecekti.

"Anlatacak mısın artık?" Dicle'nin bezmiş hâlini gören Fırat dudaklarını yalayarak söze başladı.

"Feridun ile hep aynı okullarda okuduk. İlkokulu tut üniversiteye kadar. Aramızdan su sızmazdı. Üniversite tercihlerini aynı yere işaretledik ikimiz de inşaat mühendisiyiz. Mardin'de inşaat denilince ilk olarak ikimizi gösterirlerdi parmakla. Hatta ikimize ait bir şirketimiz bile vardı. O olaydan sonra ne iş, ne şirket ne de dostluk kaldı."

MEZOPOTAMYA'NIN ÇÖKÜŞÜ (TÖRE)Where stories live. Discover now