4

532 25 0
                                    

"Burada da karşıma çıktınız," diye hayıflandı Dicle. Artık bu gibi karşılaşmalar ona tesadüf gibi gelmiyordu aksine sanki bilerek yapılmış gibiydi.

Fırat ise genç kadını baştan aşağıya süzerken dudaklarını birbirine bastırdı. Genç kadın o kadar güzel olmuştu ki kesinlikle turuncu onun rengiydi. Gözlerini alamıyordu üzerinden. Kıvırcık saçlarını zorla toplayabilmiş, birkaç asi tutam da firar etmişti.

"Kasten yapılmış bir şey değil bu karşılaşmalarımız." diye savundu kendisini Fırat. Genç kadının aklından ne gibi düşüncelerin geçtiğini biliyordu. Onu takip ettiğini düşünmüş olacak ki yüzündeki ifadeden de anlaşılacağı gibi bu karşılaşmalar onu epey sinirlendiriyordu.

"Bu söylediğinize inanmak isterdim fakat bana inandırıcı gelmiyor beyefendi." O anda birden fazla silahın patlamasıyla birlikte Dicle korkarak eline olmaksızın Fırat'a yanaştı ve omzunu adamın göğsüne dayatarak ürkek bakışlarla patlayan silahlara baktı.

Fırat ise genç kadının ürkmesine karşı kendisine sığınması hoşuna gitti. Dicle'nin kokusu tekrardan kendisini tesiri altına almıştı. Fırat ömür boyu bu şekilde kalabilirdi. Kabulüydü.

"Korktun mu?" diye sordu usulca. Kadının saçlarına dokunma isteğiyle yanıp tutuşurken eli havalandı fakat havada kalıp tekrardan indirdi. Kendisine hâkim olması gerekiyordu.

Dicle ürkek gözlerle etrafa bakarken başını salladı. "Evet, nasıl korkmayayım ki? Baksana silahlar ardı arkasına sıkılıyor ve etraftaki çocuklar annelerinin kucaklarına koşarak sığınıyorlar buna rağmen insanlar silah sıkmaktan vazgeçmiyorlar." Ürkek bakışlarının yanına bir de kınayıcı bakışlar eklenmişti.

Fırat, genç kadının titreyen sesine dayanmazken arkasında geride duran Serhat'ı el işaretiyle yanına çağırdı.

"Buyur ağam." diyen Serhat, ağasının emrini bekliyordu.

"Git damada söyle silah sıkmaya bir son versin. Soran olursa da Fırat Ağanın talimatıdır dersin." Serhat alınan emirle birlikte hızla damadın yanına ilerledi.

Dicle başını kaldırıp kendisinden uzun adama baktı. "Ağa derken?" diye sordu.

Fırat bu soruyla kendini tutmayarak gülümsedi. "Mardin'in ileri gelen aşiretlerinden biri olan Özeroğlu aşiretinin en küçük ağası, Fırat Ağayım ben." derken artık karşısındaki genç kadının ismini öğrenmek için elini uzattı.

Dicle duydukları karşısında şaşırırken bu genç adamın ağa olması onda şok etkisi yaratmıştı. Kendisine uzatılan eli tutup tutmama arasında kalırken silahların sıkılmasının önüne geçen bu adama eni sonu elini uzattı. "Dicle Karakum ben de. Gördüğünüz üzere sınıf öğretmeniyim."

Fırat ve Dicle.

Kader onları Mezopotamya'da birleştirmişti.

"İsmin Dicle demek," diye fısıldadı Fırat gönlüne doğru akan genç kadının adını dudaklarında tekrardan zikrederken. İstediğini almıştı sonunda, Dicle kendi ağzıyla bahşetmişti ismini ona.

Fırat'ın kendisine hayranlıkla bakmasından dolayı kötü hisseden Dicle, parmağında yüzük bulunan elini kaldırıp genç adamın göreceği bir konuma getirerek gözünün önüne düşen perçemi arkaya doğru itti.

Dicle'nin her hareketini dikkatle izleyen Fırat ise genç kadının parmağında yüzük görünce afalladı. Bir an halüsinasyon gördüğünü düşünen Fırat tekrardan itinayla baktı kadının parmağına. Bu bir alyanstı. Genç adam yutkunmakta zorluk çekerken içi korkuyla titredi. Dicle evli miydi?

MEZOPOTAMYA'NIN ÇÖKÜŞÜ (TÖRE)Where stories live. Discover now