32. BÖLÜM: Af Yok! Merhamet Yok!

Start from the beginning
                                    

Kristal Tarla- Fagön Cephesi / Fagön – Alazkış Bölgeleri Sınırı

Kral Maoetis üçüncü oğlu Vlad'ın da kaybolduğu haberini alınca çıldırmıştı. İkinci oğlu Falcon'u henüz bulamamışken Vlad'ın da kayıp olması, hanedanlığı büyük bir tartışmaya sürüklemişti. Ya eğer veliahdı da kaybolursa veya kaçırılırsa şüphesi, dalga dalga yayılmıştı. İkinci oğlunun kayıp haberi henüz Fagön halkına duyurulmamışken Vlad'ın kayıp haberi ile birlikte Fagön Bölgesi'nde karmaşa hâkim olmuştu. Kral Maoetis'in hiçbir şüphesi yoktu. Oğulları düşmanları tarafından kaçırılmıştı.

Çok zaman geçmemişti ki Alazkış Vlad'ın ellerinde olduğunu açıklamıştı. Ama Falco'nun kaybolması hakkındaki iddiaları kabul etmemişlerdi. Üstelik Vlad'ın kendi ayağı ile düşman topraklarına gittiğine dair söylentiler de vardı. Kral Maoetis'in aklı fena halde karışmış durumdaydı.

Kral Maoetis vicdansız bir adam değildi ya da mantıksız. Kraliçesinin küçük oyunlarını bu zamana kadar görmemezlikten gelmişti. Noyan ailesi ile ilgili şüpheleri her zaman olmuştu. Kanıtlayamamıştı çünkü Noyan, sarayda birileri tarafından her zaman korunmuştu. Ama oğulları başkaydı, tüm şüpheler kaçırılmaların ardında Alazkış'ı olduğunu gösteriyordu.

O gece uyumadı. Generalleri ile Alazkış'ı bozguna uğratacak ve tamamen yok edecek planlar yaptı. Yapılan planlar üzerine defalarca çalıştı. Tüm hazırlıklar tamamlanırsa bir gün sonra saldırıya geçeceklerdi. Kral yemin etmişti; ne pahasına olursa olsun, sadece oğullarını değil, tüm kıta bu iblisten temizleyecekti.

Lemah Bölgesi / Umay Vadisi

"Yeni haber yok mu?" diye sordum Ekin ağabeye.

Başını iki yana salladı. "Alasya Adası savaş halinde, henüz yeni haber gelmedi. Alazkış ve Fagön arasında ipler iyice gerilmiş, dediler. Ama henüz iki taraf arasında atak yok."

İç çektim. "Peki, Lemah'daki son durum nedir?"

"Vali bölgeyi isyancılardan arındırdı. Bir sonraki emrinizi bekliyor," dedi.

"Savunmada kalmaya devam etsin. Lakin en ufak bir gevşeklik olmasın." Çalışma odama giren patikayı döndük. Gökyüzüne baktım, bu gece tüm yıldızlar gökyüzünü süslüyordu. Başımı Ekin ağabeyime çevirdiğimde şüpheli halde beni izlediğini gördüm. "Merak etme, fazla ayakta kalmayacağım. Yarın sabah yola çıkmamız gerekiyor" dedim. Gözlerindeki şüphe kırıntıları silindi. "Ayrıca Leon, yarın sabah burada olsun ağabey" diye eklediğimde sessizce onayladıktan sonra beni yalnız bıraktı.

Kapıyı itip eşikten içeriye girdim. Görevli öğrencilerden biri şamdanları yakmış olduğundan oda aydınlıktı. Hatta küçük ocağın üzerindeki çaydanlıktan buhar tütüyordu. Şamdanlar yakılalı hayli zaman geçmiş demekti. Kapıyı örtüp doğrudan çalışma masama geçtim. Fazla işim yoktu, en azından ben öyle düşünüyordum. Fincanı doldurup istiflenmiş defterlerden birini aldım ve gevşedim.

"Burası da neresi böyle? Her yanımı saran beyazlığın aslında sis olduğunu anladım. Rüzgâr dalgası oluşturup sisi dağıtınca toplanan kalabalığı gördüm. Birkaç adım attığında ise görüntü netleşti. Kalabalık Alazkış ve Fagön savaşçılarından oluşan grubun içindeydim. Kalbim endişeyle hızlandı, neler oluyordu? Ah evet, bu bir rüya olmalıydı. Ama sorun şu ki bu rüyanın kontrol edilebilen mi yoksa kehanet rüyası mı olduğunu anlayamamıştım. Çünkü bu rüya geçen gün gördüğüm Gezgin Rüyası gibi değildi. Buna kesinlikle emindim.

Bir anda kendimi amansızca çarpışan kalabalığın içinde buluverdim. Birbirine vuran kılıç ve kalkanlar, göz kırp olmadan insanlara saplanan mızraklar... Yırtılan insan etinin sesi, kanın metalik ve boğucu kokusu, öfke ve zafer çığlıklarına karışan acı iniltiler... Büyük Tanrı'nın sonsuz kudreti! Bu bir savaş katliamı!

2. Buz ve Rüzgarın KızıWhere stories live. Discover now