49- Rüya'nın Oyunu

18.7K 1.9K 2.9K
                                    

Rüya, elindeki hafif nemli tabakla kapıdan içeriye girerken yüzünde eşsiz bir sırıtış vardı. Ardıç'ın hiçbir zaman istediği şeyi söylemediğini, bunun yerine tam tersini yapan biri olduğunu biliyordu. Kendini geride tutuyordu. Bunun için de Allah bilir kafasından hangi sebebi uydurmuştu...

Güzel olan, ona iyi gelecek hiçbir şeyi hak etmediğini düşünürdü. Bu dünyada en çok kendine işkence ederdi ve bu gerçek Rüya'nın çok canını sıkıyordu. Ardıç'ın zor olacağının farkındaydı ama o da inatçıydı. Ardıç'ın tüm sınırlarını zorlayacaktı. Sevilmeyi sonuna kadar hak ettiğini kafasına vura vura kabullendirecekti.

Ellerini yıkayıp mutfağa döndüğünde annesinin sofrayı kurduğunu görmüştü. Rüya'nın girdiğini fark ettiğinde bakışlarını masaya dizdiği çatal ve kaşıklardan ayırmadan sordu. "Ardıç'a yemeği götürdün mü?"

"Evet," diyerek imalı sorusuna imalı ses tonuyla cevap vermişti. Annesiyle kısaca bakışıp kıkırdadıklarında ev halkı mutfağa dolmuş, akşam yemeği faslı başlamıştı. Evin en küçüğü Ezgi, yemek sırasında bugün okulda yaşadıklarını paylaşırken tüm aile dikkatle onu dinliyordu.

"Hoca bana söz hakkı veriyor, bu Mert denen gıcık söz hakkı almadan konuşup cevabımı çalıyor. Sinir oluyorum ona. Sürekli saçlarımla uğraşıp duruyor. Hayatında hiç mi kızıl saç görmemiş, anlamıyorum ki."

Adal ve onun adeta küçük bir kopyası olan Acar öksürmeye başladıklarında Rüya, bakışlarını annesine çevirmişti. İkisi de sırıtarak beylerin sırtını pışpışladı. "Helal, helal," diye mırıldandı İmge. "Boğazına yemek mi kaçtı? Ah, kıyamam."

Adal, zorlukla yutkunup karısına kaşlarını kaldırarak baktı. Ardından en küçük kızına dönmüştü. "Bu Mert denen andaval-..." Karısı, masanın altından onu dürttüğünde yeniden boğazını temizledi. "Mert denen arkadaşın," diye düzeltti kendisini. "Sürekli saçlarınla mı uğraşıyor?"

"Evet," dedi Ezgi ilgisizce. Tabağında kalan ve kaşığına gelmemekte ısrar eden yemekleri çatal yardımıyla kaşığına alırken mırıldanmıştı. "Sanırım bana âşık."

Adal'ın elindeki kaşık o anda tabağına düşmüştü. Hafifçe açılmış gözleriyle kızının söylediklerini sindirmeye çalışırken Ezgi, kafasını kaldırıp babasına bakmıştı. "Ay, merak etme babacığım. Ben ablam gibi evlenip gitmeyeceğim. Sonsuza dek bu evde, sizinleyim."

"Benim evleneceğimi nereden çıkardın?" diyerek araya girdi Rüya. Ezgi, kafasını ona doğru çevirip gözlerindeki zeka pırıltılarıyla baktı. Gerçekten de 'Küçük İmge' lakabını sonuna dek hak ediyordu. "Abla, senin karşında çocuk mu var?"

"Laflara bak," diye homurdandı Rüya. "Sanırsın 12 yaşında olan benim."

"Akıl yaşı olarak 12 olmadığım kesin," dedi Ezgi.

Rüya, ağzı açık bir şekilde küçük kardeşine bakarken birkaç saniye içinde laf dalaşına girmişlerdi. Evin en çocuk ruhlusu kesinlikle Rüya'ydı. Ezgi gerçekten de yaşının üzerinde bir olgunluğa sahipti. Hatta kimi zaman ablasına ablalık yaptığı dahi olurdu. Acar ise en gerginleriydi. Çabucak sinirlenirdi, gerçi bunun ergenliğin zirvesinde olmasıyla da alakası vardı. Çünkü babasının anlattığına göre o yaşlarda kendisi de öyleydi.

Adal ve İmge, didişen kızlarını sırıtarak izlerken Acar, kaşığını tabağına bırakıp sandalyesini arkaya doğru ittirdiğinde tüm gözler onun üzerine dönmüştü. "Ben daha fazla yiyemiyorum," dedikten sonra hiçbir aile üyesinin yüzüne dahi bakmadan konuşmaya devam etti. "Size afiyet olsun."

Bir cevap beklemeden mutfaktan çıktığında masada kısa bir sessizlik olmuştu. Rüya, Acar'ın yarısını bile yemediği tabağa şokla baktı. Acar ve tabağını bitirmemek... Bir araya gelebilecek bir ikili değildi.

NAKAVTHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin