7- Kahvaltı

22.8K 1.9K 1.3K
                                    

Rüya

Gözlerimi uykuyla kırpıştırıp yatağımda oturur pozisyona geçtikten sonra hüzünle halıma baktım. Gerçekten de uyanmam gerekiyordu. Ayılmam, yatağımdan kalkmam ve anneme Ardıç'ın kahvaltıya geleceğini söylemem gerekiyordu. O kadar mesajlaştıktan sonra açılmayan uykum beni çok zor bir durumda bıraksa da ayılacaktım, kafaya koymuştum.

Uykuyla iç geçirip gözlerimi ovuşturdum. Ayağımı yorganın dışına çıkarmamla kapımın açılması bir olmuştu.

"Kalk bakalım minik dana! Hâlâ uyuyor mu-..."

Annem, içeriye girdiğinde ve beni yatağımda oturur pozisyonda bulduğunda tabiri caizse küçük dilini yutmuştu. Her pazar sabahı uyanırım ümidiyle odama girmesi ve beni 'minik dana' diyerek uyandırmaya çalışması alışkın olduğumuz bir durumdu. Ben genelde uyanmazdım, orası ayrı meseleydi tabii.

"Adal!" Annem, başını omzunun üzerinden arkaya çevirip babama seslendi. "Gelsene buraya."

Babamın aceleci adımlarını duyduğumda birkaç saniye sonra annemin yanında yerini almıştı. Başını annemin omzunun üzerinden uzatıp "Ne oldu?" derken beni yatağımda oturmuş şekilde gören babam da şaşırmıştı.

"Kendiliğimden de uyanabiliyorum," diyerek bu şaşkınlıklarına son vermek istediğimde babam gülmüştü. Annem, yanıma yaklaşıp elini alnıma koydu ve hasta olup olmadığımı anlamaya çalıştı. Ne kadar güçlü bir bağışıklık sistemim olduğu düşünülürse annemin şaşkınlığının derecesi de ortaya çıkıyordu.

En son çocukken hasta olmuştum. Kusmaz, bayılmaz veya herhangi bir şekilde fenalaşmazdım. Liseden mezun olmadan önce hasta olup okula gitmeyenlere çok özenirdim bu yüzden. Çünkü benim hiç başıma gelmemişti.

"Tabii ki kendiliğinden uyanabiliyorsun," dedi annem ama söylediklerine inanamadığı ortadaydı. Yorganımı yatağımın ucuna itip ayaklandım ve anneme dönüp "Ardıç kahvaltıya gelecek," dedim. Annemin gözleri parlarken ellerini çırpmamak için kendini zor tuttuğu belliydi.

Ardıç ve annemin arasında özel bir bağ vardı. Annem, çocuk gelişimciydi ve 12 sene önce, bir akşam elinden tutarak evimize getirdiği Ardıç'ın işi dolayısıyla karşılaştığı bir çocuk olduğunu biliyorduk. Bu konuda annem bize hiçbir şey söylememişti, hem etik bulmuyordu hem de Ardıç, hayatımızda olduğu için anlatmak isterse onun anlatmasını bekliyordu.

Ama Ardıç bir keresinde annemin onun hayatını kurtardığını söylemişti. Onu ilk gördüğüm an aklıma geldiğinde bunun abartı bir tabir olmadığını biliyordum. Bizim hayatımıza girmeden önce nasıl bir hayatı vardı habersizdim. Ardıç, hiçbir şeyini anlatmazdı. Yalnızca o daha doğmadan babasının öldüğünü ve annesiyle de görüşmediğini biliyorduk.

"Ne oluyor ya? Ne bu tantana?" diyerek bu sabah ikinci kez odama dalan Acar'a gözlerimi kısarak baktım. Yatağımdan hızlıca kalkıp "Sen," diye homurdandığımda Acar, kaşlarını kaldırarak bana baktı. Benden daha kısayken bu şerefsizi korkutmak çok daha kolaydı.

Ama 15 yaşındaki kardeşim çoktan ergenliğine girmiş ve bir anda boy atmıştı. Kısa bir kız değildim, hatta tanıdığım çoğu hemcinsime göre boyum uzundu. Yine de Acar'ın boyu beni geçmişti işte.

"Ne vardı odamda bu kadar önemli olan? Niye bodoslama dalıyorsun?"

"Seni uyandıracak kadar becerikli olduğumdan habersizdim, beni suçlama. Sen uyurken odana girip çok fazla şeyini çalıyorum, ilk kez uyandın."

"Çok fazla şey mi?" Yeni uyanmış olduğum için mimik oynamayan suratım, Acar'ı biraz da olsun korkutmaya yetmişti. Uzanıp kahverengi, dalgalı saçlarına dalmak istiyordum ancak babam buradaydı. Annem, Ardıç'ın kahvaltıya geleceğini duyduğunda çoktan odamdan çıkmıştı.

NAKAVTHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin