35- Yol Arkadaşı

En başından başla
                                    

"Ve?" diye sormaktan kendini alamadı Sıla. Çınar, bakışlarını merakla ona bakan gözlere çevirdi. "Ve annem öldükten sonra da okula dönemem."

Sıla, Çınar'ı kollarının arasına alma isteğiyle dolmuş olsa da kendisini tutmak zorunda kalmıştı. "Umarım fikrini değiştirirsin," diyerek Çınar'ın uzattığı defterleri aldı. Alırken parmakları Çınar'ın parmaklarına çarpmıştı. Bu ufak temas, genç kızın midesine yediği yumruk gibi nefesini keserken sakince kitapları çantasına koymuştu.

"Rüya ne yapıyor?" diye sordu Çınar. Direkt olarak abisini soramıyordu. Aslında durumunu öğrenmek için Rüya'ya yazma isteğiyle dolup taşıyordu ancak çoktan ona mesaj atmıştı ve bu konuyla fazla ilgilenmek istemiyordu.

"Rüya?" diyerek tekrarladı Sıla. Çınar'ın ilgili ses tonu genç kızın kalbini acıtmıştı. "Bilmem, görmedim onu. Dershanede saatlerimiz birbiriyle kesişmiyor, biliyorsun. Ancak Rüya ders çalışmaya kaldığında görebiliyoruz onu."

"Evet, biliyorum."

"Çınar..." diye mırıldandı Sıla. Soracaktı. Sormak zorundaydı. Kalbinin Rüya için mi attığını bilmek zorundaydı. Genç kız, içine derin bir nefes çekip cesaretini toparlarken Çınar'ın bakışları Sıla'nın ellerine dönmüştü.

Genç kızın eline uzanıp hafifçe tuttu ve söylenmeye başladı. "Senin ellerin neden buz gibi? Havanın soğuk olduğunu biliyorsun. Neden bu ellerde eldiven yok?"

Aşırı ilgisi Sıla'nın yüreğini hoplatırken genç kız söyleyecek hiçbir şey bulamamıştı. Çınar, ikinci kere düşünmeden boynundaki atkısını çözdü ve Sıla'nın ellerine sardı. Ancak bunun çok kötü bir fikir olduğunu ve en başında o atkıyı neden taktığını birkaç saniye sonra hatırlamıştı.

"Çınar?" diyen Sıla sesi şaşkın geliyordu. Elini uzatıp parmak uçlarıyla Çınar'ın dudağına dokundu. "Bu ne?"

Genç adam, babasından yediği dayağı hatırlarken bile eklemleri sızlamıştı. "Bir şey yok," dediğinde sanki konuşan başkasıymış gibi hissediyordu. Oysaki kendini Sıla'nın merhametine teslim etmeyi ne çok istiyordu... "Babamla itiştik biraz, ikimiz de gerginiz şu sıralar. Annemin durumu yüzünden."

Yalan söylemeye alışkın olsa da bu, Sıla'ya söylediği ilk yalandı ve bu yüzden yüreği sızlıyordu. Ama yapacak bir şey yoktu. Anlatıp da onu üzemezdi. Zaten babası da genelde görünmeyen yerlerine vururdu. Sırtı, kolları morluklar içerisindeydi. İlk kez birkaç gün önce sinirden yüzüne tokat atmıştı. Sebebi ise abisinin maçına gitmesiydi.

Aslında genel olarak bir sebebi yoktu. Babası, insanlara acı çektirmekten hoşlanan psikopatın tekiydi ve Çınar, o eve hapsolmuştu. Abisi kendisini kurtarmıştı. Bunun için çok şanslıydı. Kendine yeni bir sayfa açabildiği için... Çınar da gitmek, kendisini kurtarmak istiyordu ancak buna imkânı olmamıştı.

Sıla'nın elini yanağında hissettiğinde genç adamın gözleri kapanmıştı. "Yapma," diye fısıldadı. Ancak onu bundan alıkoyacak başka hiçbir şey söylememiş, yapmamıştı. Bu yüzden birkaç saniye sonra korktuğu şey başına gelmişti.

Sıla, parmak uçlarında yükselerek kollarını onun boynuna dolamıştı.

Güzel kokusu Çınar'ın burun deliklerinden içeriye girerken bu anın içinde kaybolmak istemişti. Keşke hayatı boyunca sadece bu anı yaşasaydı ama bunun mümkün olmadığını Sıla'nın güven verici, küçük kollarının arasındayken bile biliyordu.

Sıla birazdan gidecekti ve Çınar, evine geri dönecekti. Devamlı öksüren ve gün geçtikçe çöken annesiyle beraber bağırmadan konuşmayan, onu sürekli itip kakan babasının olduğu o eve geri dönecekti. Tabii bu ortama ev denilebilirse...

NAKAVTHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin