16. BÖLÜM: Herkesin Kaderi Kendi Elindedir

Start from the beginning
                                    

Dağhan'ın bu haline gülümserken Prens Falcon'a cevap verdim: "O bir hayvan değil ki eğiteyim. Ona öğrettim ama Dağhan zaten olduğu kişi oldu."

Dağhan bana çek başını çevirdiğinde önüne dönmesine İşaret ettim. Bir anlık dalgınlık büyük bir hataya neden olabilirdi. Oldu da. Rakibi acısını yok edecek kadar kendini iyileştirmiş, yetmezmiş gibi vücudunda kristalleştirme oluşurken tamamen şans eseri sis oluşmasına neden olmuştu. Eğer Dağhan acele etmezse, rakibi sis oluşumundan faydalanıp silaha sahip olamadan onu büyük bir hezimete uğratacaktı. Çünkü rakip sis oluşumunun ne denli önemli olduğunu biliyordu. Sisi şans eseri oluşan sis için büyük bir ustalık gerekirdi. Ve bu seviyeye yalnızca kraliyet ailesinin en tepesindekiler ulaşabilirdi.

"Vay canına!" dedi Prens Falcon. Neşesi aniden yerine gelivermişti. "Haklıydınız, bu yıl Tarafsız Bölge öğrencileri çok iyi hazırlanmış."

"Bu durum hem çok iyi hem de çok kötü. Kaynak bölgelerinde yetişen öğrencilerin yetersizliğini ortaya seriyor," diye cevap verdi Lord Fang.

"Aynı zamanda de herkesin eşit ya da yeterli düzeyde güç kazanabileceğini gösteriyor," diyerek sözlerine ekleme yaptığımda birbirimize gülümsedik.

"Öğrencinizin neredeyse kaybetmek üzere oluşundan rahatsız olmuş gibi görünüyorsunuz," diyerek araya girdi Bars Poyraz.

Yelpaze ile yüzümü gizleyerek kahkaha attım. "Neden rahatsız olayım ki? Unutuyorsunuz sanırım, ben Rüzgârı kullanabiliyorum kolaylıkla. Hem de Arastein'in o muhteşem dağlarına ihtiyaç duymadan."

Bars Poyraz gülümsedi ama bu öylesine bir gülüş değildi. "O halde sizi Kraliyet Akademisine davet ediyorum, Varis. Ne kadar iyi olduğunuzu ustalarımız da görmek isteyecektir."

Bars'ın fırsatçı gülüşünü taklit ederek cevap verdim: "Ustalardan kastınız, Âsi (kral) Sigrun olmalı. Kabul! Annemin doğduğu toprakları görmeyi elbette isterim."

Bars şaşırdığı herhalde memnundu. Dağhan ile rakibinin karşılaşması devam ediyordu. İkisi de yorgun görünüyordu. Ama aynı zamanda güç seviyelerinin eşit olduğu anlaşılmıştı. Bununla birlikte ikisinden biri için ortaya çıkan bir silah yoktu. Boğazını temizleyen Prens Falcon'un söyleyeceklerini tahmin ettiğim halde başımı ona çevirdim.

"Majesteleri Kral Maoetis'e de verilmiş bir sözünüz vardı, Varis," dedi.

Tam o sırada Dağhan'ın acı içinde inleyişini duyup başımı ona çevirdim. Rakibi başa çıkamayacağını anlayınca Dağhan'ın vücudunu buzla kaplamaya başlamıştı. Bu çok kötüydü, rakibi ne kadar güçlüyse buz o kadar iyi katılaşırdı. Bu katılaşma ve kaplama işlemi kalbini kapsadığında Dağhan'ın komaya girmesine neden olabilirdi. Bu duruma gelmemesi için hakemin müdahale etmesi ya da Dağhan'ın buzuldan bir an önce kurtulması gerekiyordu. Endişe yüzünden kalp atışlarım yükselmiş, farkında olmadan yelpazenin yeşim taşından olan sapını sıkan parmaklarım beyazlamıştı.

Herkes nefesini tutmuş olacakları beklerken, Arastein insanları yükselen kalp atışlarım yüzünden bakışlarını bana çevirmişlerdi. Onlara zayıflığımı gösteremezdim. Gözlerimi kapatıp sakinleştirdim kendimi. Ama dudaklarımdan çıkan kelimelere mani olamadım: "Buraya geliş sebebin neydi, Dağhan?" Eş zamanlı olarak gözlerimi açtığımda, Dağhan beni duymuş gibi kıpırdandı. Ardından buzul büyük bir güçle patladığında, Dağhan elinde büyük bir çekiçle ayakta duruyordu. Rakibi ise kalkanın bozulmasıyla birlikte platformunun dışına savrulmuştu.

Gülümseyerek arkama yaslanırken Prens Falcon'a ona cevap verdim: "Kış dönümü için henüz çok erken."

Dağhan, rakibini ve seyircileri selamladıktan sonra bedenini bana çevirince gelmesini işaret ettim. Temsilciler beni tebrik ederken gözlerim Dağhan'ın yüzüne yayılan çocuksun mutluluktaydı. Oturduğum koltuğun önüne geldiğinde önce temsilcileri selamladı. Sonra dizlerinin üzerine çöküp iki eliyle çekici bana uzattı.

2. Buz ve Rüzgarın KızıWhere stories live. Discover now