Şefkat

780 66 30
                                    

Zehra Balaban

Benimle birlikte yürüyen adamın elini sıkıca tutarak ablamın kaldığı odaya doğru ilerliyordum. Duyduklarım şaşırmama neden olmuştu. İsminin Serdar olduğunu öğrendiğim adam ablamın evden çıktığını, hatta hastaneye geldiğini söylemişti. Bu da yetmemiş, hiç tanımadığı birinin evine gelmişti ve yalan söylemiyorsa saatlerdir sorun çıkarmamıştı. Hala başıma aldığım darbe yüzünden düşüncelerimi toparlayamamıştım. Tek söylediğim ablamı görmek istediğimdi. İyi olduğundan emin olmam gerekiyordu.

Kapının önünde durduğumuz zaman "Bundan sonrasında yalnız olsam daha iyi olur," diyerek kolumu tutan adamdan uzaklaştım. Ablam şu ana kadar söylenilen gibi sorun çıkarmamış olabilirdi fakat yok sayamayacağım gerçekler vardı. Bir erkeğin varlığı Boncuk'un kriz geçirmesine neden olabilirdi. Bunun yaşanmasına izin veremezdim. Yaşanmasına dayanamazdım. Çünkü ne zaman kriz geçirse bir süreliğine hafızasını kaybediyor, hayatımızı mahveden o güne geri dönüyordu. O anlarda da en çok zarar verdiği kişi ben oluyordum. Normalde tüm öfkesini, nefretini tek kelime etmeden kabullenirdim ama şu an durumum iyi değildi. Ayakta durmakta bile zorlanırken ne ruhumu cayır cayır yakan cümleleri duyabilirdim ne de dayak yiyebilirdim.

Serdar kısacık bir an tereddüt ettikten sonra başını salladı. Yine de gitmeden önce "Bana ihtiyacın olursa seslenmen yeter," dedi. Sıkıntıyla ensesini kaşırken bakışlarını kaçırdı. "Yani odana gitmek istediğinde seslen ki, gelip yardım edeyim."

İkimiz de durumun garipliği yüzünden gergin olduğumuz için başka bir şey söylemedik. Serdarın uzaklaşmasıyla kapıyı açıp içeri girdim. Karşılaştığım manzara yüzümde buruk ama sevgi dolu bir gülümseme oluşmasına neden oldu. Boncuk yerde bağdaş kurmuş halde oturmuştu. Önünde de Serdarın yeğeni olduğunu söylediği, parkta kaçırılmaktan kurtardığım küçük kız vardı. İsminin ne olduğunu söylemişti? Akşın? Evet, Akşındı. Ablam kızın saçlarına ince örgüler yapıyordu. Büyük ihtimalle böyle yapmasının nedeni yumuşacık saçlarıyla daha fazla oynamaktı. Boncuk hafızasını kaç kez kaybederse kaybetsin değişmeyen tek şey vardı, o da çocuklara olan sevgisi.

Dolan gözlerimi kırpıştırarak sırtımı yanımdaki duvara yasladım. Çok uzun zaman olmuştu. Saçlarımın arasında sevgiyle dolaşan bir eli hissetmeyeli çok olmuştu. Beş yıl önce nefesimi kesecek kadar kötü olan kabusumdan uyandığımda o günden sonra ilk kez ablama gitmiştim. Ona sarılmak, sevgisini hissetmek... Bir kez olsun küçük kardeş gibi ilgi görmek istemiştim. Aldığım karşılık ise onu uyandırdığım için öfkeyle üzerime fırlatılan vazo olmuştu. O gün anlamıştım. Hiçbir zaman ablamın küçük kardeşi olamayacaktım. Ne olursa olsun Boncuk çocuk gibi davranacak, kardeşi de dahil her şeyi parçalayacak ve ardını toplamak bana kalacaktı. Yaralarımı kendim saracaktım.

Boğazımdaki yumru yüzünden yutkunmakta zorlanırken Akşının bakışları bana döndü. Yeşilleri varlığımla önce parlamış, ardından acıyla dolmuştu. Küçücük kızın gözlerine yerleşen hüzün kaşlarımın çatılmasına neden oldu. Buraya ablam için gelmiştim ama önceliği Akşına vererek "Merhaba," dedim onlara doğru ilerleyip yere çöktükten sonra. "Seninle tanışamadık."

Akşın baş parmak tırnağının kenarını aşındırırken yeşillerini yerden kaldırmıyordu. Tek kaşımı kaldırarak ablam gibi bağdaş kurdum. Neden böyle davrandığını anladığım için "O kadar çirkin miyim de bana bakmıyorsun?" diyerek konuyu değiştirdim. Çocuklar her şeyi hissedecek, farkında olacak kadar zekiydiler ama aynı zamanda da kolayca kandırılabilecek kadar masumlardı.

Tam da düşündüğüm şekilde küçük dolu dolu olan yeşillerini ellerinden kaldırarak hem başını hem de ellerini sallayarak "Hayır," dedi. "Hayır. Hayır. Sen çok güzelsin." Bu hali kalbimi sıcacık yapsa da yeniden bakışlarını kaçırmasın diye üzgünmüş gibi görünmeye devam ettim. "Beni görmek istemeyeceğini düşündüm. Parktayken..." Devamını titreyen sesi yüzünden getiremedi. Parkta yaşananları hatırlamış olmalıydı çünkü yanakları gözlerinden firar eden yaşlarla ıslandı.

Affet [+18]Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin