25:Dolunay Parlayınca

319 26 16
                                    

Hala Lidya'nın odasında onunla eş olmayacağım konusunda tartışıyorduk. Bu konuyu her ne kadar Mia'ya söylemek istemesemde Donald söyleyecekti ve benden duyması en doğrusuydu.

Tanrım sırf benim için mührünü sildirmeyi bile teklif edebilirdi. Bu konularda asla kendini düşünmediğini biliyordum.

"Brian ani karar verme." Donald'ın uyarısıyla ona baktım.

Büyük ihtimalle bu konuyu Mia'yla konuşmamı isteyecekti. Mia'da mührümüzü sildirecekti. Donald'a çaresizce bakarken gözlerini açıp kapatmasından sakinleşmemi istediğini anladım.

Son zamanlarda aniden parlayan öfkem dinmemiş, aklıma gelen düşüncelerle daha da körüklenmişti.

Hızlı adımlarla odadan çıkıp merdivenlerden indim. Şuan daha fazla burada kalamazdım.

Dışarı çıkıp kuzey ormanına ilerledim. "Brian!" Arkamdan bana seslenen sese kulak aldırmayıp koşarken kurduma dönüştüm.

Gece çoktan çökmüş, orman sakinleri uyanmıştı. Pek çok kurtadamın bu saatlerde ava çıktığını biliyordum. Orman benim için ne kadar güvenli veya kendimi ne kadar savunabilirdim bilmiyorum. Tek bildiğim şey kızıl gözlerin hakimiyeti altında olan bu ormanda, onun varlığı sürdükçe bana kimsenin zarar vermeyeceğiydi.

Çok geçmeden tanıdık kulübeye vardığımda etrafta kimse yoktu. İnsan bedenine bürünüp içeri girdim.

Yatağa oturmuş şaşkın gözlerle bana bakan kadını gördüğümde, dudaklarımdaki tebessüme engel olamadım.

Ansızın ayağa kalkıp, hızlı adımlarla yanıma yaklaştı. Kapıyı açıp dışarıya şöyle bir göz gezdirdikten sonra kapıyı kapattı. "Ne işin var burada?"

Şüpheli tavırlarını görmezden gelmeye çalışarak "Seni görmeye geldim." dedim.

"Kahretsin, neden önceden haber vermiyorsun?!"

Yüksek çıkan sesiyle kaşlarımı çattım. Neden bir anda bağırmaya başlamıştı?

"Bilmiyorum, sadece seni görmek istemiştim."

"Yanında kimse yok mu?"

"Hayır."

Endişeli yüz ifadesine anlam vermezken, ilk kez bu kadar tedirgin gördüğüm gözlerle bir şeylerin yanlış gittiğini anlamıştım.

Beni sırtımdan kapıya doğru ittirirken, "Brian çabuk gitmen gerek. Ne duyarsan duy, arkana bakmadan kaleye koş tamam mı?" dedi.

Beni durmadan itikleyen ellerini tutup gözlerine baktım. "Mia bir sorun mu var?"

"Dediğimi y-"

Dışarıdan gelen uluma sesi sözlerini yarıda keserken, ikimizinde başı kapıya dönmüştü. "Lanet olsun, geldiler." Ben daha ne olduğunu anlayamadan kollarımdan tutup, normalde kapısı kilitli olan odaya soktu. "Her ne olursa olsun, sesini çıkartma tamam mı?"

Ölüm kurdu olarak adlandırılan bu kadının bile bu kadar korktuğu ne olabilirdi cidden merak etmiştim.

Tam kapıyı kapatıp çıkacakken kolundan tutup durdurdum. "Ne oluyor? Geldiler derken kimi kastediyorsun?"

"Geçen beni birkaç kurdun elinden kurtarmıştın hatırlıyor musun?"

Göğsüm kendiliğinden kabarırken, sorusunu başımla onayladım. "Güney ormanındaki bir koloni üyeleriydi. Her ne yaptıysan seni merak etmişler. Bugün yanıma geleceklerdi, seninde gelmen mükemmel zamanlama oldu."

"O halde tanışayım."

"Brian asla buradan çıkmıyorsun. Onlar kaledeki kurtlara benzemezler. Seni esir alabilirler. Senden bahsetmeyeceğim, her ne olursa olsun kendini belli etmeden burada kalıyorsun tamam mı?"

Ölü DolunayTahanan ng mga kuwento. Tumuklas ngayon