12:Mühür

407 35 5
                                    

Yavaş yavaş akmaya devam eden kan damlalarıyla kalbim kasılıyor, nefes almamı engelliyordu. Bu durum beni neden böyle etkiliyordu bilmiyordum ama canım çok yanıyordu. Kalbimin derinlerinde bir burukluk ve pişmanlık hissi vardı. Karşımda, zorla ağzındaki kanı yutmaya çalışan kadını gördükçe içim daha çok burkuluyordu.

Dudağının kenarından akan kanı farkettiğinde hemen elinin tersiyle silip arkasına dönüp seri adımlarla salondan çıktı. Çevreme baktığımda ise kimsenin bu durumdan haberi yokmuş gibiydi. Lidya'nın bana bakan meraklı bakışlarına karşılık ne cevap vereceğimi bilemedim.

Ancak içimden bir his Mia'nın yanına gitmemi söylüyordu. Onun acı çekmesine dayanamıyor gibiydim. "Özür dilerim. Gitmem gerekiyor." diyerek içimdeki hisse güvendim. Ve arkamda meraklı bakışlarla bana bakmayı sürdüren Lidya'yı geride bıraktım.

Koşar adımlarla Mia'nın gittiği yöne doğru ilerlerken arkamdan Lidya'nın sesi kulaklarıma ilişiyordu. "Nereye gidiyorsun? Brian!"

Ancak o an cevap verebilecek durumda değildim. Tek isteğim bir an önce Mia'yı bulmaktı. Salondan çıktım ve merdivenlerden inmeye başladım. Lavanta kokusu burnuma doluyor ve bana anlamsız vermediğim güven ve huzur veriyordu.

Giriş katına indikten sonra onu okulun bahçe kapısına doğru ilerlediğini gördüm. Koşarak yanına ilerledim. Kapıdan çıkmış bir eli karnında ormana koşarken ona yetiştim. "Bekle!"

Yüzüne baktığımda son görüşmemizden sonra oldukça halsiz düştüğünü farkettim. Göz altları morarmış saçlarını bile kapşonuyla doğru düzgün kapatamamıştı. Cildi hasta olduğunu bağarır gibi daha çok beyazlamıştı.

Dudakları... Solgun dudakları canlı bir kırmızıya boyanmıştı. Ağzında ki kanı yutmaya çalıştığı sıktığı çenesinden belli oluyordu.

Görmüş olduğum görüntüye daha fazla dayanamadım ve birkaç adım yaklaşıp ince koluna dokundum. Koluna değmiş elimle tutmaya çalıştığı kanı bir anda çimenlere boşalttı. Birkaç damla veya birkaç avuç kan değildi. Oluk oluk kan kusuyordu. Dehşete düşüp tekrar kolunu tuttum. Tuttuğum elimi ittirip ağzındaki kanı yere tükürdü.

"Defol buradan." Ağzından çıkan kelimeler o kadar güçsüz çıkmıştı ki her an bayılacak gibiydi.

"Bu halin ne? Kim yaptı sana bunu?"

Bana uzun uzun bakıp kanlı dişleriyle güldü ardından tekrar kan kustuktan sonra zorlukla "Git ve Donald'ı çağır." dedi.

Daha fazla dayanamayıp cenin pozisyonunda çimlerin üzerine uzandı. Onu burada bu halde bırakmak içime sinmiyordu ancak benimle konuşmayacağı belliydi. Mia'ya son bir bakış attıktan sonra Donald'ı bulmak için geri kaleye koştum. Koşarken anlam veremediğim bir şekilde içim yanıyor, boğazıma büyük bir yumru oturuyordu. Birkaç görüşme dışında tanımadığım bir kadın için her an hüngür hüngür ağlayabilirdim.

Merdivenlerden çıkmaya başlamışken alt kata inen Donald'la karşılaştım. Kolundan tutup durdurdum. Yüz ifademe şaşkın bir bakış atarak "Bir vampir kanını mı emdi, bembeyazsın?" dedi. Daha demin yaşananlar yüzünden kanım çekilmişti.

"Mia dışarıda, çok kötü durumda yardım etmen lazım."

"Ne?!"

"Kan kusuyordu. Ciddiye alınmayacak bir şey değildi. Birkaç damla kan değil oluk oluk kan kustu. Onunla konuşmaya çalıştım ama beni yanına bile yaklaştırmadı. Lütfen yardım et." Sesim o kadar titrek çıkmıştı ki çaresiz olduğumu anlamak çok da zor değildi. Donald bir elini saçlarına atmış karıştırırken ikimizi daha tenha bir yere çekti. Bir an önce Mia'nın yanına gitmek istiyordum, onun için deli gibi endişeleniyordum.

Ölü DolunayWhere stories live. Discover now