70.BÖLÜM

51.1K 1.8K 4.3K
                                    

1 Hafta Sonra

Soğuk bir gündü.

Ellerim toprağın üzerinde, gözlerim arkadaşlarımın isminin yazılı olduğu tabeladaydı. Canım acıyordu. İçimde patlayan bir volkan vardı ve alevleri her yerimi sarmış durumdaydı. Günlerdir gözyaşlarım dışıma akmıştı. Burada ise içime akıttığım yaşlarla alevleri söndürmeye çalışıyordum. Ama nafileydi. Bu alev sönmezdi. Tarifsiz bir acı yaşıyordum. En kötüsü de hesabını kimseye soramıyordum.

Çiseleyen yağmur damlaları elime değip oradan kayarak toprağa karışırken gözlerimi kapattım. Her bir zerrem yorgun, uykusuz, dağılmış ve bitkin haldeydi. Ölüm ansızın gelmişti ve iki genç bedeni koparmıştı bizden. Kendimi kötü bir kabusun içindeymişim gibi hissediyordum. Ama hayır, en kötü kabus bile bu kadar korkunç olamazdı. Başka bir şey yaşıyorduk biz. Kötü talihimizi yazan mürekkep kanlıydı, sayfalarımıza sadece acı bırakıyordu. En masumlarımızdı toprağın altında yatan. En suçsuzlarımız. Ölmek bir hak ediş değildi. Öyle olsaydı şu an gözyaşlarıyla ıslanmış toprağın altında Samet ya da Öznur değil, ben yatıyor olurdum. Ölümü benden daha fazla kimsenin hak etmediğine inanıyordum. Bu kadar yüke sahip bedenin acısını sadece soğuk toprak dindirebilirdi. 

Devam edemeyecek kadar yorgundum ama pes etmeyi kendime yediremiyordum. Çürümüş bir kaktüs olduğumu düşünürken şimdi kendimi güçlü bir kartal gibi hissediyordum. 

Aysun, Bade ve Koray benim gibi sessizce toprağa bakarken boğazımı temizleyip konuşmaya başladım. "Bir yerde okumuştum, bazı kartallar seksen yıl yaşar." Hepsinin gözleri bana döndü. Neden bahsettiğimi anlamak için merakla bana bakıyorlardı "Kartallar kırk yaşına geldiğinde avını yakalamak için kullandığı tırnakları içeri doğru uzamaya başlar. Takılacak sivri kısım içeride kaldığından avını yakalayamaz. Avını öldürürken kullanacağı gagası da içeri doğru uzayıp kıvrıldığı için avına etki edemez. Kanatları kalınlaşır, kanadını çırpamaz hale gelir. Gagası ve pençesi işe yaramaz kartal da bir müddet sonra ölür."

Derin bir nefes alıp konuşmaya devam ettim. Bakışlarım çiseleyen yağmurun ıslattığı topraktaydı. "Kartalların küçük bir kısmı kırk yaşına geldiğinde sürüden ayrılır, dağın ücra bir köşesinde bir kayanın üstüne gider ve tek başına bir yıl geçirir. Önce gagasını vura vura parçalayıp kan revan içinde kalarak o gagayı düşürür, onun yerine yeni bir gaga çıkarır. Tırnaklarını kayalara sürte sürte gevşetir, gagasıyla onları tek tek söker. Yeni gagası ve yeni çıkan tırnaklarıyla tüylerini yolar, yeni tüyler çıkarır. Ve böylece yeni gagası, yeni pençeleriyle hayatına devam eder."

Ne demek istediğimi anlayan Bade sitem eder gibi konuştu. "Biz bir kartal değiliz Öykü."

"Olacağız." deyip ona baktım "Çektiğimiz acılar bizi baştan yaratacak."

Hayatıma daha güçlü devam edebilmek için tıpkı bir kartal gibi çok fazla acı çekmem gerektiğine inanıyordum. Bazen yola devam edebilmek için acı çekmeyi göze almak gerekirdi. Böyle bir şey istemememe rağmen bir şekilde kendimi acı çekerken buluyor, çektiğim acılarla daha da güçlendiğimi hissediyordum.

Ölüm acısı bile insanı güçlendirebiliyordu. Onların sesini bir daha duyamayacak olmak, yüzlerini göremeyecek olmak bir nevi bizim için de bir ölümdü ama acılarımıza yedik düşemezdik. Öyle ya da böyle devam etmek zorundaydık. Ben güçlü devam etmeyi seçiyordum. 

Bir haftadır neredeyse hepimiz bunalımdaydık. Kabristanı ziyaret ediyor, saatlerce burada oturuyor ve hiç konuşmuyorduk. Yaptığımız tek şey ağlamaktı. Ağlayıp acımızı dindirmeye çalışmak. Peki işe yarıyor muydu? Hayır. 

ÇETEWhere stories live. Discover now