34.Bölüm

514 24 3
                                    

Sahilde oturmuş öylece bekliyordum barışın gelmesini. Böyle olması daha mı iyi olmuştu karar veremiyordum. Alvini sevdiğim kadar kimseyi sevmemiştim. Onun kadar kimse bana değer vermemişti. Alvinin sevgisinden tek bir saniye bile şüphe etmezdim o ayrı bir mesele ancak alvinin dengesizlikleri artık katlanabileceğimden çok daha fazla ağır geliyordu. Bu hayatta tek başına mücadele etmek yeterince yorarken bir de onu kaldıramıyordum. Evet alvin de öyle çok güzel bir hayat sürmemişti ama onun en azından yanında birileri vardı. Her zaman yanında olduğunu bildiği bir babası vardı, nefes aldığını bildiği bir annesi... Barış gibi kardeşim diyebileceği bir arkadaşı vardı. 

Alvin olmasaydı barışla daha farklı olabilir miydik acaba? En azından alvinle olduğu gibi benimle de o kadar yakın olabilir miydi? Aşkım demesini beklemiyorum artık ama en azından kardeşim diyebilir miydi? 

Beynimde sonu gelmeyen sorular dönüp dururken hastanedeki o görüntü gitmiyordu bir türlü gözümün önünden. Barışın söylediği cümleler kulaklarımda çınlayıp duruyordu. "Alvini hiç tanımamış olsaydım veya kardeşim olmasaydı ya da seni bu kadar çok sevmeseydi seni severdim. Hemde çok severdim. Kirpiklerini bile kıskanırdım o gözlerinden." Barışta alvin gibi kusursuz sevebilir miydi? Niye onları kıyaslıyordum ki şimdi? Bitmişti işte. Bitirmiştim. Niye hala onu düşünüyordum ki? Yanımda bir hareketlilik hissettiğimde direk o tarafa döndüm. Karşımda sabah ki haline göre daha sağlıklı olmasına rağmen hala korkunç gözüken bir barış gördüğümde sabah içimde hissettiğim o ateş tekrar canlanmıştı. Sanki ateşin sönmesini istemeyen birisi barışı her gördüğümde tekrar tekrar kor atıyordu o ateşe. "Anlat" dedi o tanıyamadığım soğuk sesiyle. Sanki başkası seslendiriyordu. O kadar yabancı geliyordu ki barışın bu hali bi an tanıdığım barış olduğundan şüphelenmiştim. "Sanada merhaba barışcım" dedim önüme dönerken.

Başını gökyüzüne çevirip sabır dilendiğini görsemde fazla takmamıştım. Şimdiye kadar bile iyi dayanmıştı bana. Her kahrımı çekmişti valla. Başkası olsa barışın benim için yaptıklarının tekini bile yapmıyacağından emindim.

"Trip atma be sarışınım. Sinirlerim bozuk işte anla" dedi yumuşayan sesiyle. Sanırım tanıdığım barış geri gelmişti. Barışa sıcak bir gülümseme hediye ederek onu affettiğimi haber verirken ona biraz daha sokularak başımı omzuna koymuştum bile. Kasıldığını hissedibiliyordum ama tek kelime bile etmiyordu. Boğazını temizleyip "anlat" diye yinelerken kolunu omzuma atarak beni kendine çekmişti. Göğsüne yattığımda kalp atışlarını çok rahat duyabiliyordum. Bir insanın kalp atışlarını dinlemek nasıl bir insanı rahatlatabilirdi ki? Rahatlıyordum işte. 

Barışın kolunun altında gevşerken boğuk çıkan sesimle "yoruldum" diyebilmiştim sadece. Kendime bile söyleyemezken dudaklarımdan dökülüvermişti o sekiz harfli kelime. 

"İstanbula gelene kadar kimse yoktu benim yanımda. Alvin kadar şanslı değildim hiçbir zaman ama o bunu farkında değil. Ben hayatımda ilk defa alvinle hissettim sevildiğimi. Hiçbir zaman alvinin sevgisinden şüphe etmem o ayrı konu ama yoruldum barış. İki saniye içinde ruh hali değişir mi bir insanın yahu? Bir bakıyorum yeni doğmuş bir bebek kadar masum, iki dakika sonra tekrar bakıyorum içinden bir canavar çıkıyor resmen. Kaldıramıyorum. Tek istediğim sakinlik ama bir türlü izin verilmiyor. Yoruldum be barış" diye devam ettim sözlerime. Barış gözlerini denizden ayırmadan dinliyordu tüm söylediklerimi. Sanki bana bakmamak için özel bir çaba sarf ediyormuş gibi hissettirmişti bu hareketi ama üzerinde durmadım pek fazla. Bir şey söylemeyeceğini anladığımda "Uyumak istiyorum" diye fısıldadım. O kadar kısık çıkmıştı ki sesim gerçekten söyledim mi yoksa sadece iç sesim miydi o emin olamadım ancak barışın huzur kokan sesi kulaklarıma dolduğunda gerçekten söylediğimi anlamıştım. Ama barış anlamamıştı gerçekte ne söylemek istediğimi. "Uyu o zaman güzelim. Taşırım ben seni arabaya" 

Yıldız MasalıWhere stories live. Discover now