"Olsun kardeşim, senden değerli mi?" Kolumu Acar'ın omzuna atmak için parmaklarımın ucunda kalktım ve Acar'ın başını aşağıya eğdim. Saçlarını karıştırırken "Alt tarafı bir uyku," dedim yapmacık sesimle. "Senden değerli değil asla."

"Yalan," dedi Acar. Sesi boğuk çıkıyordu. "Beni boğmaya çalışıyorsun."

En küçüğümüz Ezgi de olay yerinden uzak kalamamıştı elbette. Acar'la boğuşmamıza katılmak isteyen 12 yaşındaki kız kardeşim, benim tarafımı tutarak Acar'ın sırtına atladığında kıkırdadım. Canım kardeşim be!

"Küçük, sen abine nasıl ihanet edersin?" Acar, sırtındaki Ezgi'yi alıp havaya kaldırırken Ezgi, korkuyla gözlerini açtı. "Ben işin tamamen eğlencesindeyim, abi."

Odanın ucundan gelen boğazını temizleme sesiyle üçümüz de durmuş, bize kollarını göğsünde kavuşturarak bakan babamı görmüştük.

"Çocuklar," dedi babam otoriter sesiyle. Birbirimizden uzaklaşıp olduğumuz yere dikilirken bir tek saygı duruşuna geçmediğimiz kalmıştı. Babam, tek lafıyla hepimizi sıraya dizmiş olmanın getirdiği zaferle gülümsedi. "Günaydın hepinize. Elinizi yüzünüzü yıkayıp mutfağa gelin."

"Tamam, babacığım," diyerek direkt babama yılışan Ezgi'ye kıskançlıkla baktım. Küçük çocuk olma avantajını oldukça güzel kullanıyordu. Sanırım üçümüz arasında en kurnazımız Ezgi'ydi. Acar ve ben, Ezgi'nin yanında saf kalıyorduk.

Ezgi, babamın yanağını öperek odamdan çıktığında Acar, boğazını temizleyip konuştu. "Saygılar, efendim."

Acar, babamın yanından geçerken babam, başını onaylamazca iki yana salladı ve Acar'ın kafasına hafifçe vurup "Eşek," diye homurdandı. Acar da odadan çıktığında babamın kahverengi gözleri benimkileri bulmuştu.

Odamın çıkış kapısına ilerlerken babamın diğer yanağını da ben öpmüştüm. Odamdan çıkıp banyoya ilerlerken Acar eşeğiyle bir de banyoda karşılaşmıştık. Yüzünü kağıt havluya siliyordu. Ona gözlerimi kısarak bakarken "Ama Rüya," dedi sızlanarak. Ne zaman olduğunu hatırlamadığım bir zaman diliminde bana 'abla' demeyi bırakmıştı. İsmimle seslenmesi hiç tuhafıma gitmiyordu, hatta garip bir şekilde kardeşime daha yakın hissediyordum. "Güne erken başlamak senin yararına diye..."

Acar'ın haklılığını görmezden gelerek yüzüme soğuk su vurdum. Liseden mezun olmuştum ancak üniversite sınavında istediğim yeri tutturamamıştım. Bu yüzden yeniden hazırlanıyordum.

Banyodaki işimizi bitirdiğimizde Acar'la mutfağa doğru yürümeye başlamıştık. Mutfağın kapısından gireceğim esnada kapının çaldığını duymamla adımlarımı durdurmuştum. "Ben bakarım," diyerek koridora çıktım ve uzun koridoru hızlı adımlarla aşıp kapıyı açtım.

Kapıyla neredeyse aynı boyda olan Ardıç'a uyuşuk bir şekilde baktım. Ardıç, kaşlarını hafifçe çatarak bana baktığında kafamı sağa çevirip oradaki aynadan görüntüme göz atmıştım. Saçlarım birbirine girmişti.

"Acar'la güreştik," diyerek özetlediğimde başını onaylarcasına sallamıştı. Kapının önünden çekilip kenara geçerken "Hoş geldin, geçsene içeriye," demiştim. Ardıç, ayakkabılarını çıkardıktan saniyeler sonra içerideydi.

Kapıyı kapattıktan sonra Ardıç'a döndüm. Gözlerindeki ağır bakışla yüzüme bakıyordu. Gözlerimi kısarak ifadesini çözmeye çalışırken ustalıkla gözlerine soğuk bir duvar çekmiş ve her zamanki mesafeli tavrını takınmıştı. Bazen ben zorlamasam arkadaş olabilir miydik merak ediyordum. Ardıç, hiçbir şeyini paylaşmıyordu çünkü.

"Ardıç mı geldi?" Annemin mutfaktan yükselen sesini duyduğumda Ardıç'la beraber mutfağa ilerlemeye başlamıştık. Akşam yemeklerimize veya kahvaltılara sık sık Ardıç'ı da çağırırdık. Bu yüzden sandalyesi hazırdan mutfak masasının önüne çekilmiş olurdu.

"Günaydın," diyerek mutfağa girdiğinde ev halkından da aynı tonlamayla bir 'günaydın' yükselmişti. Ardıç, Acar ve annemin arasındaki boş sandalyeye kurulduğunda ben de Ezgi'nin yanındaki yerime geçmiştim. Babam, çaylarımızı doldurduktan sonra sandalyesine kurulduğunda kahvaltı etmeye başlamıştım. Sofraya herkes oturmadan yemek yiyemiyordum.

Babam, Ardıç'a boksla ilgili birkaç soru sorduğunda hepimiz pür dikkat ikisini dinliyorduk. Babam, Ardıç'ı boksa başlatan kişiydi. Onu bu konuda babam yönlendirmişti. Bu yüzden çok ilgiliydi. Hepimiz Ardıç'ı ailemizin bir üyesi gibi sever ve benimserdik. Annem, 12 sene önce elinden tutarak onu bu eve sokmuştu ve o günden beri bizden kurtulmasına izin vermemiştik.

Herkes yeterince doyduğunda kahvaltı sofrasını toparlamaya başlamıştık. Artık kaçışım yoktu. Çoktan uyanmıştım ve annemle Ardıç meselesini konuşmam gerekiyordu. Ezgi ve Acar'a dönüp "Siz odanıza geçin, ben toplarım," demiştim. Babam, kahvaltı bittiğinde mutfaktan çıkmıştı çünkü telefonu çalmıştı.

İkisi de sorgulamadan mutfaktan kaçtığında gülmemek için kendimi tutmuştum. Nasıl da üşengeçlerdi...

Bulaşık makinesine kirlileri yerleştiren anneme baktıktan sonra konuştum. "Anne?"

Annem, doğrulup bana baktığında bakışlarımı yanımda dikilen Ardıç'a çevirmiştim. Konuyu başlatmamı kollarını göğsünde birleştirmiş bir şekilde bekliyordu.

"Ardıç ve benim seninle konuşmamız gerekiyor."

İyi günler, ağaççıklar.

NAKAVTDonde viven las historias. Descúbrelo ahora