kırk dokuz

12.7K 876 94
                                    

Elimdeki yoğurdun üstündeki paketi kaldırırken fazla hızlı çekip yere dökmemek için dikkat ediyordum.

"Bir dahaki sefere böğürtlenli de alabilir miyiz?" diye sordum başımı geriye atıp omzuna yaslayarak.

Yanağımdan öpüp cevapladı,
"Tabii alırız bebeğim benim."

Kocaman gülümseyip kaşığımı daldırdım. Yeniden televizyona odaklandığımda o da arada bir yanağımı ve boynumu öpüp telefonuna bakıyordu.

Hafta sonu olduğundan her zamanki gibi televizyonun karşısında kucak kucağa oturmuştuk. -Sırtım göğsüne gelecek şekilde kucağındaydım.-

Geçen son haftalar öylesine güzeldi ki... Birbirimizden bir saniye olsun ayrılmamıştık. Özlemden mi bilmiyorum ama en ufak bir tartışma bile olmamıştı aramızda. Ayrıca sanki her geçen gün daha da yaklaşıyorduk.

"Onur." dedim u'yu uzatıp ağzıma bir kaşık daha yoğurt sokarken.

"Efendim?"

"Bugün ne yapacağız."

Konuştuğumuz için telefonunu kapatıp kenara koydu, yüzüme doğru eğildi.

"Bilmem, ne yapmak istersin?"

"Ben de bilmiyorum ki."

Çenesini omzuma yaslayıp düşündü.
"Bahçeyi sulayalım mı yine beraber?"

Başımı sallayıp dudaklarımın yoğurtlu olmasına aldırmadan yanağından sertçe öptüm. Bana doğru başını çevirince kıkırdayıp elimi ağzıma götürdüm.

Elimdeki yoğurdu çekip belimden tuttu ve dudağıma bir sürü öpücük kondurdu. Gülümseyip karşılık verirken dikkatli bir şekilde kaşığı çıkarıp ağzına doğru götürdüm. Bana ayak uydurup yoğurdu yediğinde onun da dudağı benimki gibi yoğurt olmuştu. Çenesini parmak uçlarımla tuttum ve dilimi çıkararak dudağını yaladım.

Anlık olarak kal geldiğinde sinsi sinsi kıkırdayarak yüzüne baktım.

"Sen cidden çok fena bir bebeksin."

"Bebek değilim." diye homurdandım.

"Hmhm." Başını boynuma gömüp öperken inanmıyormuş gibi konuştuğunda ses etmeden öpmesine izin verdim.

Dizlerine vurup son kaşık yoğurdu yerken ayağa kalktım.

"Hadi gidelim, bahçeyi sulayalım!" Ağzımda kaşık olduğu için sesim garip çıkmıştı ama o gülümseyip ardımdan ayağa kalktı.

"Hadi gidelim."

Önce o kapıya gittiğinde arkasından zıplaya zıplaya ilerleyip büyük bir neşeyle bahçeye çıktım.

Hava yine sımsıcacıktı. Yaz, geldiğini belli etmekten hiç çekinmiyordu.

Onur musluğun yanında duran hortumu taktıktan sonra ayağa kalkıp üzerindeki tişörtü çıkardı. Koymak için bir yerlere bakındığında çabucak elinden alıp evin kapısından içeriye fırlattım. Ne de olsa birazdan eve girecektik şimdilik ortada kalabilirdi.

"Masayı ben kaldırırım, sen elleme." dediğinde göz devirmeden edemedim. Sanki hamileymişim gibi bana hiç ağır kaldırtmıyordu. Hatta genel olarak bana hiçbir şey yaptırtmak istemiyordu.

Masamızı düzgün bir yere katlayıp koyduktan sonra sandalyeleri de ona aldırmadan peşinden götürmesine yardım ettim.

Hortumu eline aldığında gülümseyip suyu açmaya başladım. Pek fazla bakmayı beceremediğimiz ama yine de hala yaşayan bahçedeki birkaç çiçeğe su tuttu önce. Ben de peşinden ilerliyordum.

Sulaya sulaya elma ağacına geldiğimizde heyecanla elinden aldım hortumu.
"Ben sulayayım." Başını salladığında hortumun ucunu sıkıp suyu fışkırtarak toprağı sulamaya başladım.

Onur'un etrafına bakındığını gördüğümde sinsice gülümseyip bir anda suyu ona doğru tuttum.

"Lan!" Bağırarak geriye çekildiğinde gülerek suyu daha çok ona tutmaya başladım.

O geriledikçe ben de üzerine gidiyordum ve durmam için bağırışları yalnızca beni güldürüyordu.

"Dur diyorum, sırılsıklam oldum lan, dur!" Gülerek suyu suratına doğru tuttuğumda bir küfür mırıldanıp üzerime atladı. Bu hamlesini beklemediğim için kaçamayınca birlikte yere yumuşak bir şekilde düştük. Elimdeki hortumu çekip hemen ayağa kalktı ve ben daha dizlerimin üzerindeyken hortumu suratıma doğru tuttu. Aniden yüzüme çarpan suyla dudaklarımdan bir çığlık döküldü ve ayağa kalkmaya çalıştım.

Zar zor ayağa kalktığımda çoktan ıslanmıştım bile.

"Onur! Tamam yeter dur! Çok ıslandım!"

Tıpkı benim ona yaptığım gibi gülüp beni ıslatmaya devam etti.

Bahçede oradan oraya koşuşturuyor, ağacın, evin arkasına saklanıyordum ama her şekilde beni ıslatıyordu. Kuru kalan tek bir yanım bile yoktu ve serzenişlerimi duymuyordu bile.

Nihayetinde debelenmenin bir faydası olmayacağına kanaat getirip ağacın altındayken kollarımı iki yana açtım ve beni ıslatmasına izin verdim. Şimdi sadece gülüşünü ve suyun sesini duyuyordum. Bedenime çarpan su garip bir dalgalanma hissi uyandırıyor, sebepsizce huylandırıyordu. Yine de böyle beklemek eğlenceliydi. Islanmayı pek sevmezdim ama şu an o beni ıslatırken gayet eğlenceli geliyordu.

"Tamam yeter bu kadar hasta olacağız, içeri girelim." derken suyu bedenimden çektiğinde alt dudağımı kıvırıp yüzüne baktım.

"Birazcık daha?"

"Olmaz, hasta olursun."

Hafiften bir üşüme geldiğinde onu dinlemenin ikimizin de yararına olacağını anlayıp başımı salladım. Musluğa doğru ilerledi, suyu kapatarak bana doğru döndü.

Ve ben yine onu izlemekten kendimi alamadım.

Saçları ıslandığı için alnına dökülüp gözlerini kapatmıştı. Çenesinden gövdesine doğru su damlaları damlıyor, süzülüyor sonra kayboluyordu. Tenindeki izlerin bazıları yerini korusa da bazıları geçmişti. Onlara her baktığımda içim acıyordu ve bu yaptığım bencillik miydi bilmiyorum ama üzülmemek için yaralarına pek fazla bakmıyordum.

Nihayet bakışlarım bana doğru uzattığını elini bulunca elimi eline sardım. Yanyana eve yürümeye başladık.

"Önce yıkanalım sonra beraber yemek yapalım olur mu?"

"Oluuur!"

"Ne yapalım?"

"Imm... Mantı!"

"Desene o zaman yine mutfağı yakıyoruz..."

————

bu bölümü çok sevdim ben ya.

finale cidden çok yaklaştık, resmen final olmasın diye bölüm yazmıyorum...

Elma Ağacı (bxb)Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin