kırk altı

13.9K 980 187
                                    

Okulun kapısından içeriye girdikten sonra gergince derin bir nefes alıp çantamın kollarını biraz daha sıktım. Beni bu kadar geren şeyin ne olduğunu pek bilmiyordum ama onun kolu koluma değerken bir nebze olsun rahatlıyordum. Hissettiğim ihtiyaçla biraz daha ona sokulurken bana bakıp gülümsedi. Gerçekten gülümsedi.

Annem artık hiçbir sorun olmadığını bize söylediğinde telefonuna babasından 'İstediğini yapmakta özgürsün.' mesajı gelene kadar inanmamıştık. İnanılır gibi değildi çünkü. Çok fazla kez anneme nasıl onu ikna ettiğini sorduğumuzda,

"Adalet er ya da geç herkese uğrar." demişti.

Normale dönmek kavramına bir anda o kadar uzaklaşmıştık ki kendimizi sudan çıkmış balıklar gibi hissediyorduk. Şimdi onun elini tutabiliyor olmam bile içimin ürpermesine sebep oluyordu.

"Onur."

"Efendim güzelim?"

"Yine arka sıraya oturacak mısın yoksaaa..." Yoksa derken arkamıza mı geçeceğini soruyordum ama öyle diyesim gelmişti.

"Yanındayım." dedi gülerek.

Hafifçe gülümseyip başımı omzuna çok hafif koyup kaldırdım.

Beraber sınıfa girdiğimizde henüz Atlas'ın da Mete'nin de gelmediğini görüp önceden biz yerimize oturduk. Mete'nin zaten her şeyden haberi vardı, Atlas'a da Onur'dan izin alarak anlatmıştım. İkisi de her şeyi biliyordu.

Zilin çalmasına daha çok olduğunu görüp bahçeye indik. Her zamanki yerimize geçip oturduk. Dizlerimi kendime çekmiş başımı da onun omzuna yaslamıştım.

"Onur."

"Hmm." diye mırıldandı.

"Biliyor musun ben balıklarımıza çok iyi baktım." dedim dudaklarımı büzerek. Bana doğru hafifçe döndüğünde yüzünde çarpık bir gülümseme vardı.

"Hep mi?"

"Hep!"

"Yemlerini de mi hep sen verdin?"

"Evet hep ben verdim."

İşaret parmağıyla burnumun ucuna vurup hafifçe güldü. Bir süre düşündükten sonra alnımdaki saçları geriye ittirdi.

"Sen de benim balığım ol, ben sana hep bakayım."

Kıkırdadığımda o da güldü ve yanağımdan sertçe öptü. Elini yüzüme çıkarıp yanaklarımı ve çenemi kavrayacak şekilde elini sardı ve yüzümü öpücüklere boğdu. Ellerimi yüzümü tutan elinin bileğine sarıp gülmeye devam ettim. En son dudağımdan öptüğünde geri çekilmeme izin vermeden yanağımdan biraz daha bastırıp yine sertçe öptü.

"Yiyeceğim şimdi seni, az kaldı bak." dedi dişlerini sıkarak

"Uf Onur ya çok güldürme beni karnım ağrıyor."

"Hani bakayım karnına."

"Karnımı mı açayım bahçede aaa?"

"Bahçede değilde belki sonra-"

"Başlama yine." diye uyardığımda kızaran yanaklarımı saklamak için başımı eğdim. Pis pis sırıttığını gördüğümde dil çıkardım. Dilimi içeriye sokamadan aniden yanaklarımdan tuttuğunda dilim büzülü yanaklarımla beraber kalmıştı. Şu an çok şapşal durduğuma emindim.

"Zor duruyorum bazen." dedi dişlerini sıkıp sertçe yanağımı ısırırken. Dudaklarımdan küçük bir çığlık döküldüğünde dilimi içeriye çekip ondan kurtulmaya çalıştım ama yanaklarımı öpüp ısırmayı hiç bırakmıyordu.

"Kırk altı bölüm oldu hâlâ sevişecekler inşallah..." Aniden Atlas'ın sesini duyduğumuzda onu omzundan ittirdim ve dehşetle oraya döndüm.

Atlas üzerindeki ceketin ceplerine ellerine sokmuş büyük bir heyecanla bize bakıyordu. Utanç, anında yanaklarımın daha da kızarmasına sebep olurken kafamı Onur'un omzuna gömdüm. Aslında hiçbir şey yaptığımız yoktu ama utanmama engel olamamıştım.

"Karışmasana artık şu çocukların işvesine cilvesine." diye uyardı Mete. Yine de onun da keyif aldığını hepimiz biliyorduk. Hatta Onur bile eğleniyor gibi duruyordu.

Atlas Mete'nin söylediklerini kötü bir şekilde taklit ettiğinde Mete üzerine atlamadan önce ayağa kalkıp Atlas'a sarıldım. Atlas da bunu bekliyormuş gibi hemen beni sardı.

Atlas benim en iyi arkadaşımdı. Hafızam kaybolsa bile yine zihnimin bir köşesinde yaşamaya devam edecekti.

Onur ve Mete'nin arasında kısa bir bakışma geçtikten sonra Onur da ayağa kalkıp Mete'nin omzuna sarıldı. Mete hafif bir gülümsemeyle omzuna vurdu birkaç kez, Onur da aynını yaptı. Aralarında bizim anlamadığımız ve muhtemelen anlayamayacağımız bir bakışma geçti. Sonra da ayrıldılar.

"Sınıfa çıkalım, ders başlar." dedi Mete.

"Tamamdır." Onur başını salladığında Atlas bir kolunu omzuma sarıp yürümeye başlarken hafifçe boğazını temizledi.

"Özür dilerim." Üçümüz de aynı anda Atlas'a dönmek zorunda kalmıştık çünkü aniden alakasız bir şekilde girmişti konuşmaya.

Çok sürmeden bu özrün Onur'a olduğunu hepimiz anladık. Dudağını kemirip elini ensesine attı. Çekingenliği konuştukça yerini cesarete bırakmıştı.

"Pişman değilim. Tek pişmanlığım olaya senin tarafından bakmamış olmam ama yaptıklarımdan bir pişman değildim. Onu senden uzak tutmak zorundaydım çünkü Bulut çok üzgündü. Sen olsan da olmasan da ben onun üzülmesine izin vermeyeceğim çünkü o benim kardeşim."

Hafif aralık ağzımla yüzüne baktım. Mete bir an duracak gibi oldu ama sonra yürümeye devam etti, hafifçe gülümsüyordu. Onur durmuştu. O durunca ben de durdum.

"Sorun değil, haklısın." dedi Onur. Gerçekten samimi olduğunu biliyordum bunu söylerken.

Onur Atlas'a, Atlas Onur'a gülümsedikten sonra yürümeye devam ettik. Aramıza derin bir sessizlik çökmüştü ve ne diyeceğimi bilemiyordum. Atlas'a duyduğum minnettarlığı kelimelere dökersem az kalacağını biliyordum bu yüzden sustum. Atlas birazcık ilerleyip Mete'nin yanına ulaştığında ben de Onur'un koluna yaslandım. Saçlarımın arasına ufak bir öpücük kondurdu uzun boyundan faydalanarak.

————

bölümün kısa olduğunu ve biraz gereksiz olduğunu biliyorum ama Atlas ve Mete'nin de içinde olduğu bir şeyler yazmak istedim.

Elma Ağacı (bxb)Donde viven las historias. Descúbrelo ahora