3.1

199 136 5
                                    

Ozan'dan.


Kaç saat oldu bilmem, tek bildiğim gece boyunca hiç gölgeye geçemeden sahneden sahneye atlamıştık. Restoranın önünde yaptıkları romantik konuşmadan sonra eve döndüklerinde ilk salona gitmişlerdi. Ailecek oturup sohbet ederken laf lafı açmıştı ve Adem bey artık bir torun istediği ve bu hayalinin mümkünse en kısa sürede gerçekleşmesini istemişti.

Ev büyük olduğu için Ferit evlendiğinde ailesinin evine taşınmıştı, hem böylesinin daha az şüphe çekeceğine inanıyordu. Olaylı bir geceydi. Nalan ve Demir sözleşmeyi bulmuşlardı ve tabii bir de o sözleşmeyi hazırlayan avukatı. Bulur bulmaz da gizlice Adem beye göndermişlerdi ve tabii en çok güvendiği evladının onu sırtından bıçakladığını öğrenince kalp krizi geçirdi adamcağız. Hastaneye kaldırıldı ve kendine geldiğinde sorduğu ilk kişi Ferit oldu.

Gerçekleri ondan duymak istedi çünkü hâlâ oğlunun böyle bir yalana başvurmadığını düşünüyordu. Ferit ise karşısına geçti ve bütün olan biteni anlattı ve tabii sonunda karısına aşık olduğunu ve bu sözleşme meselesini de kapatmayı seçtiğini söyledi. Adem bey her ne kadar bütün gerçekleri Ferit'ten duymuş olsa da bir nebze bile sakinleşmemişti aksine ihanetin onda bıraktığı ağır hasar sonucu Ferit'ten uzaklaştı. Küstü Ferit'e, hatta ne küsmesi iş evlatlıktan reddetmeye kadar vardı.

Yine bir şekilde Çağla ana karakter olmanın bütün avantajlarını kullanarak Adem beyi sakinleştirmeyi başarabilmişti. Aslında Ferit’in ona büyük bir iyilik yaptığını ve Ferit olmasaydı şimdi belki de annesini kaybettiği gibi bir de babasını kaybetmiş olacağından bahsetti. Adem bey her ne kadar sakinleşmiş olsa da hisselerini Demir'e verme fikrine düştü. Tabii bir yandan da her ne kadar kimse o sözleşmeyi asıl gönderenlerin kim olduğunu bilmeseler de Nalan ve Demir bu yaptıklarının nelerle sonuçlandığını görüp ağır bir vicdan azabı çekiyorlardı.

Yine de Demir mutluydu, sonunda ağabeyini babasının gözünden düşürebilmişti. Nalan ise Ferit ve Çağla'nın aşkının gerçek olduğunu anlamıştı ve derin bir keder duyuyordu ve bu öğrendiği gerçek sonucu olduğundan daha kötü biri olmaya karar verdi. Artık Ferit'i kendine aşık edemezdi çünkü Ferit’in kalbi zaten bir başkasına aitti. Plan değişikliğine gitti ve ilk yapacağı şey Çağla’yı Ferit’in gözünden düşürmek olmalıydı. Ben ise bütün bunlara şahit olmanın yorgunluğu içerisindeydim. Gece boyunca gözüne bir gram uyku girmediği için zombiden hallice dolanıp durdum etrafta. Gölgede vakit bulsam Nalan'la konuşmak isterim ama ne konuşacağımı bilmiyorum.


Onun karşısındayken kelimelerimi toparlayıp hislerimi ona doğru biçimde aktarabilecek miydim? 
Onunla konuşmadan önce kendi kafamda söyleyeceklerimi tekrar etmenin ne anlamı var ki? Nasılsa onun karşısına geçtiğimde hepsini unutacağım ve her şey beklediğimin aksi şeklinde gelişecek.


Art arda yaşanılan sahnelerin ardından tekrar gölgedeydim. Bütün cesaretimi toplayıp Nalan'la konuşmaya karar verdim ve apar topar hastaneden çıkarak Nalan'ın evine doğru ilerledim. Söyleyeceğim kelimeleri özenle seçmeye çalıştım. Aynı senaryo defalarca gözümün önünde dönüp durdu.


Nalan'ın kapısını tıklatıyordum kurduğum senaryoda. Nalan da öfkeyle açıyordu kapıyı ve söyleyeceklerimi dinlemeden beni bir güzel dövüyordu. Tam o anda hüzünlü bir şarkı giriyordu sahneye ve ben kalan bütün gücümle çok pişman bir vaziyette başlıyorum hissettiklerimi anlatmaya.


“Evet, belki bir ara sorguladım seni gerçekten sevip sevmediğimi ama yokluğunla baş edemeyince derin bir hüzün çöktü gözlerime. Bir yanım acı bir şekilde sızladı. Evet belki sana öyle bir son yazmamalıydım ama elden ne gelir? Ben bilemezdim ki başka bir evrende senin var olduğunu. Öylece aklıma eseni yazdım durdum hep. İnan ki benim hayatımın ana karakteri sensin bundan sonra ve elimden geldiğince -hatta daha fazla.- senin  mutluluğun için çabalayacağım.”


Sonra da bir ihtimal yumuşayıp bana sarılır ve belki barışırız. Şöyle düşününce çok uzak bir hayal gibi gelmiyor aslında ama Nalan'ın karakterini de göz önünde bulundurmak gerek.


İşte geldim! Sonunda Nalan’ın evinin önündeyim. Az önce hızla yanımdan geçen uçan fayton bana çarpmak üzereydi. Belki de çarpsaydı -ama fazla hasar almasaydım.- ve Nalan beni o halde sokak ortasında görseydi gözyaşları içinde affederdi beni. Faytonun uçuyor oluşu pek şaşırtmadı beni ama faytonu süren at değil de inek olması bir nebze de olsa şaşırmama sebep oldu.


Derin bir iç çekerek üzerimi düzelttim. Bütün cesaretimi toplayıp beynime kapıyı tıklatabilmem için koluma sinyal ver emri verdim. Bunu yapmanın ne kadar anlamsız olduğunu biliyorum yine de beni beynim yönlendiriyor deyip bütün suçu ona atmak iyi bir fikirdi.
Kapıyı tıklattım. Biraz bekledim ve içeriden hiç bir ses gelmiyordu. Acaba evde değil miydi?


2. Kez tıklattığım sırada tıkırtılar geldi içeriden ve sanki aceleyle koşarak kapıya doğru ilerliyormuş gibi sesler duyuldu.


Kapıyı açtı ve beni gördüğümde gözlerini süzerek hızla yüzüme kapattı. Beklediğim gibi olmayacağını zaten biliyordum. Kapıyı bir kez daha tıklattım.


“Nalan, aç şu kapıyı konuşmamız gereken konular var. “


Yüksek sesle küfür ettiğinden dolayı sesi ta buraya kadar geliyordu ve ben istesem de istemesem de onun dediklerini duymak zorundaydım.


“Ben bilemezdim ki! Bilemezdim yazdıklarımın bir başka evrende gerçekleştiğini. “


Hayal ettiğim gibi anlamlı konuşamadım ve bu hayal kırıklığım sesime yansıyarak kekelememe sebep oldu.


“Ozan, git buradan! “

“Gidemem, konuşmamız lazım diyorum.” Anlımı kapıya yasladım ve çaresiz çıkan ses tonumu umursamadan konuşmamı sürdürdüm. Şuan ne söyleyeceğimi bilmiyorum ve kelimeler kendiliğinden ağzımdan dökülünce ben kendimi durdurmayacağım. Belki sonra pişman olup keşke bunu da deseydim diyeceğim ama eğer öyle bir şey olacaksa olmasın o keşke bunu da deseydim diyeceğim kelimeler şimdiden çıksın ağzımdan.


“Nalan, ben sana çok aşık oldum be! Bu yaptığım yanlışmış boş işler müdürüne göre. Hani şu bukleli adam vardı ya, işte onun dediğine göre yasakmış sana karşı duyduğum bu duygu ve belki de benim kendi hislerim değilmiş. Demir'in yerine geçmişim diye sana ilgi duymaya başlamışım güya. Ama itiraf etmem gerekirse ben seni ilk gördüğüm andan itibaren etkilendim senden.

Gözlerimi açtığımda karşımda havuç kılıklı tatlı mı tatlı bir kadın gördüğüm an etkilendim ondan. Gerçi ilk başlarda anlamlandıramadım bu hisleri ve seni oluşturan yazar olduğum için böyle hissediyorum sanıyordum. Ama fark etmeden seni yazarken kendi yansımam şeklinde eklemişim kitaba. Benim gerçek hayattaki kaderimi sen de kitapta yaşıyormuşsun. Bu kader dediğim şey aşk ile ilgili olan kısım değil, yanlış anlama.

Kendi aile yapımdan ve geçmişimden esinlendim ve aynı kendiminki gibi bir geçmiş ve aile yapısı inşa ettim senin için. Benim gerçek hayatta yapamayacaklarımı sana yaptırdım. Çok kötü şeyler olmasa da  -Belki biraz kötü olabilir.- kötü şeyler yaptırdım sana. Sen benim bu hikayedeki kötü karakterimin bir yansımasının ama sahnedeyken. Gölgedeyken tamamen farklısın, benim yazdıklarımın dışına çıkıp kendi karakterini yaratmışsın. “


Hiç bir ses çıkartmıyordu. Son bir defa kapıyı tıklatarak umudunu yitirmiş şekilde seslendim ona.


“Nalan.” Sesim zar zor duyulacak şekilde çıkmıştı.

İşte tam o sırada bir umut doğdu içime çünkü kapıyı açtığına dair ses duydum. Bütün sevincimi yansıtan kocaman bir gülümseme yayıldı suratıma. Aşağıya doru çekiliyormuş gibi hissettim, sanki boyum kısalıyormuş gibi. Bir dakika bu işte bir yanlışlık var. Git gide yerin dibine doğru ilerliyorum ve başımı eğip ayağımın altına baktığımda o kocaman karadeliği fark ettim.

Bir bataklık gibi yutuyordu beni. Nalan kapıyı açıp beni o halde gördüğünde hemen elini uzatarak beni oradan kurtarmaya çalıştı. Aksine elini tutmamla onunla birlikte karadeliğin içine çekildik.

                        1082 kelime

Olağanüstü Sen ✅Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin