0.5

500 194 48
                                    

Hiç kimseye gülümsemeyen lakabı buzdolabı olan Ferit, odaya girerken yüzünde bir gülümsemeyle gelmişti.

“ Odamda bunaldım. Bir sürü iş yığılmıştı ben de yanına kaçtım. Beni kanatlarının altında bir süreliğine koru. “

Kapıyı bir anda açıp konuşarak içeri dalmıştı. Nalan’la araları iyiydi, sonuçta ortaktılar ve aralarından su sızmaması normaldi. Nalan da 32 diş sırıtarak karşılamıştı Ferit'i. Aşık birine özgü tuhaf hareketler sergiledi ve bir o kadar tuhaf çıkan ses tonuyla konuşmaya başladı.

“Merak etme, ben seni korurum. “

Gülerek Nalan’a baktı parmağıyla dudağının kenarını kaşıyarak lafa girdi.

“Bak ne diyeceğim, benim şu yeni asistan kız kimmiş biliyor musun? “

“Kim? “ diye sordu kaşlarını kaldırarak Nalan.

“Asansördeki sakar kız vardı ya, o’ymuş.”

“Hadi ya! “

Sevdiği adamla aynı ortamda bulunduğu için sevinç duygusu yüzünün her bir zerresine yansımıştı ve bu yüzden yüzünde sevinçle karışık bir şaşkınlık hakimdi. Olacakların farkında değildi ama içindeki o gerçek benliği, benim tarafımdan kontrol edilmeyen tarafı eğer aptal değilse çoktan olay örgüsünü anlamıştı. Daha şimdiden bu hikayenin nereye doğru ilerlediği belliydi çünkü. Patron ve asistan kız ilişkisi ve bu hikayede o, farkında olmadan kötü karakter olma yolunda adım adım ilerliyordu.

“Sence en fazla kaç gün dayanır? “ diye sordu Nalan. Ferit, şöyle bir düşündükten sonra

“En fazla 3 gün. “ dedi.

Bir kez daha bu sahneyi yazarken neyin kafasını yaşadığımı sorguladım. Bu hikayenin hiçbir heyecanı yoktu, olacaklar önceden tahmin edilebiliyordu ve bunun için falcı veya kahin olmaya gerek yoktu. Yine de sanırım kitabın bu kadar çok satılmasının sebebi de buydu, insanların tıpkı günün birinde öleceklerini bilerek yaşamaya devam etmeleri gibiydi aslında. Sonunu biliyorlardı hayatlarının ama sonu düşünmek yerine o ana odaklanıp, yaşadıkları hayattan olabildiğince faydalanmak istiyorlardı. Sonunu bildikleri için kendilerini güçlü hissediyorlardı belki ya da kim bilir, belki de başka tatmin edici duygular oluşturuyorlardı içlerinde.

Nalan, kahkahayı bastı ve başını iki yana sallayıp

“ Sanmam, 3 gün çok fazla en az 1 buçuk gün dayanır. “

Ferit, telefonuna gelen aramayla bakışlarını telefonunun ekranına sabitledi. Gelen aramayı cevaplayarak ayağa kalktı ve Nalan’a fısıldayarak dedi ki:

“Gitmeliyim.”

Boşta kalan elini güle güle anlamında havada sallayarak odadan ayrıldığında, tam o sırada ortam eski soluk havasına tekrar kavuştu. Nalan gözlerini devirerek eliyle gülmekten kasılan yanaklarına masaj yaptı.

“Ben hep böyle mi olacağım? “ diye sordu şikayet edercesine. Sorusunu anlamamış gibi davranarak

“Nasıl? “ diye sordum.

“Nasılı mı var, adamın ağzının içine düşüyordum neredeyse. Bu aşk ne zaman kadar tek taraflı devam edecek?”

Ses tonundan bile Ferit’e karşı hiçbir şey hissetmediği anlaşılıyordu. Onun sorusuna cevap vermek yerine, o an merak ettiğim soruyu sordum ona.

“Sen Ferit'e aşık değil misin? Yani sahnedeyken hissettiğin duygular gölgedeyken yok mu oluyor? “

Sahne ve gölge terimini kendim oluşturmuştum. Benim yazdığım olayların yaşandığı kısım sahneydi, canlı ve parlaktı ve sürekli arkada saçma şarkılar dönüyordu. Arada bir de yavaş çekim. Gölge ise kitaptaki çoğu kişi için sahneden farksızdı, çünkü onlar hiçbir şeyin farkında değillerdi. Ama benim ve Nalan için durum farklıydı. Gölgede olup bitenlerin farkındaydık. Gölge sahnenin aksine soluk renklerdeydi ve gölgede hayat normal ilerliyordu arkada çalan tuhaf şarkılar yoktu ve gözlerimi aşırı rahatsız eden o parlak ortam da ve en önemlisi o bayıcı yavaş çekim sahneler de.

Olağanüstü Sen ✅Where stories live. Discover now