1.8

226 143 17
                                    

“En iyisi en başından anlatmak. Çok eski bir hatıra var zihnimde. İnsanların bir arada yaşadığı, dini , dili, ırkı fark etmeksizin mutlu mesut yaşadıkları bir dünya var hatıralarımda. Deniz kenarında annem ve babamla keyifli vakit geçirdiğimizi hatırlıyorum mesela.


Sıcak bir gündü ve ılık suya girdiğimizde huzur verici bir his kaplıyordu insanı. Güneş şimdiki gibi soluk değildi, altın sarısı renkteydi ve parlaktı. Ayrıca etraf canlı olan her şeyle kaplıydı, şimdiki gibi yapay değildi hiçbir şey. İnsanlar makineleşmemişten çok önceydi tabi bu hatırladıklarım. Yani bu bilir kişi başa geçmeden çok önceydi.


Felaket çanlarıyla uyandık bir sabah. Güneş kaybolmuştu ve sanki insanlık da.


Aniden sessizliğe bürünmüştü şehir. Sessizliğe ve karanlığa...


Çok geçmeden komşularımızın bağrışmaları duyuldu, herkes kendince inandıkları tanrıya dualar ediyordu.


‘Tanrım! Yardım et! ‘ diye bağırıyorlarken bir yandan da çocukların ağlaşmaları eşliğinde yaka paça sokaklara atılıyorlardı. Bütün olanları pencereden izlemiştik annem ve babamla birlikte. Sonra o tuhaf robotların bizim eve doğru yaklaştıklarını fark ettiğimizde annem ve babam telaşla merdivenin altındaki küçük ve boş odaya saklamışlardı beni. İçerisi karanlıktı ama beni korkutan karanlık değildi, onların bağrışmalarıydı ve o bağrışmalar arasından babamın son sözleri duyulmuştu.


‘Yaşa, Gece! Yaşamalısın. Yaşa ve kalbinde bizi de yaşat! ‘


O birkaç kelime hâlâ kafam allak bullakken, ne yapacağımı bilemezken zihnimde belirir ve bana bir cesaret verir. İşte bilir kişi başa böyle geçmişti!


Toplumdaki koyunlara dokunmadan, yeni düzeni sorgulayacak kişilerin zorla beyinlerini yıkayarak geçmişti başa. Böyledir işte bunlar, sorgulayan insandan korkarlar. Demek ki, vardır bir hataları ve bu yüzden ortaya çıkmasın diye sorgulayanları sustururlar. Çünkü konuşmayan, dilsiz bir topluma istediklerini dayatırlar ve böylece yüzyıllarca refah içinde yaşarlar.


Şimdi gelelim senin başına gelenlere. Sen de muhtemelen şu sorgulayan insanlardanmışsın ve bunu fark ettikleri an zihnini yıkadılar ve beynine yapay anı eklediler. Böylece onların varlığını bile unutup, gerçek dünyadan ayrıldın ve o hayaller evreninde her ne yaşadıysan onu gerçek kabul ettin. Seninle işleri bittiğindeyse bu eski binaya attılar, diğer herkesi attıkları gibi. Çünkü senin onlar için bir işlevselliğin yoktu artık ve muhtemelen seni o çatıya bıraktıkları zaman senin için acıyıp , kendi canına kıymanı umdular. “


Gece'nin anlattıklarıyla birlikte bu dünyanın kurgusunu da iyice çözmüştüm. Şimdi bana neden bu kadar acıdıklarını anlıyordum çünkü yapay bir evrene hapsolmuşlardı her biri. Bakışlarımı burada bulunan herkesin üzerinde gezdirdiğimde Gece ve Deniz'in durumlarının farklı olduğunu anlamam uzun sürmemişti.

Farklı bir hava vardı onlarda ve bu hava belki de ikisinin de ana karakter olmasından kaynaklanıyordu. Bir süre sessizlik hakim oldu odaya ve ben de bu sessizliği etrafı incelerken değerlendirdim. Burada gölgeye has bir baştan savmalık yoktu. Ne bileyim, Olağanüstü Sen'de olduğu gibi sandalyeler uçuşmuyordu havada ve evren iyi kurulduğu için olsa gerek, hiç bir yerde kopukluk yoktu. Yani Nalan'ın evinin tuvaleti bile yoktu, villa diye kaldığı ev bir oda ve bir holden ibaretti. Tabi sonradan salon da eklenmişti buna ama buradan çok farklıydı. 


Burası sahne olabilir miydi? Öyleyse bu bütün bu kusursuzluğu açıklıyordu bana. Bir dakika, o zaman sahnede istediğim gibi hareket edemezdim. Burası sahne miydi gerçekten? Öyleyse şuan bütün bu davranışlarım birisi tarafından yazılmış demekti bu. Ama eğer öyle olsaydı ben bunun farkında olmazdım. Belki de daha önce bir kitabın içine girdiğim için farkındaydım, yani birileri tarafından kontrol ediliyordum ve bunun farkına varıyordum. Öyleyse bu hikayenin bir parçası haline gelmiştim demek oluyordu bu ve ben buradan çıkamayacak mıydım?

Olağanüstü Sen ✅Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin