1.9

211 140 19
                                    

Neredeyse 2 gündür buradaydım ve hiç bir zaman gölgeye denk gelmemiştim. İki gün, koskoca iki gün, 24 saat ve dakikalara çevirince düşünecek bolca zaman. Ölçtüm ve biçtim, çıkarımlar yaptım ve sonuç olarak hep aynı düşünceye çıktı bütün yollarım.


Sahnede ya da gölgede olduğumu çözemiyordum, düşündüm ve dedim ki, herhalde bu kitap hiç bir zaman duraksamayan ve sürekli ilerleyen bir kitaptı. Mükemmel kurgulanmıştı her şey, yazılmayan her satır bile bir sahne gibiydi ve bundan mütevellit bu iki gün her yeri iyice aramama rağmen bir türlü kara delik benzeri bir şeyle karşılaşmadım.


Birkaç dakika bundan önce Gece yanında iki kişiyle birlikte çarşı benzeri bir yere çıkmayı teklif etti bana. Belki, bir ihtimal bu kitabın zayıf bir noktasını, bir boşluğunu fark edebilirdim. İşte o zaman fırsatını bulduğum o an, hiçbir şey düşünmeden dümdüz ona doğru ilerleyecektim.


Kısacası hiç bir fırsatı geri çevirmemeye karar verdim ve az sonra birlikte çarşıya çıkacağımız için hazırlanmaya başladık bile. Uzun, yeşil bir pelerin uzattı bana Gece ve dedi ki:

“Bunu giy, dışarıda daha az dikkat çekersin. “


Teşekkür ederek kabul ettim pelerini. Üzerime giydim, uzunca bir başlığı vardı bütün yüzümü kapatan. Sadece ayağımın altı gözüküyordu ve bu sayede bir şeyin daha farkına varmıştım, ayağımda ayakkabı benzeri hiçbir şey yoktu. Bunca zaman ayakkabısız yalınayak yürümekten perişan olmuş ayaklarıma baktım biraz. Bunu fark edemeyecek kadar meşguldüm demek. Kaç gündür üzerimdeydi bu siyah eşofman altı ve beyaz tişört? Kaç gündür boğazımdan tek lokma dahi geçmemişti?


Tıpkı çizgi filmlerde bir karakter uçurumdan düştüğünde olayın farkına varmadığı o zaman diliminde havada asılı kaldığı gibiydi benim ayaklarımdaki acıyı hissetmemem. Olayın farkına vardığım zaman başlamıştı acı, tıpkı o karakterin uçurumdan düştüğünü fark ettiği an anında aşağı düşmesi gibi.


“Hazır mısınız? “ diye sorduğunda Gece, ben çoktan hazırlanmıştım. Hepimize tek tek göz gezdirdiğinde başını sallayarak
“Güzel.” Dedi.

Gece'yle birlikte toplam 4 kişiydik ve böyle kalabalık bir şekilde dışarı çıkmamız sorun teşkil ederdi bence. Yine de eğer o böyle düşünmüşse vardır elbet bir bildiği. Hızla ilerleyerek apartmandan çıktık ve sokağa indiğimizde tuhaf bir yağ kokusu çarptı yüzüme. Midem bulandı, ama yine de dayanılmayacak gibi değildi bu koku. Yavaşça şehrin sokaklarında ilerlerken merakıma yenik düşüp, pelerinin başlığını hafifçe kaldırıp etrafa baktım. Bu uzun ve dar sokak yerde uzanan insanlarla doluydu. Bir sürü küçük dükkanlar vardı ama içerisi karanlık olduğu için kapalı olduğuna kanaat getirdim. Her köşe başı bir yerde ateş yakılmıştı ve o ateşin dumanları yayılmıştı sokağa. Git gide keskinleşen yağ kokusu da cabası.


Şehrin bu nahoş havası beni çok kötü etkiliyordu, hatta öyle ki kusmamak için şekilden şekle girdiğim oldu. Dikkat çekmemeye çabalarken, aksine bütün insanların bana baktığını hissederek daha çok batırdım işi. Yine de işin tuhaf yanı buydu, hiç kimse anormal karşılamıyordu benim bu davranışlarımı. Buradakiler alışıktı benim gibi garip davrananlara, hatta garip davranmasan şüpheyle bakarlar sana.


Bir süre daha bu dar sokaklardan ilerledik, sonra karşımıza çıkan ilk sokaktan döndüğümüzde üstü çadırlarla kaplı bir pazar yerine girdik. Kalabalıktı burası ve sırf kalabalık olduğundan dolayı insanların sesi bir birine karışmıştı. Eski püskü giymişti insanlar ve başları önlerinde tezgahlardan bir şeyler seçiyordu. Şehrin her yanına sinmiş yağ kokusu bu insanların üzerinde de vardı ve üstleri başları siyah renkte bir çeşit boya benzeri bir şeyle kirlenmişti. Pazar yerinde bulunan çoğu çocuklu insanların kucağında ve yanlarında olmak üzere en azı 3 çocuk vardı ve bu bana insanların bu kadar zor hayat şartları içinde bile bakamayacakları çocukları ne diye doğurduklarını sorgulattı.

Olağanüstü Sen ✅Where stories live. Discover now