1.2

310 158 63
                                    


Yüzüne kekremsi bir gülümseme yayıldı ve bir anda ciddileşti. Bana eliyle koltuğu göstererek

“Biraz konuşabilir miyiz ? “ diye sordu. Aniden değişen Nalan'a karşı nasıl davranacağımı bilemedim ve dediğine uyarak, koltuğa geçip oturdum. O da yanıma geçti ve boğazındaki kolyeyi eline alarak konuşmaya başladı.


“Bu dünyayı sen oluşturdun. Biz gerçek insanlar değiliz, duygularımız sahte ve bize yarattığın aile kavramı da sahte. Peki, madem her şey sahteydi, ben niçin hâlâ acı çekiyorum? Neden annemin ölümü bana hâlâ acı veriyor? Geçmişime dair hatırladığım anılar senin tarafından yazılan birkaç anıdan başka bir şey olmamasına rağmen ben neden kurmaca geçmişimin acılarını yaşıyorum? “


Gözleri doldu ve o parlayan gözleriyle bana baktı. O an tarif edilemez bir acı kapladı içimi. Onun o masum yüzünün altında çok büyük acılar birikmesi benim suçumdu ve adalet aynı acıyı bana da yaşatarak bir şekilde yerini bulmaya çalışıyordu. Sorun şuydu, burada asıl acı çeken o'ydu, ben sadece onunla bağlantılı olduğum için onun acısını hissediyordum. Onun yaşadıklarını yaşamamıştım, daha doğrusu ona yaşattıklarımı yaşamamıştım. Yoksa yaşamış mıydım? Aniden zihnimde beliren bu anılar da neyin nesi?


Bana ait olmayan anılar olduğu besbelli, eğer böyle şeyler yaşamış olsaydım hatırlardım. Evet, bu muhtemelen Nalan'ın anılarının kendime uyarlanmış hali. Yine o herif iş başında, Nalan'la empati kurabilmem için hiç bir fırsatı kaçırmıyor. Zira ben böyle şeyler yaşamadığıma eminim, yoksa değil miyim?


Annemi 8 yaşındayken trafik kazası da kaybetmiştim.


“Lanet olsun! “


Aniden zihnimde bir şimşeğin çakmasıyla bütün anılarım aydınlandı. Bütün bunları şimdi hatırlamam normal mi? Bu işin içinde kesinlikle bir şey var. Eğer Nalan'a yazdığım geçmiş kendi geçmişimse bunu biliyor olurdum zaten.


“Ne oldu? “ Nalan'ın sorduğu soruyla biraz olsun sakinleşebilmiştim.


“Ne oldu? “ diye sordum kendi kendime.

Her ne kadar Nalan'a
“Hiç.” cevabı versem de bir şey olmuştu.


Yavaş yavaş ilerliyorum düşünce denizine doğru. Benim ayaklarım suyla temas ederken, her defasında bir odası aydınlanıyor zihnimin. Ağır ağır ilerliyorum ve git gide denizle bir bütün haline geliyorum. Canlanan bütün anılarım beni boğarak gün yüzüne çıkmaya çalışıyor.
Boğuluyorum, ama kurtulmak için çırpınmıyorum. Sessiz sedasız bunun bir sonunun gelmesini bekliyorum.


“Ne oldu? “


Kendi içimde cevap aramaya çalıştığım bu soruya verdiğim hiçbir yanıt yeterli değildi benim için. Deniz benim için bilinmezliklerle dolu bir korku diyarı gibiydi. Hâlâ da öyle. Düşünmeye çalıştıkça boğulmaya devam ediyorum ve bunun hiç sonu gelmiyor. Hatırlamadığım, göz ardı ettiğim bütün anılarım şimdi bu şekilde çıkıyor karşıma. Üstelik şüphe dolu gözlerle bakıyorum onlara, kuşkulanıyorum. Benim anılarım mı gerçekten?


Bilinmezlik sürüyor...
Çabalamıyorum çıkmak için. Aksine daha fazla kalmak istiyorum bu vaziyette ve incelemek istiyorum bütün anıları en ince ayrıntısına kadar. Çünkü ancak bu şekilde anlayabilirim bu anıların benim olup olmadığını.


“Dün gece de bir şey yemedin zaten birkaç lokma bir şey ye. “ Nalan içinde tost olan tabağı bana uzattı.


“Bak, seni suçlu hissettirmek için demedim o sözleri. Yanlış anlama, bir yazara neden karakterlerine böyle bir kader yazıyorsun demek tam bir saçmalıktı, özür dilerim. “ Dedi elimdeki tostu yerken. Bir yandan da tabağı daha da yaklaştırdı bana.

Olağanüstü Sen ✅Where stories live. Discover now