4.4 | FİNAL |

187 16 38
                                    






Görünmez kırmızı bir ip, birbirinin kaderinde olanları, zamana, yere veya koşula bakmadan birbirine bağlar. İplik uzayabilir veya dolanabilir, ancak asla kopmaz.







Jackson Wang



"Evet anne, şimdi indik. Ama biraz gecikebiliriz, burada çok fazla insan var. Çıkmamız zaman alacak."

"Tamam oğlum, dikkatli olun."

"Bir şey istiyor musunuz?"

"Hayır. Siz gelin yeterli."

"Tamam, şimdi kapatıyorum." Ve telefonu insanların içine çıkmamıza birkaç adım kala kapatıp cebime sıkıştırdım. Şu an yanımda o kadar çok ünlü taşıyordum ki, onların hayranlarıyla dolu bir havalimanını görmek beni şaşırtmamıştı. Sadece alışık değildim pek fazla.

Çıkar çıkmaz çığlıklar ve kamera flaşlarıyla karşılaşmıştım. En önde gittiğim için diğerleri beni takip ediyordu.

Güvenlikler bizim için yolu açtığı için biraz olsun daha rahat yürüyorduk. Ama yine de oldukça zordu.

Bir sürü soru ve bir sürü hediyelerle en sonunda havalimanından çıktığımızda arabaya bindiğim an rahat bir nefes vermiştim. "Gerçekten bir an birisi beni kucağına alıp kaçıracak sandım. Çok fazla ameliyata giriyorum ama hiçbirinde bu kadar gerildiğimi hatırlamıyorum." Youngjae'de arkamdan arabaya binip arkamıza oturduğunda, Mark ikimizin bu haline gülmeden edememişti.

En sonunda Jungkook ve Taehyung'ta bizim arabamıza bindiklerinde "Diğerleri de bindiler mi arabalara?" diye sormuştum arabayı çalıştırarak. "Evet, şimdi bindiler. Bitti poz vermeleri."

"O zaman, Los Angeles turumuz başlasın." Ve direksiyonu kırarak yola çıktım. Uzun zaman olmamıştı buraya geleli. Sadece bu kadar çok kişi gelmemiştik. "Jackson! Çıplaklar kampı varmış iki gün sonra gidelim mi?"

"Artık o tarz yerlere gidebileceğini sanmıyorum, Tae."

"Ya ama... ama buraya gelip bir şeyler yapmadan gidersek olmaz ki..."

"Bir şeyler yapmayacağız demedim ki..." aynı onu taklit ederek sola döndüğüm sırada tekrardan heyecanla kafasını aramızdan uzatmıştı. "Aklında ne var Jackson?"

"Henüz bir şey yok. Ancak olması yakındır."

"Merakla beklediğimden emin olabilirsin."

"Oldukça eminim."

^


"Jackson!"

"Anneciğim." Dorine annem bizi cidden kapının önündeki banka oturmuş öylece bekliyordu. Arabadan inen ilk ben olduğumda koşarak yanına gitmiş ve sıkıca sarılmıştım.

Gittikçe daha da pofuduk bir kadın oluyordu. Ve bu yüzden her sarılmamda beni rahatlatıyordu..

"Jackson annemi ver." Mark gelip omzumdan tutana kadar sarılmayı bırakmamıştım hatta. Çok özlemiştim onları. Bir an önce evlerine dönmelerini istiyordum artık. Aklımız kalıyordu.

En sonunda ayrıldığımızda Mark gözlerini kısarak bana bakmış ardından da annesine sarılmıştı. "Annem nerede, Dorine kadın." Diye sormuştum bende ikinci bir anne kucağı arayarak.

"İçerde size içecek hazırlıyordu, gelince serinleyin diye; Mutfaktadır oğlum."

"O zaman gidip onu görmeliyim." Bu sefer de gizlice bahçe kapısından eve girip mutfağa ilerlemiştim. İçerden takırtılar geliyordu. Sessiz adımlarla kapıdan girdiğimde, kızıla yeni boyattığı saçlarıyla tezgahta meyveleri doğradığını görmüştüm.

unless i'm with you | markson Where stories live. Discover now